Saçmalama Pelin. Nerden tanıyacaksın sen bu adamı. Kendine gel. ONU TANIMIYORSUN. DAHA ÖNCE HİÇ GÖRMEDİN.
************
-Demir-
Sunum boyunca anlattıklarını duymamıştım bile. Huzur veren ve güçlü sesini duyuyor ve aptal aptal onu izliyordum. Ben böyle dalıp gitmişken soran gözlerle bana baktığını daha yeni kavramıştım. Oturduğum yerde doğruldum çünkü bayağı aşağı kaymıştım. Elimde kalemi sallarken "Evet. Kesinlikle" Kafasını salladı ve sunuma geri döndü. Rahat bir nefes aldım. Ne ye evet demiştim ki ben. Ah lanet olsun. Kendini topla. Her şeyi berbat edeceksin. Evet nerde kaldık.... otelin bahçesinde. Aslında gerçekten başarılıydı. Masanın üstüne yayılmış olan çizimleri onun çizdiğini tahmin ediyordum. Proje sorumlusu olarak olarak sunumu bana yapıyordu. Cam duvarları olan bir toplantı odasındaydık. Uzun bir masanın, ona en yakın olan, siyah deri ve rahat sandalyesine oturmuştum. Tekrardan dikkatimi ona çevirdim. Üstünde üzerine tamamen oturmuş beyaz, kumaş bir pantolon vardı. Üstüne de koyu yeşil bir gömlek giymişti. Kollarını da kıvırmış ve ilk üç düğmesini iliklememişti. Şık ve seksiydi. Kesinlikle. Tam bir iş kadını havasına sahipti. Ama kendi ayaklarının üstünde duran ve ulaşılamaz bir iş kadını modeli çiziyordu. Saçlarını açmıştı. Dalga dalga olarak omuzlarından aşağı dökülüyordu. Ne kadar etkileyici olduğundan bir haber öylece bir şeyler anlatıyordu. Sonra döndü ve bilgisayardan sunuyu kapattı. Ağzımdan çıkan kelimelerin hakimiyetini sağlayamamıştım. " Pelin..." Konuşmayı bırakıp bana baktı. Tek kaşını havaya kaldırmıştı. " Hanım. " Hemen ardından kaşlarını çattı. Böyle yaptığı zaman kaşlarının ortasında bir çizgi oluşuyordu. Gidip orayı öpmek istedim. Kendimi toparlayıp hemen lafımı tamamladım. " Sunumunuzu cidden beğendim. Her hangi bir sorun göremiyorum." Sonra düşünmeden " Vaktiniz varsa bir kahve içelim." İlk başta bir şey söylemek için ağzını açtı ama geri kapattı. Tek kaşımı sorarcasına kaldırdım. Çenesini kaldırıp, omuzlarını dikleştirdi. Kendini kasarak değiştirdiği sert ve otoriter ses tonuyla " Şirkette halletmem gereken işler var." Ellerini iki yana açarak " Ne yazık ki kahve teklifinizi geri çevirmek zorundayım. Yine de teşekkürler." İlk başta biraz bozulduğumu itiraf etmeliyim. Ama hemen ardından ellerimi cebime soktum ve gülümsedim. " Hiç önemli değil Pelin Hanım. Proje üzerinde bizimle beraber çalışan çalışanlarımızla beraber kahve içecektik. Ayrıca yarın öğlen yemeğinde toplanmayı planlıyoruz. Sizi de beklerim." Masaya döndüm, telefonumu elime alıp ofisten çıktım. Başka hiç bir şey söylememiştim. Biraz ukala, kendini beğenmiş davrandığımın farkındaydım. Ama onu sert kadın rolünden çıkartmam gerekecekti. Eski Demir in küllerinden doğmasının vakti gelmişti. Ama ne yalan söyleyeyim kahve içmeyi kabul etmemesi biraz hoşuma gitmişti. İşte benim kadınım.
