Bölüm 4.

757 79 0
                                    

"Çok garip." 
"Hmm?" Kyungsoo başını Sehun'un göğsünden kaldırdı ve kocaman açılmış gözlerle bakışlarını aynı yere sabitleyerek duran sahibine baktı.
"Garip."
"Garip olan ne efendim?"
"Geri gelmesi."
"Bence o bir kaçık."
"Ihmm. Bence de." İkisi de gülmeye başlamışlardı. 

Luhan yere çömelmiş eşyalarıyla ilgileniyordu. Yani ilgileniyor gibiydi. Diğer ikisinin konuşmalarını duydukça tüyleri dikenleşiyordu.
Onlar canlı değillerdi.
Ölüydüler.
Ölü değil. Sadece hayalet...

Elinin tersiyle akan gözyaşlarını sildi. Koltukta sarmaş dolaş olan iki manyak hayaletin ağladığını anlamamalarını diledi. Ama işleri hep ters giderdi.

Sehun bir burun çekişiyle Kyungsoo ile olan konuşmasından ayrıldı. Kafasını ses gelen tarafa çevirdi. 

"Hey Soo o..ağlıyor mu?"
"Ihmm. Evet ağlıyor galiba. Salak."
"Hmm? Neden öyle dedin?"
"Yok birşey efendim."
Sehun kaşlarını çatarak bakışlarını kucağındaki kedi yavrusuna çevirdi. "Yah! Ne zaman öğreneceksin? Efendim değil! Sehun! Tamam mı?! Sehun. Söyle bakalım."
Kyungsoo barmaklarıyla Sehun'un kaslı göğsünde gezinirken mırıldandı. "Ama..siz benim sahibims-" Aniden durdu ve arkası onlara dönük bir şekilde yerde oturup eşyalarını kurcalayan kız suratlıya baktı. Gözlerini kıstı ve yüzüne şapşal bir gülümseme yerleştirip yeniden Sehun'a döndü. "Ihmm..Se-Sehun."
Sehun zafer kazanmış gibi gülümserken Kyungsoo'nun saçlarını karıştırdı. "İşte böylee~! Ben senin arkadaşınım. Sen de benim. Tek ve en iyi arkadaşım." Alnını Kyungsoo'nunkine dayadı. "İyiki varsın Soo. Yanımdan hiç ayrılma tamam mı? Beni hiç bırakma. Sadece ikimizin olduğu bu dünyada mutluyum~" Burnunu onunkine sürttüğünde Kyungsoo kollarını daha sıkı sardı sarışına.

'Tanrım! Bunlar ne yapıyorlar böyle?! O ikisi sapık mı?! Ahh nasıl bir yerdeyim been. Omma~ duyuyor musun bu zavallı oğlunu ha? Yardım et bana. Bu kokuşmuş yerde ölmek istemiyorum. Ve..ve burası hayalet yuvasıyken sen benden bu cehennemde yaşamamı istiyorsun. Acı bana omma~. Ben daha gencim. 25 yaşında ölmeyi planlamıyorum. Benim daha yapacağım çok iş var. Altıncı kitabım yarım kalmamalı mesela. Ya da..hiç değilse hayatımda ilk kez internet kullanmalıyım. Evet evet internet. İnternet çok önemli. Ve..telefon. Benim telefonum bile yok. Arkadaşlarımla mesajlaşacak imkanım olmadı hiç. Yah! Ben nasıl yaşamışım şimdiye kadar? Telefon televizyon internet falan olmadan? Aishh 'normal' insanlar arasında 'fazla normal' biri olmak istedim. Ama görnüşe bakılırsa bu bana sadece zarar veriyormuş. Şu an lanet bir telefonum olsaydı o penislerden hoşlanan ahlaksız kardeşime olanlarla ilgili haber verirdim... Ahh onun beni siklediği yok ki zaten. Hem..ne söyleyecektim? Korku filimlerinden fırlamış bir şato'da yaşadığımı mı? Yoksa burada olan ve şu an yiyişmeye hazır gibi duran hayaletleri mi?
Cidden..neden kaçmıyorum ben lanet olsun?! Neden hala buradayım. Ve kendi kendime konuşmaktan ne zaman vazgeçeceğim? 
Off hem gitmek istiyorum hem kalmak. Ama kalmak istememin nedenini bil-mi-yo-rum! Garip bir şekilde artık o iğrenç mahluklardan korkmuyorum da. Tanrım gerçekten deliriyorum değil mi sonunda?' Luhan'ın kafası iç sesini birilerine duyurmaya çalışmakla karışmışken Sehun artık gitmişti. 

Yavaş adımlarla ikinci kata çıktı. Kocaman salona girdiğinde kollarını iki yana açarak etrafında dönmeye başladı.
"Vuuhuuu! Ahh~ evimi seviyorum... Yalnızlığımı seviyorum... Ben hala yakışıklıyım. Kendimi de seviyorum... Oh unutmadan..Kyungsoo'yu da seviyoruum~" Şapşal gülümsemesi tüm yüzüne yayılırken durdu. Kollarını kendine doladı. Sanki birine sarılıyormuş gibi. "Ihmm... Sadece Kyungsoo bana sarılınca mutlu oluyorum. Bunu seviyorum. İyiki benim dostumsun Soo. Son nefesini bile benimle aynı anda veren dostum." Gülümsemesi artık sönüyordu. Gözyaşları belirmeye başlamıştı. Hızla kafasını iki yana salladı. Başını yukarı kaldırdı. "Üzülmek yok Sehun!"

