Telefon elimden kayıp yere düştü. Ölmeyecek. Ölmeyecek. ÖLMEYECEK ! Kahkaharla gülüyordum. Beni bırakmayacak. Şükürler olsun. Bu kesin kader. Kaderin bize bir oyunu. Evet evet. Kaderin oyunu.
********************
Koltuğa yayılmış oturuyordum. Yüzümdeki gülümseme doğduğumdan beri benimleymiş gibi yüzümden düşmüyordu. Kendi kendime sırıtıyordum. Gecenin bu saatinde gelen bir telefonun beni bu kadar mutlu edeceğini daha önceden söyleseler, ona cehennemin yolunu tarif ederdim. Ama şimdi o ahizeden kulağıma gelen kelimeler beni havalara uçuracak kadar iyiydi. Şu an olduğum yerde zıplamamak için kendimi ölesiye tutuyordum. Sırıtmaktan yanakların ağrımıştı. Hissettiğim duyguları açıklamam neredeyse imkansız. Ama şöyle tarif edebilirim. Hani o gün doğum gününüzdür. Ancak kimse kutlamaz. Gün boyunca beklersiniz. Hala hiç bir tepki yoktur. En sonunda ümit etmekten vazgeçmisinizdir. Ta ta ta ta yanan ışıklar, doğum günü pastası ve hediyeler. Hissettiğim şey bu olaya yakındı. Onu kaybetmeyecektim. Kendi kurtuluş haberimi alsam bu kadar sevinmezdim. Aslında üzülmem gerekir çünkü hala hasta. Ancak bu hastalık teşhisi yanlış olan o saçma sapan isimli hastalığın gölgesinde var olan önemini yitirmişti. Tümör önemli bir bölgedeydi ama ameliyatla halledilebilirdi. Buna inanmayı çok istiyordum. İçim sevinçle dolup taşarken bunu paylaşmazsam patlayacağımı hissediyordum. Arabadan çıkıp merdivenlere koştum. Basamakları üçer beşer tırmanırken adeta uçuyordum. Odanın kapısını bir hışımla açtım ve içeri girdim. Kahkahalar atarak yatağın üstüne zıpladım. Yatak altımda isyan ederek gıcırdarken Pelin yataktan sekip yere düştü. Nasıl zıplıyorsam artık. Oflamaları kahkahalarıma karışırken doğruldu ve poposunu ovaladı. Ellerini beline koyup bana sinirli baktı. Bense hala yatakta zıplayıp kahkahalarla gülüyordum. Sonra durdum ve elimi belime koyup onun taklitini yaptım. Çiçekli tekli koltuğun yastığını aldı ve kafama fırlattı. Gülmemek için kendini zor tutuyordu. Bayılmış gibi yaparak kendimi yatağa bıraktım. Hemen üstüme atladı ve kucağıma oturdu. Yanlış bölge kızım. Sonra öne doğru eğildi ve dudaklarıma yaklaştı nefesini dudaklarıma vererek
- Demir... dayan ! dayan ! bu kadar küçük bir hareketle pes edemezsin.
- Demir. Lütfen kalkarmısın ? kelimeleri uzatarak söylüyordu. Ve böyle yapınca hayır demem zorlaşıyordu. Dayaaan !
- Off Demir ya ! dedi mızıkçılık yapar gibi üstümde zıplamaya başladı. Ne yaptığının gayet farkında. Dayan Oğlum. Dayan.
Öne doğru eğildi, bu sırada kendini sürtmeyide unutmadı tâbi ki. Dudaklarıma yaklaştı. Bunu dudaklarıma çarpan nefesinden anlayabiliyorum. Ani bir hareketle onu altıma aldım ve üste çıktım. El bileklerini başının üstünde birleştirdim. Dudaklarından boynuna doğru küçük yumuşak öpücüklerle ilerledim. Sütyeninin açıkta bıraktığı yere dilimi sürtünce sırtı yay gibi gerildi ve inledi. Bende inlemesine karşı boğuk bir şekilde inledim. Ve alt dudağını ısırdım. Ağzımın içine doğru inledi. Hayatımın rüyasında kayboluyordum. Hayatımın rüyası az kalsın en büyük kabusum oluyordu. Ellerimden kayıp gidiyordu. Ama şimdi benim yaralarımı sarıyordu. Birbirimizin yaralarını sarıyorduk. Ben onun, o benim.
