Düşler gerçekleşmek içindir sevgilim,
Düşün ki;
Bir sabahçı kahvesinde oturmuşuz güneşin doğuşunu izliyoruz,
Yan yana...
Deniz kokusu çağırıyor bizi,
Gidiyoruz, hiç durmadan.
Ayaklarımızın altında, köpük köpük sular, kıyıyı öpüyor.
Sen ellerimi tutuyorsun.
Sımsıkı...
Gün batıyor, üstelik yanında.
Gözlerin,
Şiirler yazdığım yüzün, tamda karşımda.
Çok ta zor değil aslında.
Yapabiliriz bunları.
Çok geç olmadan. *
Yapar mıydık gerçekten. Mutlu olur muyduk bizde. O küçük kız bana baba der miydi. Ah o rüya. Aklımdan bir an olsun çıkmak bilmiyordu. Belki de o kadar mutlu olmayı özlediğim için hoşuma gitmiştir. Pelin i görmeyi deli gibi istesem de, Emre evden çıkmama izin vermemişti. Zaten izin verse de gidemezdim çünkü bayılacak gibiydim. Bende gitmek yerine doktoru aradım. İçim yine de rahat etmedi ama iyi olduğunu öğrendim. İyi derken, hala hatırlamıyor. Gökmen i çağırmamın üstünden nerdeyse bir hafta geçmişti. Tedavisi devam ediyordu. Normalde bir, en fazla iki saat sonra her şeyi hatırlardı. Ama iki gündür doktoru arıyordum ve hala gelmememi söylüyordu. Hiç bu kadar uzun sürmezdi. O şerefsiz ise yanından ayrılmıyordu. İki gündür. Kurdun eline kuzu teslim etmek değildi de neydi bu. Ben gidemesem de her gün Emreyi hastaneye yolluyordum. Pelini hasta bakıcı gibi kontrol edip, gizliden fotoğraf çekip bana gösteriyordu. Fotoğrafları dışında iki gündür hiç görmemiştim. Tedavisini iyice ağırlaştırmışlardı. Yeni bulunan bir yöntemle saçların dökülmesini en az seviyeye indirebiliyorlarmış. Ama tabi bu akıllarına iki seanstan sonra geldiği için bir miktar saçı döküldü. Fark ettiği zaman yanındaydım. O anı hatırlayınca tüylerim diken diken oldu.
***
"Günaydın sevgilim. Nasılsın ? Su ister misin?"
Bayağı hasta görünüyordu. İlaçlar onu fazla halsiz bırakıyordu. Gözleri yarı kapalı bana gülümsedi. Yatakta doğrulmaya çalışınca yardım ettim. Yastığını dikleştirip sırtını yastığa yasladım. Artık hiç eve gidemiyordu. Kusmaları ve hafıza kayıpları artmaya başlamıştı. Ama her defasında doktoru ikna etmek için elinden geleni yapıyordu. İşe yaramaması ise onu durdurmuyordu. " Hayır iyiyim. Eve dönsem daha iyi olurum." Gözlerini devirdi. Yanına gidip kollarımı omzuna sardım. Ellerim yumuşak saçlarını okşamayı unutmuyordu. Kafasını kaldırıp bana bakınca elimi aşağı kaydırmak zorunda kaldım. Elimle beraber tel tel saçlarda aşağı indi. Ben belli etmeden ellerimi arkama gizlemeye çalışsam da tek kaşı kalkık halde doğrudan yüzüme bakmaya başladı. Ne diyecektim şimdi. Bunun olacağını biliyorduk ama bilmek ayrı yaşamak ayrı. Sırtını dikleştirdi ve saçlarını geriye attı. Saçlarını geriye atmasıyla elinde biriken saçları fark etmesi saniye sürmedi. Kafasını yastığa çevirince üstündeki tomar şeklindeki saçlarını gördü. Sanki saçları dolaşmıştı ve ince bir tarakla taramış ardından da kopan saçları ortaya dökmüş gibiydi. Yastığın üstündeki saçlarını avuçladı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bir yandan deli gibi ağlıyor diğer taraftan da zangır zangır titriyordu. Sıkıca sarılıp elindeki saçları aldım ve çöpe attım. Yanına gidip tekrar sarıldığımda kafasını göğsüme gömmüştü. Boğuk ve kısık çıkan sesiyle söylediği şeyler kalbimin binlerce parçaya bölünmesine neden olacak güçteydi. Kafasını kaldırıp bana baktı. Yüzü yalvarır bir ifadeye bürünmüştü. " Artık çirkin olacağım. Beni sevmezsin ki şimdi. Saçlarım olmayacak. Beni beğenmeyeceksinartık. Demir ne olur bırakma beni. Çıkar bak tekrardan görürsün. Yine güzel olurum. Ayrılma benden. İstersen peruk ta takarım. Ama ne olur beni bırakma." Yüzünü ellerimin arasına aldım. Gözlerinden akan yaşlar ellerimi sıyırıp boynuna ve benim bileklerime doğru akıyordu. Ne sanıyordu ki. Onu güzel olduğu için sevdiğimi falan mı. Ben onu kalbimle seviyordum. Sakinleştirmek için çabalıyordum ama hala aynı şeyleri mırıldanıyordu. " Şşş. Sakin ol. Seni bırakmayacağım. Asla bırakmam. Lütfen sakinleş. Lütfen. Şşş. Hadi bebeğim. Dinle beni." Gözleri yuvalarında dönüyordu. Çaresizce kollarımı sıkıyordu. Onu sıkıca sardım ve başını omzuma yasladım. Saçlarını okşuyordum. Her hareketimde saçları elimde kalıyordu. Gözlerimdeki yaşlara mani olamıyordum. Bir kaç damla göz yaşı izinsiz akarken Pelin hala hıçkırarak ağlıyor ve sıkıca tuttuğu kollarımı bırakmıyordu. O halde ne kadar zaman oturduk bilmiyorum ama o ağlamaya devam ediyor bende saçlarını okşuyordum. Arada bir ona fark ettirmeden elimdeki saçları bir elimde biriktiriyor sonrada yastığının altına sıkıştırıyordum. Kollarımın arasında o kadar küçük kalmıştı ki, sanki bir çocuğa sarılıyor gibi hissediyordum. Kapının açılma sesini duysam da tepki vermedim. Şuan birbirimize ihtiyacımız vardı. Her şeyden çok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tek Kelime Aşk
RomansaAşkı sokakta buldular ama en değerli şeyleri oldu. İlk görüşte aşık olan iki kalp iki beden iki ruh. Aşkın kokusunu içinize çekin. İşte o zaman kaybetme korkusunu anlarsınız.