Luhan sonunda gözyaşlarını durdura bilmişti. Hala aynı pozisyonda oturmaya devam ediyordu. Ürkek hareketlerle başını arkaya çevirdi. Ve ona şimdi boğazına yapışacakmış gibi bakan Kyungsoo'yu gördü. Diğeri yoktu. Yani..korumasızdı. O yarım akıllı kedi ya da..insan tarafından parçalara ayırılabilirdi. 

Kyungsoo Sehun'un gitmesinden yararlanmaya karar verdi. Birazcık oyun oynamak fena olmazdı. 
O kız suratlı şu an korkuyla gözlerini kendinin oturduğu yerde dolaştırıyordu. 
Artık arkasını dönmüştü. Luhan arkadan her an gelebilecek saldırılara hazır olmak için onunla yüz yüze durmayı seçmişti. Bakışlarını sürekli ayrı ayrı şeylere yönlendiriyordu. Parmakları titriyordu. 

Kyungsoo ayağa kalktı. Kendini sardığı arkalığa sıkıca tutunuyordu hala. Gözlerini Luhan'a dikmişti.
Ama diğeri onu görmezden gelmeye çalışıyordu. 
Kalbi her an yerinden kopacakmış gibi atıyordu Luhan'ın. Gittikçe yaklaşıyordu o manyak hayalet. Bakışları kontrolsüzce onunkilerle buluştu.
Kyungsoo'nun yüzüne yayılan gülümseme ona sadece piç kelimesini yakıştırıyordu.

Kyungsoo önünde korkudan büzüşerek yumak gibi duran adamın tam karşısında durdu. Eğildi ve çıplak bedenini ortaya çıkarmayarak tozlu zemine oturdu. Yüzleri neredeyse aynı hizadaydı. 

Luhan rahatsızca kıpırdanarak tek elini saçına götürüp karıştırdı ve konuşmaya başladı.
"Ahh burasını sevdim! Yeni evim çok güzel. Çok sessiz. Kimseler yok. Hem dışarıda sevimli bir kedicik de var. Burasını çok sevdim. Bana da böyle bir yer lazımdı zaten. Yazılarıma konsantre olabilmek için süper bir yer! Evet! Hem..ben sessiz bir insanım. Benden kimseye zarar gelmez." Başını hızla onaylar gibi salladı ve yüzsek sesle tekrar etti. "Evet. BENDEN KİMSEYE ZARAR GELM-"

"Beni görebiliyorsun değil mi? Bizi görebiliyorsun. Ben..değişime uğradığım zamanlarda bile görülmüyorum. Sadace cuma günleri görünür oluyorum. Yani..bu gün. Ama sen beni buraya geldiğin gün gördün. Hadi konuş. Söyle bana kız suratlı~" Bilmiş görünümünü koruyarak kollarını göğsünde birleştirdi Kyungsoo.

Luhan ağzı açık bir şekilde duyduğu şeyleri kavramaya çalışıyordu.

"Hey dilini mi yuttun? Bütün gün konuşuyorsun ama şimdi az konuşan numarası yapıyorsun. Hıhh salak mısın sen? Neden buraya yeniden döndün. Dün..deliye dönmüştün buradan kaçarken. Gördüm."

"A-ama..sen..."
"Ahahah hala konuşabiliyormuşsun. Tebrikler."
"B-ben sen-ni nasıl? Yani..."
"Ahh orasını ben de bilmiyorum. Belki de o hep isyan ettiğin Tanrı'nın işleridir. Yüz yıldan fazladır..bizi görebilen birilerine rastlamadım."
"Sen..nasıl an-ladın?"
"Hmm..ben yarı hayvanım. Hayvanların hissleri kuvvetlidir."
"İnanamıyorum. Hala o iğrenç kabuslardan birini görüyor gibiyim."
"Kabus görüyorsun işte. Şu an tam karşında." Kyungsoo kahkahasını durduramamıştı.
"Yah ben alay etmiyorum."
"Ahahah çok salaksın."
"Bir hayalet bana salak olduğumu mu söylüyor? Tanrım!! Al beni yanına!!"
"Ahh Sehun'la tanışman gerek. O senin gibi salak."
"Se-Sehun mu? O mu?"
"Evet. O benim sahibim."
"Oh anlıyorum. Ama..o benim görebildiğimi..yani..biliyor mu?"
"Hmm bence bilmiyor. Ama bu garip. Sehun yüzünü şekillendirdiğimi biliyor." Kyungsoo kafasını kaşıyarak gözlerini kısdı. "Biliyor mu dersin?"
"Ba-bana zarar vermez değil mi? Yani..sen de." Dudaklarını büzerek söyledi Luhan. 
"Ahahha tabii ki hayır. AMA..ondan uzak durman gerek."
Luhan irice açtığı gözlerini kırpıştırarak başını hızla salladı.
"Hey..sana dokunabilir miyim? Yaraların çok şişmiş." Kyungsoo sorduğunda Luhan bir an duraksadı. Ya tekrar saldırırsa? Ama yine de kafasını evet anlamında salladı.
Kyungsoo gülümsedi ve işaret parmağını onun yüzüne doğru uzattı. Luhan refleks olarak gözlerini kapattı.
O an duyulan sert sesle Kyungsoo'nun parmağı havada kaldı.

"Kyungsoo!!"

CHATEAU ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin