Bölüm 8.

649 70 0
                                    

Bir anda ayağa fırladı ve yukarı kata koştu. Lanet olsun! Düşündüğü şey olamazdı değil mi?
'Lütfen Soo. Lütfen bunu yapma. Kanma onlara. Kanma lütfen.'
Hatırladığı konuşma tüm çirkinliğiyle beynini ele geçirmişti.
Bu olamazdı.
Masum bir insanın ölümüne göz yumamazdı. 
O..katil değildi.
Kendi kurtuluşu için birini feda edemezdi.

Hala çığlık atmaya devam ediyordu genç adam. Sanki ecinniler tarafından parçalanıyordu.

Üçüncü kata vardığında durdu. Sesler yakından geliyordu artık. Buradaydı. 
Kyungsoo'nun sesini de duyabiliyordu.
Luhan'ın onu bırakması için yalvardığını, Kyungsoo'nun ise bağırarak ettiği küfürlerini duyuyordu.

Sehun daha ne olduğunu anlamadan hemen önündeki kapı açıldı ve Luhan koşarak onun boynuna atladı. Ağlıyordu. Haykırarak ağlıyordu.
Sehun o an, olmayan kalbinin yerinde bir sızı hissetti.
Sanki yeniden canlanmıştı.
Sanki hayata tekrar dönmüştü.

Luhan seslice ağlıyor ve Sehun'a daha sıkı tutunuyordu. Onun her bir hücresinin titrediğini duyabiliyordu Sehun.

Omuzlarından tuttu ve onu birazcık geriye çekti. Burnundan ve kulaklarından kanlar akıyordu. Durmak bilmeden hem de. 
Gözlerinin..beyazı yoktu. Kırmızıydı. Kan kırmızısı.

Kendini toparlamaya çalıştı Sehun. Luhan..o birşeyler mırıldanıyordu. Dikkatlice onu dinlemeye başladı.

"K-kurt-ar ben-ni Seh-un. Patlı-yac-cağım. Kurt-ar.."

Sehun gözlerine ve kulaklarına inanamaz halde Luhan'ı kollarında tutarken çocuğun artık Kyungsoo tarafından yere yatırıldığını gördü.
Kyungsoo tüm vücudu kızarmaya başlayan Luhan'la ne yapacağını bilmiyordu. 
Bu kadar kötü sonuçlanacağını bilmiyordu.
Bir insanı ölüme gönderdiğini bilmiyordu.

"Çekil kenara!" 
Bir yabancının sesi duyuldu. 
Nereden çıktı o adam. Nasıl?
Luhan'ı kucağına aldığında Sehun ve Kyungsoo hemen üzerine atladılar. Onu götürmesine izin veremezdiler.

"Bırak!! Onu öldürmenize izin vermem! Bırak!! O bana ait!!" 
Sehun'un son cümlesiyle adam Luhan'ı tekrar aldığı yere bıraktı.

"Buna inanmamı beklemiyorsun değil mi?"
Sehun gözlerini kaçırdı. Nefes alamıyordu artık. Heyecan ve korkudan tekrar öleceğini sandı.
"Yalancı... O sana ait değil. BANA ait! Ona hayat veren benim!!" 
Adam Sehun'a sert bir tekme atıp yeniden Luhan'ın yanında yere çöktü.

Sehun duvara çarpıp yere düştü. Kyungsoo hemen Luhan'ın yanından ayrılıp sahibine koştu.

Yabancı tüm bedeni kanla dolmuş bir biçimde ölümü bekleyen çocuğa dikkatlice baktı.
"Seni..kurtaracağım Luhan. Geri döndüm. Senin için."
Gözlerini kapattı ve bir elini Luhan'ın, diğer elini ise kendi kalbinin üzerine koydu.

"İki dünyanın 12 Ölüm Meleğinden ikincisi Kim Jong İn bu ölümlüye yeniden hayat kazandırmak için Tanrıların hizmetkarı olmaktan vazgeçiyor!!"
Kendi göğsünden çıkardığı parlak taşı Luhan'ın kalbi üzerine bıraktı ve eliyle bastırarak kanla dolu kalbin onu içine almasına yardım etti. 
Luhan'ın gözlerini birden açıp nefes almasıyla gözyaşları birer birer yere düşerek çınlamaya başladı Jongin'in. Her düşüşte ayrı bir melodi.
Ve her düşüşte biraz daha kendine gelen genç adam.
İkinci kez hayata dirilen Luhan...

Jongin rahatlamayla derin bir nefes verdi. Gözyaşlarının akmasının engel olamadığı gülüşü karanlık şatoya yabancı bir dünyadan yabancı bir güneş getirdi.
Soğuk ruhları ısıtan bir güneş.

Luhan derin derin nefesler alıyor ve yapabildiğince ağlamasının karşısını almaya çalışıyordu. Başını yana çevirip gülümseyerek ağlayan Jongin'e baktı. Çocukluğundan beri onu görmemişti.

