Seni Çok Seviyorum Kalbimin Tek Sahibi. Hep seveceğim. Ölüm bizi ayırana ve ondan sonrasına kadar. Son nefesime kadar. Kalbim son kez attığında tek sen olacaksın kalbimde.
*******************
Yorulmuş, üzgün ve korkak adımlarla hastane odasına geri döndüm. Doktorla olan konuşmadan sonra ilk defa yanına gidiyordum. Ne yapacağımı bilemez halde yanına gidecektim. O bana bakarken ne diyecektim. Öleceksin ve ben seni kaybedeceğim mi ? Ben daha kendimi ikna edemezken onu nasıl teselli ederim. Ben bu kadar güçlümüyüm. Gözümün önünde yok olurken çaresizce bekleyebilecek kadar dayanıklı. Kendi ölümümden korkmazken onun beni bırakmasından nasıl korkarım. Yavaş adımlarım onu görmek için istekli. Kokusunu içime çekme hasretiyle yanıp tutuşurken onu o halde görmeye kalbim razı gelir mi. Hala bunun bir kabus olduğunu ve gözlerimi açınca kollarımda uyuduğunu düşünmek istiyorum. İşte en büyük mutluluğum en büyük acıma dönüşüyor. Burnum kokusunun hasrerinden mi yoksa boğazıma oturan acıdan mı sızlıyor. Ona yaklaşmıştım. Odasının olduğu koridordaydım. Duvarları beyaz dı. İnsanı uyuşturan ve nasıl lanet bir yerde olduğunu hatırlatan hastane kokusu ise kendini hiç unutturmuyordu. Kapının önüne geldiğimde ellerim titriyordu. Onu az önce bıraktığımda sadece başı ağrıyordu. O an gözüme gelen görüntüleri geri göndermek için gözlerimi sımsıkı kapattım. Ama hiç bir faydası olmadı. Dümdüz bir sedyede sırt üstü uzanmış, üzerinde sadece beyaz bir örtü vardı. Ama öyle üşürdü o. Soğuğa dayanamazdı. Dudakları ise mosmor olmuştu. O rengine vurulduğum pembe dudakları şimdi soluk bir mordu. Adeta ölümü fısıldıyordu. Kafamı salladım ve o saçma düşünceleri kafamdan attım. Soğuk kapı kolunu tuttum. Son kez derin bir nefes aldım. Yapabilirim. Sevdiğim kadın için. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. İçim kan ağlarken, feryat figan ağlayıp yardım dilerken bu ufacık gülümseme o kadar zor gelmiştiki. Sanki yıllardır hiç gülmemiştim ve yüzüm bir kalıp oluşturmuştu. Ve ben şu an o kalıbı paramparça etmiştim.
Yüzümdeki gülümsemeyi koruyup içeri girdim. Yine o tanıdık ve aşık olduğum koku. Çiçek bahçesi. Binbir çeşit çiçek. Gül, menekşe, yasemin, leylak ve o asi kamelya. Burun deliklerimden içeri acımasızca dolarken gözlerim doldu. Ben bu kokuyu bir daha koklayamazsam öldürün beni. Çünkü o yoksa bende yaşayamam. Ben bir keşim ve o benim arzuladığım şey. Beni sarhoş eden kokusu. Kapıyı kapattığımı duyunca kafasını bana çevirdi. İyiydi. Sanki evdeymişiz ve o yatakta benim yanımda uyanmış gibiydi. Belkide korkularım yersiz ve saçmaydı. Ayağa kalkıp yanıma geldi. Evet evet o iyi. Dahada iyi olacak. Sıkıca sarıldım ona. Hiç gitmeyecek gibi. Derin soluklarını duymak bile bana huzur veriyordu. Nefes alıyordu. Burnumu saçlarına gömdüm. Hasret kaldığım kokuyu doyasıya içime çektim. Ben onu bırakmam. Kafasını kaldırdı. Gözlerimin içine baktı. Sözleri gözlerimden anlar gibi. Derinlere en derinlere. Ben onu çok sevdim. Doktorun ne dediği umrumda değil. İster yüz yıl ömrü olsun ister beş dakika. Ben ona en güzel anları yaşatacağıma söz verdim. Üstünde hastane kıyafetleri yerine bir ince bir kazak ve kot pantalon vardı. Evden istediğim eşyaları hemen giyeceğini biliyordum. Sözümü tutmaya şimdiden başlayabilirim. Saat geceyarısını geçmişti. Olsun genede o yüzündeki gülümsemeyi hayal edebiliyorum. Ve o gülümseme için ve ardından çıkan gamzelerini görebilmek için dünyayı yakarım. O sevinç kahkahalarını duymak için geceyarısından sonra bir lunapark açtırmak benim için işten bile değil.
