Bölüm 5.

765 81 0
                                    

Kyungsoo duyduğu sesle heyecanlanarak bir mırlama kaçırdı ağzından.

"Dokunma ona Soo. Zaten berbat bir halde görmüyor musun? Yarası çok fazla. Onunla uğraşmayı bırak ve buraya gel." Sehun merdivenin başından tüm şatoda yankılanan sesiyle konuştu.
Kyungsoo onu kızdırmak yerine kuyruğunu kesmeyi tercih ederdi. O Soo'nun tek sahip olduğu şeydi.
Sehun konuşmasının ardından Kyungsoo'yu içeride beklediğini gösterirce arkasına döndü ve ilerledi. Öne doğru atılan bir kaç adımdan sonra durdu. Başını hafifçe arkaya çevirdi. Dudaklarına küçük bir gülümseme oturdu.
Kyungsoo Sehun arkasını döner dönmez kız suratlıya çevirdi bakışlarını.

"Hey sahibim beni bekliyor. Gitmem gerek." Ayağa kalktı gitmek için. Ama birden durdu ve yüzündeki aptal sırıtışla yeniden kızıl saçlıya baktı. "Söylesene..adın ne?"

Luhan korkmuş ve bir o kadar da şaşkın bakışlarını onun gözlerine dikmişti. Yutkundu ve yerden destek alarak tozlu zeminden kalktı. 
"Ben..Lu Han. Bu evin..yani ye-yeni sahibiyim. Anlamışsındır herhalde." Kafasını aşağı eğerek içinden kendisine yakıştırdığı tüm küfürleri etti. Böyle konuşmak tehlikeliydi. Ne de olsa burası bir zamanlar onların eviydi. Şimdi birer hayalet bile olsalar hala o evde yaşıyor ve misafirlerden de hoşlanmıyorlardı. Karşısındaki kedicikten gerçekten çekiniyordu. Vereceği tepkiden korkuyordu.

"Hmm..Lu Han. Ben de Do Kyungsoo. Bu evin gerçek sahibinin hizmetkarıyım. Anlamışsındır herhalde." Kyungsoo alaycı bakışlarını diğerine gönderirken Luhan korku ve heyecandan dolayı dudaklarını kemirmeye başlamıştı bile.

"O-oh..evet..." 

"Efendim? Geldim." Kyungsoo olabildiğince ciddi görünmeye çalışıyordu. Ama ciddi görüneyim derken aldığı yüz ifadesi sadece Sehun'un kıkırdamasına sebep oldu.

"Soo dostum..buraya gel hadi." Sehun yatağına bıraktı kendisini. Gözlerini kapattı ve elleriyle yatağını okşamaya başladı.
Gösterişi üzerine Kyungsoo da yatağa ilerleyip yanına oturdu. Sehun'a baktığında gülümsemesine engel olamadı. Onun böyle huzurlu görünmesi hayatında gördüğü en güzel manzaraydı. İnci tanesi dudaklarının mutlulukla kıvrılması içini eritmeğe yetiryordu.
Yavaşça o da sahibinin yanına yattı. Gözlerini kapattı.
Bu gün cuma'ydı. Tüm rahatsız ruhların rahatlık bulduğu o gündü.

Sehun gözlerini açtı ve kolu üzerine yattı. "Hey Soo~. Bu gün gelmediler değil mi?"

"Ahh bunu zaten biliyorsunuz efend- yani 
Sehun. Bunu zaten biliyorsun. Ama her defasında da soruyorsun. Hayır gelmediler. Haftada sadece bir gün huzur bulabiliyorum."

Sehun gözlerinin dolmasını engelleyemedi. Hafifçe burnunu çektikten sonra her zamanki -Kyungsoo'yu canından bezdiren- kelimeleri yine mırıldandı. "Benim yüzümden. Hepsi benim yüzümden. Eğer ben olmasaydım..kendi hayatını yaşamış olurdun. Bu eve gelmeseydin.."

"Ahh tamam tamam. Bunları ezbere biliyorum. Eğer ben bu eve gelmeseydim güzel bir hayat yaşamış olurdum. Ailem olurdu. Hiç değilse şu an bir mezarım olurdu.. Ahh canımı sıkıyorsun. Sen de Lu gibisin. İkiniz de konuşmaktan başka birşey bilmiyorsunuz. Kafanız aynı çalışıyor."

"Huh?"
"Ihmm Lu Han. Aşağıdaki genç adam."
"Oh..anladım. Hey ben çok konuşmuyorum bir kere!!"
"Konuşuyorsun."
"Hayır!!"
"Bana kendini tanıtma Oh Se Hun. Yüz yıl öncesinde de böyleydin. Bu eve geldiğim ilk günü hatırlıyorum da..senden hiç hoşlanmamıştım."
"NE?? AMA NEDEN?? BE-BEN ÇOK SEVİMLİ BİR ÇOCUKTUM. AYRICA İNSANSEVER BİRİYDİM. VE..VE SENİ gördüğüm günden de..çok sevmiştim..." Sehun dudaklarını büzdü ve üzüntüyle kirpiklerini aşağı indirdi.
Kyungsoo duyduklarıyla içinde mutluluk kahkahaları atarken soğuk ellerini Sehun'un yüzüne yaklaştırdı. O solgun tene dokunmak dünyanın sonuna kadar en güzel hiss olacaktı.
Yüzünü avuçları arasına aldı ve şu an ona küs olan sahibinin yüzüne bakmasını sağladı Kyungsoo.

