9 » 'turnuva'

4K 458 248
                                    

Ertesi gün gözlerimi açtığım yer kesinlikle odam değildi. Bir çamaşırhaneyi andıran, bembeyaz duvarlara sahip, öğrenci yurdunda uyanmıştık. Yataklarımız duvara montelenmiş dolaplardan açılıyordu ve sabah yataklarımızı kaldırdığımızda geriye kalan tek şey odadaki çamaşır makinesi oluyordu.

Odalarımız sevgili müdürümüz Dionysos'un oğlu Taeyong'un isteği üzerine yapım aşamasındaydı. Taeyong, odalarda çalışmalar yapan öğrenciler yüzünden uyuyamadığını söyledi. Bu yüzden bize tahsis edilecek yeni odalar sağlam demir ve metallerle örülecekti. Aynı zamanda Tanrı taşları ile yalıtılacaktı. Böylelikle kulübelerdeki gibi sesler dışarıya ulaşmayacak, çalışma yaparken etrafa zarar vermeyecektik. Eskisi gibi Yarı Tanrıların baskın özelliklerine göre dekor edileceğini söylemişlerdi ancak beni ilgilendiren dekor işi değildi. Bir an önce tek kişilik odama dönmek istiyordum.

Yatağımın yanında bekleyen Eros'un kızı Seulgi, gözlerimi açtığımda heyecanla Sohye'yi çağırdı. "Uyandı, uyandı!"

Yerimde doğruldum ve gözlerimi ovdum. "Evet, uyandım." dediğimde Sohye bana baktı.

"Bugün turnuva yapılacağını biliyorsun öyle değil mi? Erkekler çoktan kendi aralarında bahis oynamaya başladılar. Bilirsin, Hoseok onları buna teşvik ediyor. Her neyse, herkes senin kazanacağını düşünüyor!" dedi.

Turnuvayı tamamiyle unutmuştum. Elimi sertçe alnıma koyduğumda karşı tarafta eldivenlerini giyen Chungha bana güldü. "Turnuvayı unutmuş biri için çok heyecanlısınız."

Onu önemsemeyi bir süre önce bırakmıştım. Bu yüzden dediğine cevap vermedim. Burada bile kavga eden Irene ve Olivia Hye ikilisinin arasından geçip hazırlanmaya başladım.

•••

Geldiğimiz yer okuldan çok uzakta değildi. Büyük bir salon turnuva için dizayn edilmişti. Bay Ahn yol boyunca bu turnuvanın gerçekten önemli olduğunu, okulda derslerimize çalışırken gücümüzü de geliştirmemiz gerektiğini söyleyip durmuştu. Okula yeni katılacak kişilerin de olacağını ve bizi bir sürprizin beklediğini söyledi. Belirli aralıklarla cümlelerini tekrar ediyordu.

Namjoon diğerlerini durdurup, annesinden öğrendiği stratejiler ile turnuvayı kazanacağı hakkında uzun bir konuşma yaparken arenaya giren ilk kişi ben olmuştum. Salonun girişi sıradan olsa da, ortasında sarı renkli büyük taşlar ve sütunlar vardı. Taşların aşağısı neredeyse sonsuz bir çukurdu. Koruma kalkanıyla çevrelenmiş bu yer savaşın zor olacağının belirtisiydi.

Etrafı incelerken gözlerim ön kısımda, tribün olarak ayrılmış yere takılmıştı. Büyük ve ihtişamlı tahtlarda oturan kişilere şaşkınlıkla baktım. Tanrılar ve Tanrıçalar dünyaya inmişlerdi, üstelik bizi izleyeceklerdi!

"ANNE! BABA!" Bağırışım kapının önünde dikilmiş, turnuvayı kim kazanacak diye bahis oynayan diğerlerinin ilgisini çektiğinde hepimiz ailelerimize doğru koşmaya başladık ama önümüzdeki sınır çizgisi geçmemizi engelledi.

Seokjin imkanı varmış gibi çizgiyi geçmeye çalıştı. "Anne, seni çok özledim!" diye bağırdığında Afrodit sonsuz çukurun arkasında kalan tahtından güçlü bir kahkaha attı. "Ben de seni çok özledim bebeğim."

Aramızdaki mesafeye rağmen annemi inceledim. Annem dudaklarını oynatarak. "Sana güveniyorum." dedi. Babam kolunu onun omzuna attığında onlara gülümseyerek baktım.

Biz Tanrı ve Tanrıça olmak için eğitilen Yarı Tanrı'lar olarak, çoktan bu aşamaya ulaşmış safkanlar ile savaşmayacaktık. Çünkü onlar Tanrı gücündeydi ve biz henüz o seviyeye gelememiştik.

gods school Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin