Bu bölümde odaları yurt gibi düşünmüştüm ama kulübe yapayım dedim :D Keyifli okumalar~
Odaların olduğu yöne yürümem yirmi dakikamı almıştı. Ova, okul arazisinin sağ cephesini kaplarken odalar sol cephenin en ucundaydı. Üstelik ayağım ağrırken bu yürüyüş süresi iki katına çıkmıştı.
İnsanların kutladığı Cadılar Bayramı'ndan kalma bir yazı stili ve ışıklandırmayla "ÖĞRENCİ KÖYÜ" yazan ok şeklindeki tabelaya baktım. Dionysos'un daha eğlenceli şeyler bulmasını dileyerek odama yürüdüm. Odalarımız küçük kulübeler şeklindeydi. Üzerleri, ailelerimizin sembollerine göre boyanmıştı. Kapısının üzerinde mızrak ve nar duran bordo renkli kulübeye ilerledim. Neden bu şekillerin seçildiği hakkında bir bilgim yoktu, sadece benim dünyamı temsil ettiklerini biliyordum. Odalar iki kişilikti ancak eşleşmede yalnız kalmıştım. Bu da, bu okuldaki tek şansımdı.
Odama giderken yanından geçmek zorunda kaldığım ikiliyi görmezden gelmeye çalıştım.
"Rosé!"
İç sesim Evet, işte yakalandık diye mırıldanırken yüzüme samimiyetten uzak bir gülümseme kondurdum. "Efendim Irene?"
"Oda arkadaşım olmak ister misin?" Korkuyla gözlerimi kaçırdım. Tabi ki istemiyordum.
"Olivia ile oda arkadaşı olduğunu sanıyordum?" dediğimde bir an için susmayı diledim.
Geriden gelen Olivia, Irene'i odanın dışına iteklerken Irene onun yılan saçlarından birini yakaladı. "Burada senin gibi biri için yer yok!" Olivia'nın bağırışı tüm odalarda yankılandığında birkaç adım geri gittim.
Pekala, Olivia ve Irene'in üç gün dayanması bile mucizeydi ama onlarla uğraşmak istemiyordum. Drama Kraliçesi Irene'in imdadına kardeşi Seokjin koşmalıydı, ben değil.
Odamın üç merdiven basamağını tek adımda çıktım, kapısını açıp içeri girdim ve ayakkabılarımı bile çıkarmadan yüz üstü yatağa yattım. Olivia'nın yılanlarının sesi ve Irene'in çığlığı buraya kadar geldiğinde yastığı başıma koydum. "Lütfen," diye mırıldandım. "Sadece biraz uyku."
•••
Apollon'un Oğlu Jimin
"Sizinle konuşmak bir zevkti bayanlar!"
Kızlar gülümserken bir reveransla onlara veda ettim. Beyaz kapının önünde bekleyen Namjoon'un yanına heyecanla koştuğumda başındaki miğferin üzerinde duran baykuş bana doğru uçtu.
"Ya! Beni rahat bırak!" Bağırışıma karşı Namjoon elindeki strateji kağıtlarını bırakıp baykuşu Mon'u geri çekti.
"Onu korkuttuğun için sana saldırdı." diye açıklama yaptığında yüzüne boş bakışlarla baktım.
"Sadece sana doğru ilerledim. Kuşunu eğitsen iyi olacak. Her neyse, şuradaki gardiyan Karyatid Kardeşleri görüyor musun?"
Namjoon okul binasının korumalığını yapan genç kız figüründeki sütunlara baktı.
"Ortadaki kesin benden hoşlandı."
"Abicim, onlar sadece sütun." dediğinde Mon'un yüzünden korkunç bir gülüşün geçtiğini gördüm.
"Olabilir, yine de benden hoşlandı."
Okula girmek için yanımızdan geçen Yoongi bir saniyeliğine duraklayıp bana baktı. "Hayatımda gördüğüm en aptal yarı tanrısın."