- Dışarı çıkmak ister misin ?
Gözleri sevinçle parladı.
- Nereye ?
Elimi çeneme koyup yana doğru baktım. Düşünür gibi sesler çıkardım ve ona baktım.
- Bir sürü pamuk şeker olan, dönme dolap ve korku treni olan bir yer. Adı neydiii ?
- Şaka yapıyorsun. Lunaparka mı gideceğiz.
Dudağına bir öpücük bıraktım. Ve kafamı çocuk gibi salladım.
- Aa evet lunapark bak dilimin ucundaydı. Tâbi istersen. İstemezsen burada kalıp bu kokuyu soluyabilirsin.
Koluma bir yumruk geçirdi.
- Şaka yapıyorsun sanırım. Tâbi ki gidiyoruz.
- İyi bakalım. Hadi seni burdan kaçıralım.
Muzurca sırıttım ve onu omzuma aldım. Önce küçük bir çığlık attı. Sonra ağzını eliyle kapattı. Ama ağzından kaçan kıkırtılara sahip olamıyordu. Susmasına gerek yoktu çünkü bu hayatımda duyduğum en güzel sesti. Kapıyı açıp koridora çıktık. Hastalar ve hemşireler gözleri fal taşı gibi açılmış halde bize bakıyorlardı. Pelin utanmış olacakki Kafasını omzuma gömdü. Kulağıma fısıldayarak
- Herkes bize bakıyor.
Alaycı bir şekilde ufak bir kahkaha attım.
- Acaba niye bakıyorlar sevgilim.
- Çünkü şu an omzundayım ve zorla kaçırılıyor gibi görünüyorum.
- Hmm peki zorla olduğunu düşündüren ne acaba. Sende öyle düşünüyorsan geri donebiliriz.
-Hayır hayır ! Gidelim !
- Baş üstüne leydim.
- Selamlardım ama şu an pek uygun değilim. Beni affedin lordum.
- Bunu düşünmem gerek. Bu büyük bir ayıp.
- Kendimi affettirmem için ne yapabilirim lordum.
- Hmm bir düşüneyim. Buldum.
- Sizi dinliyorum lordum.
- Bunu eve döndüğümüzde kendim göstermek isterim leydim.
Sesimde derin bir muzurluk vardı. Oda bunu anlamış olacakki beni o muhteşem kıkırtısıyla ödüllendirdi.
Arabaya gelmiştik. Omzumdan yere indirdim ve kapısını açtım. Kafamı eğerek koltuğu gösterdim.
- Buyurun leydim.
Dizlerini hafif kırarak selam verdi.
- Teşekkürler lordum.
Kapıyı kapattım ve arabanın etrafını dolaşıp direksiyonun başına oturdum. Çocuk gibi mutluydu. Bu anı durdurmak istedim. Hep güldüğünü görmek. Onu hep benim güldürdüğümü görmek. Biliyorum bencilce ama o muhteşem gülümsemeyi sadece ben görmek istiyorum. Şu hayatta paylaşmak isteyeceğim son şey sevdiğim kadın. Ve ben onu kaybetmemek için elimden geleni yapacağım.
*********************
Bölüm Sonu
Demir Şanverdi : Serkan Çayoğlu
Pelin Sipahi : Barbara Palvin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tek Kelime Aşk
RomanceAşkı sokakta buldular ama en değerli şeyleri oldu. İlk görüşte aşık olan iki kalp iki beden iki ruh. Aşkın kokusunu içinize çekin. İşte o zaman kaybetme korkusunu anlarsınız.