***
Yatakta yatıyorduk. Kolum kafasının altında birbirimize sarılmıştık. Koluma gelen ıslaklıkla kafamı Peline çevirdim. Ağlıyordu. Ama neden ki ? Canını mı yakmıştım. Onu kırmışmıydım. Çenesinden tutup bana bakması için zorladım. Beceriksizce gözyaşını silmeye çalıştı ama kızaran burnuyla ağladığını anlamamak imkansızdı. Gözlerinin içine baktım.
- Ne oldu aşkım ? Neden ağlıyorsun ? burnunu çekti. Gözlerini ellerine dikti. Sonra tekrar yüzüme baktı. Yüzüme. Gözlerime değil.
- Demir bu yaptığımız yanlış. Ben öleceğim tamam mı. Ve arkamda seni bırakacağım için çok korkuyorum. Sana bunu yapmaya hakkım yok. Bu kadar da bencil bir insan değilim. Sonumun yaklaştığını bile bile seni yanımda tutamam. Ben ölürken beni izleyip üzülmene dayanamam. sesi titredi ve tekrar ağlamaya başladı. Ayrılalım. Öleceğimi bile bile yanımda kalmanı istemiyorum. Bunu hak etmiyorsun. Belki güzel bir kadınla evlenirsin. Hatta çocukların olur. Sana bunu borçluyum. Ama ne olursa olsun seni seveceğim tamam mı bunu sakın unutma. dedi ve yataktan kalkıp giyinmeye başladı. Hiç bir şey söyleyemiyordum. Sesim çıkmıyordu. Telefonunu alıp odadan çıktı. Şoku atlatmam uzun sürmedi. Ayağa kalkıp hızlıca arkasından çıktım. Tam bahçe kapısından çıkacaktı ki ona seslendim. Durdu ve arkasını döndü. Burnu kıpkırmızı olmuştu. Spotların aydınlattığı taş yolda onu iki defa ağlarken görmüştüm. İlkini hatırlayınca tüylerim diken diken oldu. Yanına koştum
- Bak Demir sana bunu yapamam. Anla beni. Seni seviyorum ve acı çekmene katlanamam. Lütfen daha fazla zorl... Gözlerinin içine bakıyordum. Işte şimdi tam sırası
---Pelin---
Şu an bütün irademi sarsıyordu. Sonra ise ağzından çıkan kelimeler orda öylece dönüp kalmama neden olacak cinstendi.
- Evlensene benimle. ağzım iki karış açık ona bakıyordum. O ise başını yana eğmiş ufak bir gülümseme ile bana hevesle bakıyordu.
Ne diyeceğim ben. Kalbim önümde diz çökmüş ayaklarıma kapanıp kabul etmem için yalvarırken. Aklım bana gözlüklerinin üstünden bakıp azarlayıcı bir sesle ona bu haksızlığı yapamayacağımı söylüyordu.
Peki ben ne yapacağım. Tüm yakışıklılığı ve tatlılığıyla bana hevesle bakarken sevdiğim adama ne cevap vereceğim. Evet desem cekiceği acıya katlanabilecekmiyim. Ama hayır dersem de büyük acı çekecekti. Ne yapacağım ben ?!
**************
Bölüm Sonu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tek Kelime Aşk
RomanceAşkı sokakta buldular ama en değerli şeyleri oldu. İlk görüşte aşık olan iki kalp iki beden iki ruh. Aşkın kokusunu içinize çekin. İşte o zaman kaybetme korkusunu anlarsınız.