"Hey!" diye bağırdım arkasından. "Ben ışık, müzik ve bilgeliğin tanrısı Apollon'un oğluyum!"
Namjoon omuzlarını silkti. "O zaman bunu belli et." dedi ve okula girdi.
Okulun içerisinde büyük bir deniz kabuğundan yankılanan boru sesi duyulduğunda mutlulukla yemekhaneye yürüdüm. Sonunda yemek vakti gelmişti. Yemeklerimizi Tanrılar Sofrası olarak anılan yerde yerdik. Bu yer, okulun dışındaydı ancak üzeri şeffaf bir örtüyle kapanmıştı. Bu sayede gökyüzünü görür ancak yağmurdan ve kardan sakınırdık. Şeffaf örtünün önünde duran mermerlerin üzerindeki meşaleler yanmaya başladı ve diğer yarı tanrılar içeri girdi. Dışarıda duran bir dilek çeşmesi büyüklüğündeki mangalın ateşi de bu anı beklercesine yandı.
Yemek sırasına girdiğimde Taehyung'un Seulgi ile içeri girdiğini gördüm. Taehyung annesi Artemis'in -ki, babamın ikiz kardeşi oluyor- ona verdiği yayı büyük bir özgüvenle tutarken, Eros'un kızı Seulgi'nin küçük aşk yayına küçümser bakışlarla bakıyordu. Hades'in kızı Rosé, Hera'nın kızı Jisoo ile birlikte içeri girdiğinde peşlerinden Bay Ahn ve okul müdürü Dionysos da gelmişti. Herkes yemeğini alıp masaya oturdu ve ikinci bir emir zilini bekledi.
Dionysos oturduğu yerden kalkıp elindeki ambrosia -tanrıların mükemmel şarabı- bardağını kaldırdı. "Bugünkü yemeğimiz Artemis'in oğlu Taehyung tarafından yakalandı. Onun bu üstün başarısını kutlamak adına bardaklarımızı kaldıralım!"
Taeyong babasının başkasını övmesine sinirlenerek gri saçlarını geriye itti ve ambrosiayı tek dikişte bitirdi. Diğerleri bardaklarını kaldırdı, Taehyung ise mutlu bir şekilde yemeğine başladı.
Yemek bittiğinde hepimiz kalkıp tabağımızda kalan bir parça eti yanan ateşe atmaya gittik. Bu eti tanrılara adayacak ve Olympos'ta huzur içinde yaşamalarını dileyecektik. Masanın başında karşılıklı oturan Seokjin ve Lisa'dan başlayarak ikili olarak ateşe yürüdük. Lisa, annesi Demeter için iyi dileklerini söyledi, bolluk ve bereket dileyerek yerine oturdu ancak Seokjin'in konuşması bir türlü bitmiyordu. Bu yüzden Bay Ahn onu sırtından çekerek yerine oturttu. Bu adak, on dakika kadar devam ettikten sonra odalarımıza gitmek için okula doğru ilerledik. Ancak sayımız eksikti. Zeus'un kızı Jennie, tabağındaki eti ateş yerine toprağa attı ve yanan ateşe sinirli gözlerle baktı.
"Beni küçük düşürdüğün için senden nefret ediyorum baba. Umarım Olympos'ta düzen bozulur ve bunun sorumlusu sen olursun."
Jennie'nin söylediklerine şaşkınlıkla bakarken gözleri beni buldu ve sinirli bakışları beni delip geçecek gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gods school
Fanfiction"Antik Yunan Tanrıları'nın çocuklarına ev sahipliği yapan Tanrılar Okulu'na hepiniz hoş geldiniz! Tanrılar Okulu, Olympos'ta doğan çocukların bolluk ve rahatlık içerisinde yaşamalarına karşın dünya üzerinde kurulan bir okuldur. Bu okulda çocuklar...