"Beni seviyor muydun Sehun? Gerçekten de seviyor muydun?" Gözlerindeki umut ışığı Sehun'a tekrar ölebilirmiş hissini verdi. Sadece o gözler için..ölebilirdi.

"Seni sevmiyordum Soo. B-ben hala..seni se-seviyorum. Biliyorsun işte. Senden başka kimsem yok. Ve biliyorum ki..bu hep böyle oldu. O gün..neler yaşandı hatırlamıyorum ama..senin..sadece senin yanımda olduğunu biliyorum. Ve bu bana yetiyor. Beni hiç bırakma Soo. Bu koca yalnızlık içinde sensiz kalmaktan korkuyorum."

Kyungsoo gözyaşlarının akmasına ve yanaklarını, boynunu ıslatmasına izin verdi. 
"Doğru. Yanındaydım. Sadece ben vardım. Ama sen de beni yalnız bırakmadın. Bu dünyada yeniden seninle birlikte olmamı istedin. Son dileğin olarak... Ben de seni seviyorum Sehun. Hep sevdim. Ve emin ol ki, bu sevgimden vazgeçmeye hiç niyetim yok. Benden kurtulamayacaksın Oh Sehun. Bir gün Ölüm Melekleri seni cehenneme bile götürseler peşinden geleceğim... Her zaman yanındayım dostum. Unutma..sen benim tek varlığımsın. Ailemsin. Tanrı'nın benim için gönderdiği meleksin. Kardeşine her zaman güvenebilirsin."

Kollarını sıkıca birbirine doladılar. Bu tüm acıları yok etmeye yetiyordu. 

"Bu sessizlikten hoşlanmıyorum. Bir bok olacak illaki. Ahh ne kadar garip insanl- ne insanı ya?! Hayalet onlar hayalet! Tanrım!! Eğer bir işin yoksa beni burdan kurtar. Ya da dur! Daha iyi bir fikrim var. Bayan Lu oralardadır şimdi. Söyle ona bir gün oraya geleceğim. Ve bu yaptıklarını ona ödeteceğim. Tanrım lütfen onu günlerce aç bırak orda!! 
Ahh ne yapayım ben?.. Ouh açım yah açım ben!! İnsaf yani! Kimseler yaşamıyor buralarda yah! Yakınlarda kuş yuvası bile yok. Açlıktan gebereceğim değil mi? Sonra da o manyak hayaletler beni yiyecekler. Evet. Biliyorum. Başkalarını da yiyorlardır. Hı-hı evet."

"Hey kendi kendine konuşmayı kes artık. Açsan biraz beklemen gerek. Bu gün kutsal cuma. Yemek yediğimiz gün. Sana da getireceğim." Kyungsoo merdivenleri inerken sırıtarak konuştuğunda Luhan şaşkın bakışlarını gizleyemedi.

"Nas-sıl yani? Siz..yemek de mi yiyorsunuz?"

"Evet. Yiyoruz. Bir sakıncası mı var?"

"O-oh..hayır tabii ki de..."

"Tamam bir kaç saat bekle. Geri döneceğim. VE ondan uzak dur. Sakın sinirlendireyim deme." Gözlerini kısarak kız suratlıyı korkutan bakışlarını sergiledi.

"T-tamam. Yapmayacağım birşey."

Duyduğunun ardından Kyungsoo korkunç bir inlemeyle dönüşmeye başladı. Hem de Luhan'ın gözleri önünde. Bu manzara onu fazlasıyla korkutmuştu. Vücudunun her santiminin titrediğini hissedebiliyordu.

Dönüşümünün sonunda Luhan'a dikkatli ol dercesine mırladı ve yaklaştığı an açılan dev kapıdan dışarı fırladı.

Luhan dolmuş gözlerini tavana dikti. Sanki toplanan yaşları geri göndermeye çalışırsa başaracaktı.
Duyduğu sesle yeniden dondu. Bu ses...

"Lu Han. Evimin yeni sahibi. Eğlenelim mi Lu Han?" Sehun tam arkasındaydı.
Luhan saçlarında bir hareketlilik hissetti. Tekrar ona dokunuyordu. Tanrım! Bu manyak hayalet ne istiyor olabilir? Ne eğlencesinden bahsediyor?

Sehun uzun ince parmaklarını kızıl saçların arasında gezdirirken mırıldanıyordu.
"Titriyorsun. Bu korkuyorsun anlamına gelir. Nefes alış verişlerini duyabiliyorum. Kalbinin atışını..." Daha da yaklaştı ve yüzünü kızıl saçlara sürttü. "Imhh..güzel kokuyorsun Lu~"

Luhan bembeyaz kesilmişti. Sanki her an ruhu bedeninden çıkabilcekmiş gibi...

"Beni görebiliyorsun... Biliyorum. Sen..farklısın. Ne dersin oyun oynayalım mı? Hm?" Luhan'ın önüne geçti ve gözlerinin içine bakmaya başladı. Yüzündeki ürkütücü gülümsemeyle aklı başından giden Luhan geri geri gitmeye başladı. Tam bavuluna takılıp düşecekken Sehun güçlü kollarıyla bileğinden tutarak onu kendine çekti ve kolları arasına aldı.

"Imhh..ahh..bu çok güzel... Hey Lu~ akşam yemeğim olur musun?~"

CHATEAU ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin