Luhan duyduklarına inanamaz bir şekilde bakışlarını Jongin'e dikmişti. Ne demek oluyordu bu? Sehun onu seviyor muydu?
Ne zamandan beri?
Nasıl?
Neden ölümden, yok olmaktan bahsedip duruyordu?
Eğer Luhan'ı sevmeye devam ederse, gerçekten de..yok olur muydu?
Luhan'ın aksine Jongin çok sakin duruyordu. Sanki tam da böyle olması gerekmiş gibi...
Bütün günü düşünmekle geçirmişti. Olayları en başından beri anımsayıp tekrar idrak etmeye çalıştı. Önce evden uzaklaştı. Havanın kararmasına aldırmadan çıplak ağaçların ortasındaki geniş olmayan yolda yürüyordu.
Düşünüyordu, düşünüyordu.
Ama bir türlü anlam veremiyordu olanlara.
En başından başlaması gerektiğini yeniden hatırlattı kendisine.
10 gün önce gelmişti şatoya.
O gün sabah aile avukatları evine gelmişti. Hazır evrakları masaya dizmiş, ona kalan miras hakkında bilgiler vermeye başlamıştı. Birkaç saat sonra Luhan yeni evine taşınmak için olan hazırlıklarını bitirmişti. Düşününce kendisi garip buldu bu durumu. Hala bu eve taşınmasının gerçek nedenini kendisi bile bilmiyordu. Aslında neden bu kadar çabuk taşındığını bilmiyordu. Bu eve gelme isteği neden aniden baş kaldırmıştı ki? Neden ülkenin diğer ucundaki yere..Tanrım! O buraya sadece yarım saat içinde gelmişti. Hem de sadece bir taksiyle. Bindiği taksi onu sadece havaalanına götürecekti ama..direk buraya getirmişti. Onu kimsesiz çölde bırakarak kaçmıştı şöför. O zaman nasıl bütün bunların farkına varamamıştı ki?
Eve vardığı andan itibaren başına korkunç olaylar gelmişti. Yaralanabildiği kadar yaralanmıştı. Ölümün eşiğinden döndüğü bile olmuştu. Gelir gelmez Sehun'un mezar taşına takılıp düşmüştü. Kyungsoo'nun hayalet kedi haliyle tanışmıştı. Sonra Sehun'un kendisiyle. Onun bir hayalet olduğunu öğrendiğinde çok korkmuştu. Kendisine inanamıyordu. Eğer bu bu kadar büyük tepki verilecek birşey olsaydı..o zaman Jongin'le arasındaki bağa ne demeliyiz?. Jongin de insan değildi. Eskiden evet..ama artık o bir Ölüm Meleği'ydi. Ve Luhan bunu yıllardır bilmesine rağmen, hayalet Sehun'dan korkmuştu. Kaçmak istediğinde ise ne olduğunu anlayamadığı bir güç onu geri döndürmüştü. Kyungsoo onun ruhunu ruh avcılarına vermeye kalkmıştı. O an Jongin gelerek onu kurtarmıştı. Yeniden. Ailesini kaybettiği uçak kazasında aslında Luhan da onlarla birlikteydi. Ve..Luhan da aslında ölmüştü. Tanrı'nın huzurunda, canını zamansız aldığı için onu suçlamış ve en ağır cezayı kazanmıştı o an. Ama ufaklığın o cesaretine hayran kalan Jongin Tanrı'dan onu yeniden hayata döndürmesini istemişti. Garip bir şekilde..kabul edilmişti. Daha sonra Jongin kalbinin küçük parçalarından birini Luhan'a hediye etmiş ve yaşama geri dönmesini sağlamıştı. Kris o zamanlar yatılı okuduğu için kazada Luhan'ın da bulunduğundan habersizdi. Şimdi ise Jongin kalbinin bir parçasını daha ona vermişti. Ona yaşaması için bir şans daha vermişti.
Şimdi düşünüyordu da..neden şimdiye kadar delirmemişti?
Neden hala normal insanlar gibi yaşamına devam ediyordu?
Ve..neden bir türlü ölmüyordu?
Neden hep kurtuluyordu?
Yoksa..buraya gelmesinin ve yaşanan herşeyin bir sebebi mi vardı?
Yoksa..Luhan..onun tekrar yaşaması için mi hayatta kalmıştı bunca zaman?..
Artık herşeyi anlıyordu. Nasıl bu kadar kör olabilmişti?
Nasıl önündeki o koca amacı görememişti?
Bilmiyordu.
Ama anlıyordu artık.
Sonunun karanlık olduğunu bildiği yol karşısındaydı. Ve o yolda başkası değil de, tam da kendisinin yürümek zorunda olduğunu kabul ediyordu.
Hayatta kalmasının tek bir amacı vardı.
Sehun'un lanetini yok etmek ve ona yeni bir hayat bahş etmek...