"Jongin?.." Adını fısıldadı garip çocuğun. Doğrularak koluna bir şaplak attı. Bu Jongin'in kahkaha atmasına sebep olmuştu. O da yattığı tozlu zeminden doğruldu ve kızıl saçlıya sarıldı. Sıkıca...
Luhan artık kendini güvende hissediyordu. Sonunda 'meleğine' kavuşmuştu.

"Seni özledim Jongin..." Hala sarıldığı garip çocuğun sırtına küçük yumruklarını indirmeye devam ediyordu. "Neden uzun zamandır seni göremiyorum? Seni çok özledim! Neden beni görmeğe gelmedin ha? Çok kötüsün. Gökyüzünde takıldığın birileri mi vardı ha? Şimdi de onların mı koruyucusu oldun? Beni unuttuğunu düşünerek yıllarca sana lanet okudum. Tanrı'ya seni cezalandırması için yalvardım. Yani..beni yalnız bıraktığın için. Eskiden hiç değilse rüyalarımda görüşüyorduk..ama sonra..beni bıraktın! Çok kötüsün sen Kim Jongin! Artık benim meleğim değilsin. Benim meleğim..Sehun! Evet artık benim koruyucum Sehun. Seni değil, onu seviyorum artık. Çünkü-" Jongin'in eliyle ağzını kapatmasıyla sonunda sessizliğe kavuşmuştular.

"Kafamı şişirdin Luhan! Daha geldiğim 10 dakika oldu ama sen beni pişman ettin. Bundan sonra ben nasıl seninle yaşayacağım ha? Bu çeneye nasıl katlanacağım? Tanrım, hata yaptım, biliyorum. Her cezayı hakediyorum!!" 

Jongin sözlerinin ardından yukarı diktiği bakışlarını yeniden kız suratlıya çevirdi. Olamaz! Şimdi başlıyoruz!! İsyanlara başlayacak ve..saatlerce ağlayacak.

"Tamam tamam bebeğim. Özür dilerim. Sadece şaka yapmıştım. Sadece şaka. Tamam hadi ağlama. Ağlama sakın!! Giderim bak!!" Jongin'in tehdidiyle Luhan akmaya hazırlanan yaşları geri yolladı. Başka zaman olsa günlerce tirip atardı ama o manyak melek onu tekrar yalnız bırakmakla tehdit ediyordu. Toparlandı ve ellerini Jongin'in yanaklarına koydu. 

"Bana.Bak.Bir.Daha.Gidersen.Ölüm.Meleği.Olup.Seni.Avlarım!! Anladın!?!" Jongin kıkırdayarak başını salladığında tekrar sarıldı kızıl saçlıya.

"Bundan sonra ne yazık ki birlikteyiz Lu. Yanında kalmaya mecburum. Hey! Bir dakika! Sehun kim?! Neden senin koruyucun o oluyormuş ha?! Kim o piç?!"

"Hyung! Yüz yılda bir ettiğin küfürlerden birini duydum galiba!" Luhan gülmeye başladığında Jongin ne dediğinin farkına vararak ciddi bir ifade takındı yüzüne.

"Tamam kes! Bunun konumuzla alakası yok! Kim o Sehun?!" Kaşlarını çatarak küçük olana dikmişti siyahın en parlak rengine sahip gözlerini.

"Benim. Sehun benim! Bu evin sahibi Oh Sehun." Sabahtan beri Kyungsoo ile birlikte önündeki garip manzarayı izleyen Sehun sonunda sesini çıkarmıştı.

Jongin sesin geldiği yöne çevirdi bakışlarını. Demin Luhan'ın kendisine ait olduğunu söyleyen soğuk bakışlı çocuk. Düşüp kaldığı duvarın dibinde oturuyordu hala.
"Demek öyleeee?? Luhan bu da ne demek oluyor?! Kim bunlar?! Ve sen bu lanet evde ne arıyorsun?! Burasının lanetli olduğunu her kes bilir! Neden geldin bu cehenneme?!"

"Huh? Lanetli mi?" Luhan kocaman açtığı soru dolu gözleriyle meleğinden cevap bekliyordu.

"Evet. Burasını birileri 103 yıl önce lanetlemişti. Bu yüzden Ölüm Melekleri bu evden birini her gün alıp götürüyor ve yıllar önceden çekmeye razı olduğu işkenceleri yapıyorlar ona."

"Ne?! Kimi?! Se-Sehun'u mu?!" Luhan yeni bir şoka girdiğinin farkındaydı. Yeni kalbi..fazla gürültücüydü.

"Hayır. Onu değil, beni... Beni götürüyorlar. Cazayı alan benim." 

Luhan ve Jongin aynı anda Sehun'un yanında yere çökmüş çocuğa baktılar. 
Jongin artık iki parçası eksik olan kalbinin içinde fırtınalar döndüğünü hissedebiliyordu. Neler oluyor böyle?
Bu çocuk..neden onu kendisine çekiyor?
Neden ona bakmak bu kadar huzur verici?
Bu kadar parlaklığı şimdiye kadar Tanrı'nın hiç bir hizmetkarında görmemişti.
Belki de..sadece ona öyle geliyordu.
O, sadece bir hayaletti.
O kadar.
O kadar..öyle değil mi?..

CHATEAU ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin