Zeus'un kızı Jennie'nin gidişinden sonra Latince dersi sorunsuz ve huzurlu geçmişti. Birkaç kere Zeus'un ölümlü bir kadından olma çocuğu, Jennie'nin kardeşi sayılamayacak kadar aptal olan Johnny bana laf atmaya çalışsa da çabaları boşa çıkmıştı. Dediğim gibi, aptaldı.
Kısa bir aradan sonra okul zili tekrar duyuldu. Afrodit'in kızı Irene, üzerindeki pembe kürkü düzeltirken su perisi Daphne'nin ve Apollon'un kızı Jinsoul'a teneffüs süresinin ona yetmediğini, Dövüş ve Savaş Teknikleri dersi için hazırlanamadığını bağırarak söylüyordu.
Ona göz devirip kalkanımı kucaklayarak arka kapıya yürüdüm. Ortasından iterek iki yana açtığım kapı uçsuz bucaksız bir ovaya açılıyordu. Bu ovada dövüş dersleri alacak, kılıçları ve kalkanları nasıl kullanacağımızı öğrenecektik. Aklımda kurgulanan kılıçlı ve kanlı senaryoları itmeye çalışırken kapıdan gelen kahkaha sesine döndüm. Savaş ve şiddet tanrısı Ares'in oğlu, kollarını kapının iki yanına koymuş, kaslarını sergileyerek etrafa gülücükler saçıyordu.
"Jungkook!" diye bağırdı Eros'un ikiz kızlarından Wendy. "Sonunda olman gerektiği derstesin!"
Jungkook, Wendy'nin hayran dolu bakışlarına karşı yüzünü buruşturarak arkadaş grubunun yanına ilerledi.
"Sanırım Aşk Tanrıçası oku kendi kalbine attı." Sesin sahibi Demeter'in kızı Lisa'ya aitti. Hemen yanında duran Hera'nın kızı Jisoo ona gülerken Wendy'nin bozulmuş ifadesine baktım.
"Onun için üzüldüm." diye mırıldandığımda Lisa başını iki yana salladı. "Üzülmene gerek yok, Wendy ve Seulgi güçlerini kullanmayı öğrendiğinde bu okulun en tehlikeli öğrencileri olacaklar. Chungha, Olivia ya da Jaehyun'dan bile daha tehlikeli."
Gözlerini takip ettiğimde okul bayrağının yanında dikilen üçlüyle karşılaştım. Olivia Hye, her an başından yılanlar çıkartacak gibi etrafa bakarken, Chungha ve Jaehyun güneş ışınlarına lanet okuyordu. İkisi de karanlığın içinde büyümüş tehlikeli kişilerdi.
Omuzlarımı silkip Dövüş ve Savaş Teknikleri dersine giren öğretmeni bekledim. Kapıdan bir gölgenin geçtiğini sanmıştım ancak kapı, Jungkook'un bıraktığı gibiydi. Son zamanlarda bu gölgeleri çok fazla görüyordum ama düşünmemeye çalıştım. Bir süre sonra sarı saçları tepeden sıkıca bağlanmış, mavi bir eşofman üstü ve siyah taytıyla dışarı çıkan Meda'ya şaşkınlık içinde baktım.
"Merhaba!" dedi Meda. "Ben yeni dövüş öğretmeniniz Meda Parker." Eski İngiliz aksanının nereye gittiğini ve Korece'yi nasıl bu şekilde konuştuğunu merak ediyordum.
Meda'yı son gördüğümde annem ve babamın ruhların şikayetlerini dinlemek için düzenlediği kuruldaydım. Meda'nın vaktinden önce öldüğü hakkında bir şeyler hatırlıyordum ama kesinliği yoktu. Onun bana, beni tanımıyormuş gibi baktığını fark ettiğimde gülümsedim. Unutma ırmağı Lethe'den içerek dünyaya farklı bir kişilikte gelmiş olmalıydı.
"Bu vücutla dövüşebildiğine emin misin?" dedi Jungkook.
Jisoo tek elini omzuma koyup başını elinin üzerine yasladı ve bıkkınlıkla konuştu. "İşte tekrar başlıyoruz."
Jungkook birkaç adım öne çıktı ve elinde tuttuğu kalkanı yere bıraktı. "Kızsın diye sana iyi davranacağım. Hadi gel." Eliyle Meda'yı çağırırken Meda gülümsedi ve ona doğru yaklaştı. Jungkook'un tüm bilgileri babasından gelmişti ve bu bilgiler savaş içindi. Klasik bir dövüşte Meda, Jungkook'un hareketlerine kolayca karşılık verdi.
Strateji Tanrıçası'nın oğlu Namjoon, Jungkook'a ne yapması hakkında bağırıyordu ama Meda onu alt etti. Jungkook'un bedeni çimlerin üzerine uzandığında Meda ayağa kalktı ve bize döndü.
"İlk dersimiz, kendinizden emin olmadan boy gösterisi yapmayın. Şimdi ikinciye geçebiliriz."
Meda önde ilerlerken peşine takıldık ve ovanın ortasına ilerledik.
"İşte," dedi Meda. "Karşınızda gördüğünüz bayrak, dersimizin ana üyesi." Önümüzde bir dağ başlıyordu. Meda'nın gösterdiği bayrak ise dağın zirvesindeydi. Dağ çok uzun değildi ancak eteklerinde akan akarsuyu geçip ona tırmanmak yorucu görünüyordu.
"Bu derste takımlara ayrılacaksınız; kırmızı ve mavi takım. Hangi takım yenerse önümüzdeki derse kadar okulda hakimiyet kazanacak.
Ay Tanrıçası'nın kızı Sohye bir adım öne çıktı. "Ama önümüzdeki ders iki saat sonra."
Meda omuzlarını silkti. "Bu sizin için yeterli bir süre. Şimdi hareket edin ve takım renklerinizi kalkanlarınıza bağlayın."
Kırmızı ve mavi tüylerin durduğu yere kaşlarımı çatarak baktım. "Gerçekten takımlarımızı göstermek için bunu mu kullanacağız?" dediğimde Afrodit'in çocukları Irene ve Seokjin koşarak kırmızı tüyleri kalkanlarına bağladılar. O iki süslüyle aynı takımda olmamak adına mavi tüye elimi uzattığımda Ares'in oğluyla karşı karşıya geldim.
Mavi tüyü eline alıp bana gülümsedi. "Umarım dövüş ve savaş konusunda iyisindir Roseanne."
"Aksi takdirde?" Soru dolu bakışlarım gözleriyle buluştu.
"Aksi takdirde aynı takımda olduğumuza pişman olursun. Başarılar." Yanımdan geçip giderken arkasından bakakaldım.
Sınırın bu kadar çabuk geçildiğine inanamıyorum. Umarım beklentilerinizi güzelce karşılarım. Oy ve yorum atmayı unutmayın. Yorumlarınız benim için çok değerli~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gods school
Fanfic"Antik Yunan Tanrıları'nın çocuklarına ev sahipliği yapan Tanrılar Okulu'na hepiniz hoş geldiniz! Tanrılar Okulu, Olympos'ta doğan çocukların bolluk ve rahatlık içerisinde yaşamalarına karşın dünya üzerinde kurulan bir okuldur. Bu okulda çocuklar...