Yanaklarını ıslatan gözyaşlarını sildi ve gülümsemeye çalıştı. Başını yukarı kaldırıp gökyüzüne dikti bakışlarını.
"Omma, appa, bana neden söylemediniz?" Titreyen sesine engel olamamıştı. Tekrar ağlamaya başladı. Hıçkırıklarını tutmaya çalıştıkça daha çok canı yanıyordu. Dizleri çözüldü ve yere çöktü. Tüm vücudunu serbest bıraktı. Haykırarak ağlamaya başladı. Yeniden. Kaçmayı deneyip, sonra geri dönmeye karar verdiği, daha fazla gidemediği yerdeydi. "Neden böyle olmak zorundaydı? Neden?! Daha kaç kere ölmem gerek? İki dünya da beni kabul etmiyor! İkisi de beni taşıyamıyor!"
Çoktan sabah olmuştu. Luhan ayaklarını sürükleyerek yürüyordu. Evin önüne vardığında durdu. Başını kaldırıp ağlamaktan şişmiş gözlerle şatoyu incelemeye başladı. Muhteşem görünümlü o ev..aslında kendi mezarı olacakmış.
Bakışlarını yere indirdi ve biraz ötedeki üçken şekilli kalkık taş parçasına baktı. Sehun'un yattığı yer.
Tekrar yorgun ayaklarını harekete geçirdi. Taşın yanına vardığında yavaşça eğilerek yanına oturdu.
"Bana anlatman gerek Sehun-ah. Gerçekleri anlatman gerek. Bunun için yaşamışım. Kaçmanın bir anlamı yok. Bu benim kaderim. Öğreneceğim Sehun-ah. Herşeyini."
Sehun ise ilk gün olduğu gibi onu pencereden izliyordu. Sevdiği adam sonunda bazı şeyleri anlamıştı. Ama tam olarak değil. Yapması gereken şeyi biliyordu. Ama yapmaması gereken bir şey de vardı. İşte bundan haberi yoktu.
"Sana söylemeyeceğim Luhan-ah. Söylemeyeceğim. Kendin anlayacaksın. Umarım çok geç olmaz. Çünkü o zaman yok olurum Luhan..." Fısıltıyla söylediği kelimeleri yanında duran iki adam da duyuyordu. Ama kimsenin onu teselli etmeye gücü yoktu.
Kyungsoo olacakları bildiği için Luhan'dan kurtulmayı denemişti.
Jongin olacakları bildiği için uzun zaman Luhan'ın gökyüzündekilerden saklanabilmesi için kendisi bile onu aramamıştı.
Ama unutmaya çalıştıkları şey eninde sonunda önlerine çıkacaktı.
Bu onların kaderiydi.
"Lu~ nerelerdesin? Sana yemek getirdim. Ahh yine nereye kayb-Hey! J-Jongin..yap-ma. Bırak beni. İşkence gördükten hemen sonra yatağa atılan tek kişi benim herhalde. Luhaan kurtar beni! Çek şu arkadaşını üzerimden!" Jongin kediciğin kucağında debelenmesine aldırmadan onu yukarı taşımayı başarmıştı.
"Bak Kyungsoo bağırıyor. Seni çağırıyor Luhan. Hadi git artık, bak çok yorgunum."
"Kes sesini Sehun-ah. Hayaletler yorgun falan olmaz. Devam ediyoruz. Evet..nerede kalmıştık, ahh tabii ya, en sevdiğin yemek. En sevdiğin yemek ne Sehun?" Luhan küçük çocuklar gibi gözlerini irileştirip kaşlarını yukarı kaldırdığında Sehun onun bu sevimliliğine bir daha aşık oldu. Ama onu da kendisini de zor duruma düşürmeyeceğine dair kendisine sözvermişti. Bu yüzden hızla toparlandı ve kızıl kafalının aptal kitabı için yaptığı 'özel' araştırmaya dahil olan sorulara cevap vermeye başladı.
Ağzını açacakken ağır bir gürültü duydu ve sözleri havada kaldı. Luhan ses üzerine yerinde zıplayarak ayağa kalktı.
"Neler oluyor Sehun-ah?" Sesindeki korku sarışının endişelenmesine yol açtı. Ayağa kalktı ve kız suratlının yanına yürüdü.
"Biraz erkek gibi davran Lu. Korkma. Hadi dışarı çıkıp bakalım." Sehun'un gösterişi ile Luhan sarışının arkasına takılıp odadan çıktı. Aşağı indiklerinde şaşkınlıkla birbirine bakan ve dışarı çıkıp çıkmamak konusunda tereddüt eden KaiSoo ikilisini gördüler. Kyungsoo onlara doğru gelen ikiliye dönerek dişleri arasından konuştu.
"İşte batırdığımız an çocuklar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CHATEAU ✔
FantasyBir yazar bir hayalete ne demiş? ©All Rights Reserved Wattpad.2013.regal