- Pelin -
Kendini beğenmiş, ukala, aptal. Ahhh. Lanet olsun. Ne sanıyordu bu kendini. Kabul etmeyince kendini bir şey zannetmişti. Lanet pislik. Bütün sunum boyunca ona doğru bakmakta zorlanmıştım. Neler oluyordu bana. Utanmasam ağzımın suyu akacaktı. Tamam yakışıklı olabilir. Peki kabul çok yakışıklı. Uzun boylu ve takım elbiseden bile belli olan kasları cezbedici olabilir. Ama beni çeken başka bir şey vardı. Gözlerine baktığım zaman orda tanıdık gelen bir parıltı vardı. Onu tanıdığım hissi veren bir his ve beynimin derinlerinden gelen fısıltı başımın ağrımasına neden oluyordu. Gökmen den ayrıldıktan sonra hiç bir erkekle çıkmamıştım. Ama bu gerçekten ukalanın önde gideniydi. Hoşça kal bile demeden çıkıp gitmişti. Bende enfes görüntüsüyle gözlerime ziyafet çekiyordum. Koridor boyunca yürüdü ve asansör çağırma düğmesine bastı. Asansör gelince rahat bir tavırla - bir eli cebinde ve diğer elinde çanta- asansör kabinine girdi. Önüne dönmeden önce düğmeye bastı. Kapılar kapanmadan önce bana baktı ve ağzını oynatarak " Hoşça kal" dedi. Yüzünde bir sırıtış vardı. Kapıda durmuş ağzım açık onu izlediğimi o an fark ettim. Aptal. Aptal. APTAL. Orda öylece durmuş hipnotize olmuş gibi onu izliyordum. Adam tabi sırıtır. Asansör kapanmadan hemen önce bana göz kırptı. Yüzü beynimde havai fişek etkisi yaratırken. Görüntüler daha net ve anlaşılır olmuştu. Araba camından bana bakan ve sırıtan, ardından aynen bu şekilde göz kırpan adam. Başıma giren feci ağrı düşünmemi engelliyordu. Yalpalayarak az önce onun oturduğu sandalye ye çöktüm. Başımı ellerimin arasına alıp rahatlamaya çalıştım. Olmuyordu. Başımın ağrısı biraz bile azalmıyordu. Saçlarımı çekiştirmem iyi gelecekmiş gibi, parmaklarımla saç diplerimden çekiştirmeye başladım. Acıyı başka yere odaklamak işe yaramıştı. Biraz olsun rahatlamıştım. Kapıdan gelen sesle gözlerimi açıp o tarafa çevirdim. " Pelin Hanım. İyi misiniz ?" Sekreterimin sesiyle ürkmemek elde değildi. Sürtüğün önde gideniydi. Demir Beye bakarken neredeyse ağzının suyu akacaktı. Ofise ne zaman müşteri gelse kesin sarkıntılık ederdi. O sinirle bir anda " Kovuldun." dedim. İlk başta anlamadı ama sonra şaşkınlıkla ağzını açtı. Bir şey söyleyeceği sırada lafı ağzına tıkıp " Muhasebeden tazminatını alırsın." elimi havada sallayıp gitmesini anlatmaya çalıştım. Kendini ifade etmeye çalışıyordu. " Bakın. Ne yaptıysam özür dilerim. Bir daha olmayacak." Ne yaptığını gayet iyi biliyordu. Gözlerimi ona diktim. " Eğer hemen gitmezsen tazminatı da rüyanda görürsün." Hemen çenesini kapattı ve kapıdan çıktı. Pis sürtük. Adamı resmen bakışlarıyla soydu..... Yaptığım aklıma dank edince... Ben o adam için sekreterimi kovmuştum. Lanet olsun. Binlerce kere lanet olsun. Çantama uzanıp bir Advil* aldım. Başımın ağrısına ancak bu iyi geliyordu. Terden enseme yapışan saçlarımı geri çektim. Derin derin nefes almayı denemek iyi gelebilirdi. Nefes... Bekle... Bir şey düşünme... Yavaşça bırak... Rahatla... Onu tanımıyorsun... Aptal ukalanın teki... Arkasından salak gibi baktığını fark etmedi... Sinirle gözlerimi açtım. " Ya ya tabi fark etmedi. Ağzım iki karış açık izledim be neyi fark etmedi. Salak ukala pislik kendini beğenmiş piç kurusu." kendi kendime bunları söylerken masanın üstünde umarsızca titreyen telefonumu fark ettim. Bu iş için kullandığım telefonumdu. Ekranda arayanın ismi yoktu. Elime alıp kulağıma götürdüm. " Alo ?" Ses yok. " Alo? Kimsiniz?" Sadece fondan gelen hafif bir müzik duyuluyordu. " Bu..bu... Aman Allahım." Durdum ve bana çok tanıdık gelen melodinin kulaklarıma dolmasına izin verdim. Müzik ne kadar rahatlatıcı gelse de beynimi ağrıtıyordu. Daha fazla beklemedim ve telefonu kapattım.
- Demir-
Ergen çocuklar gibi telefondan şarkı dinletmiştim. Ama bu şarkıyı sevdiğini biliyordum. Bir keresinde mutfakta bu şarkıyla dans etmişti. Hatırladığını anlamıştım. Amacıma ulaşıyordum. Onu tekrar kazanıyordum.
***************
Bölüm Sonu
Multimedya da Demir in giydiği takım elbise var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tek Kelime Aşk
RomanceAşkı sokakta buldular ama en değerli şeyleri oldu. İlk görüşte aşık olan iki kalp iki beden iki ruh. Aşkın kokusunu içinize çekin. İşte o zaman kaybetme korkusunu anlarsınız.