Meda yarışı başlatmak üzere hepimizi çizginin gerisine çektiğinde endişe içinde hissediyordum. Ares'in oğlu Jungkook ya da Athena'nın oğlu Namjoon kadar savaş bilgisine sahip değildim. Artemis'in oğlu Taehyung gibi ok atamaz hatta en kötüsü Yeri ve Joy gibi plan kuramazdım.
Takım arkadaşlarım Hoseok, Jungkook, Taehyung, Yoongi, Jimin, Namjoon, Jimin'in kız kardeşi Jinsoul, Gowon, Lisa, Jisoo ve maalesef Jennie'ydi. Karşı takım ise bütün kötülükleri barındırıyordu. Afrodit'in süslülerinin ve Poseidon'un diğer oğlu Seungcheol'un Kırmızı takımda olmasına gerçekten üzülmüştüm. Okuldaki tek yakın arkadaşım Vernon henüz yeteneklerini kazanmadığı için savaş sahasından çıktı ve bana güvenilir bir bakış attı. Onun desteğini aldığımda gülümseyip önüme döndüm.
Hermes'in oğlu Hoseok omzuma dokunduğunda ona baktım. "Seungcheol ile bir anlaşma yaptık. Yoongi ondan nefret etse de kabul etti. İkisi akarsuyu kaldıracak ve takımın üzerine atacak. Biz onlarla savaşırken sen bayrağı alacaksın."
Onun kurnaz bir zekaya sahip olduğunu biliyordum ama bu kadar hızlı olması karşısında boş boş bakarken bu ittifakın güvenilir olup olmadığını sorguladım ancak cevabım basit bir "Tamam," idi.
"Tanrılar!" diye bağırdı Meda. "Kuralları biliyorsunuz, sınır akarsu olacak. Tüm alanı kullanmakta özgürsünüz ancak karşı takımdan biri esir düştüğünde yaralamak, eşyalarını almak ve yardım istememesi için ağzını kapatmak yasak."
Meda'nın yanına ne zaman geldiğini anlamadığım bir Nemf "Silah kuşan!" diye bağırdığında biz kalkanlarımızı alırken ova büyük bir ormana döndü. Hepimiz olayı anlamaya çalışıyorduk ancak Meda bizi beklemedi, çana vurdu ve savaş başladı. Az önce kolayca görebildiğim bayrağı şuanda göremiyordum. Üstelik planımız da boşa gitmişti.
Kılıcımı sıkıca kavrayıp elimden geldiğince koşmaya çalıştım. Peşimdeki Taeyong ise bana hiç yardımcı olmuyordu. Ağaçların arasında bir sağa, bir sola dönerken yön duygumu kaybetmiştim. Hafif çıkıntılı bir tepecikten atlayıp ormanın diğer tarafına geçtim ve yönümü bulmaya odaklandım. İleride Lisa'nın Jaehyun ve Somi ile savaştığını görebiliyordum ama yardım etmedim, takımımın hırsı yüzünden tek amacım bu oyunu kazanmaktı.
Koşarken sırtımdan çekildim ve yere düştüm. Taeyong kılıcını boğazıma sürttüğünde zorla yutkundum. Taeyong gülüp "Kaybettin." dediğinde hızla toprağa savruldu. Jungkook, Taeyong'un kılıcını düşürmek adına birkaç hamle yaptı ve kalkanından destek almaya çalıştı. Daha sonrasında her şey çok hızlı gelişti. Jungkook birkaç yere zıplayıp Taeyong'u yere düşürdüğünde "GİT VE BAYRAĞI AL!" diye tam anlamıyla kükredi.
Bacaklarım benden bağımsız olarak koşmaya başladı. İlerlerken peşimde Joy, Yeri hatta Sohye'nin bile olduğunu biliyordum. Karşımızdakine zarar vermediğimiz sürece her şeyi yapabileceğimizi kendime hatırlattıktan sonra ellerimi çimenlere değdirip hızla koşmaya devam ettim. Elimin değdiği yerlerde güller çıkarken arkamdakilerin hızı yavaşlamıştı. Bana bunu öğrettiği için annem Persephone'ye teşekkür etmeyi aklımda bir köşeye not ettim.
Dağın eteklerine geldiğimde Yoongi akarsuyun önünde bekliyordu. Beni görünce hayatı boyunca hiç yapmadığı bir şey yaptı, gülümsedi. Ve ardından küçük akarsuyun içerisinde büyük bir dalga oluştu. Su arkada kalanların üzerine hızla ilerlerken dağı tırmanmaya başladım.
Bayrağa oldukça yakınken ayağıma bir şeyin dolanmasıyla bedenimi çekemedim. Çıkıntıları daha da sıkı tutup arkama döndüğümde Olivia Hye, saçlarından çıkan yılanlardan birini ayağıma dolamıştı.
"Bunu yapamazsın!" diye bağırdığımda Olivia umursamadı. "Sen gülleri çıkarttın, bende yılanları. Ödeştik."
Olivia benim önüme geçerken içimdeki endişe artmaya devam etti. Jungkook'un bana söyledikleri kulağımda çınlamaya başladığında dengemi kaybettim ve yarıladığım yoldan aşağıya kadar sürüklendim. Ellerim sürtünmenin etkisiyle yanarken ayağımdaki acı artmıştı.
"Jungkook'tan ve onun aptal savaş hırsından nefret ediyorum!" diye konuştuğumda çan sesi tekrar duyuldu. Savaş bitmişti ancak başımı kaldırmaya gücüm yoktu. Meda'nın yanındaki Nemf, güzelliğine ters olarak gür sesiyle "Kazanan Mavi takım!" diye bağırdığında başımı zorla da olsa kaldırdım. Tepenin başında ışık ve sanat tanrısı Apollon'un oğlu Jimin, elindeki bayrağı havaya kaldırmış, gülümseyerek etrafa bakıyordu.
Jimin'in kazanmasına, bizim kazanmamıza oldukça şaşırmıştım fakat onu tebrik etmek için ayaklandım. Her ne kadar ayağım yere değdiğinde acısa da orman yeniden ovaya döndüğü için yürüyüşüm kolaylaşmıştı.
Jimin'i tebrik ettikten sonra tek ayakla yürümeye çalıştım. Bir an önce odama gidip uyumak istiyordum, takımım iki ders boyunca zaferin tadını çıkartabilirlerdi, bu benim umrumda değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gods school
Fanfiction"Antik Yunan Tanrıları'nın çocuklarına ev sahipliği yapan Tanrılar Okulu'na hepiniz hoş geldiniz! Tanrılar Okulu, Olympos'ta doğan çocukların bolluk ve rahatlık içerisinde yaşamalarına karşın dünya üzerinde kurulan bir okuldur. Bu okulda çocuklar...