Kraliçe

36.9K 1.8K 130
                                    

Belimden tutup attan indirdiğinde bu derece yakın olmak beni korkutmuştu. Ama korkunun yanında hissettiğim bambaşka hislerde gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Merak, heyecan ve huzur... Gözlerimi sımsıkı kapatıp derin bir nefes aldım, içine düştüğüm aptal hislerden kurtulmaya çalıştım.

"Kraliçem..." bir anlık sessizliğimizi onun sesi bittirmişti.

" Benim adım Keily... Sadece Keily. Senin veya başkasının Kraliçesi değilim. Bunu unutmayın." dudakları hafif kıvrılmıştı. Belli belirsiz bir gülüş. Belki dikkat etmesem göremezdim bile o kadar silikti.

" Leydiyi saray sınırında buldum majesteleri sanırım size gelmek istiyordu"diyen Marcus un sözlerindeki iğnelemeyi hissetmiştim. Nerden bilebilirdi ki gerçekten isteyerek geldiğimi.

" İsteyerek geldim lord Marcus. Eğer gelmemeyi tercih etseydim emin olun gelmezdim. " diyerek iğnelemesine cevap vermeyi ihmal etmemiştim.

"Bunu daha sonra konuşacağız, Marcus. Şimdi prenses Keily nin dinlenmesi gerekli değil mi?" diyen Aleck çadıra girmem için yönlendirmişti beni.

İçerisi tamamen halıyla kaplıydı. köşede iki kişilik olduğunu düşündüğüm aslında dört kişinin rahat sığabileceği bir yer yatağı vardı. İçerisi dışarıya göre oldukça sıcaktı. Sırtımdan aşağı inen ter damlalarını hissederken bunun sebebi kesinlikle sıcak değildi. Korkuydu.

"Aç mısın?" Aleck sadece izliyor ve ne cevap vereceğimi bekliyordu. Kesinlikle şuan hissettiğim açlık değildi. Aslında şuan ne istediğimi ben bile bilemiyordum ki.

"Savaşı bitir lütfen" üç kelimeyi nasıl söyleyebildim bilmiyorum ama cesaretimi toplamalıydım.

"Hayır" Aleck o kadar sakindi ki. Gözlerim kocaman olmuştu.

"İşte burdayım. Daha ne istiyorsun. İstediğin bendim.!!! Halkıma zarar verme artık." her an ağlayabilirdim. Hata mı yapmıştım buraya gelerek.

Hızlı adımlarla yanıma yaklaştı elleri kollarımı sımsıkı tutmuş öfke dolu mavilikleriyle bana bakıyordu. Bir adım geriye gitmek bu yakınlıktan kurtulmak istedikçe iyice vücutlarımızı yapıştırdı.

" Bırak.." söylediğim tek kelime havada asılı kalmış dudakları dudaklarımda artık nefes bile alamıyordum. Gözlerim kocaman açılmış şok olmuştum. Dudaklarıma ilk an vahşice yapışmışsada daha sonra incitmekten korkarcasına sadece okşuyordu. Karşılık vermedim, veremedim, veremezdim ki. Ayrıldığında elim ayağım tutmaz olmuştu.

"Eşim... O kadar uzun süre bekledim ki." gözlerini bir an ayırmıyordu.

"onlar seni sakladı, benden eşinden sakladı. ÖLECEKLER!!," Kini ve öfkesi o kadar büyüktü ki. Elf diyarını yok etmeye yemin etmişti.

"Lutfen ne istersen yaparım. Söz veriyorum. Lütfen onlar benim ailem" derken gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Hıçkırıklarım artarken beni kolları arasına almış sakinleşmem için saçlarımı öpüyordu. Aynı babam gibi.

Babam.... Annem.. İçim alev alev yanıyordu.

"Eğer onlara zarar verirsen yemin ediyorum Kral Aleck kendimi öldürürüm." sesim buram buram öfke doluydu ve bunu oda hissetmiş olacak ki gözleri artık sarıydı. Canavarı uyanıyordu.

"sakın!!!" sesindeki çift yankı sınırda olduğunu gösteriyordu.

Bir adım geriye gittiğimde önündeki masa çoktan ikiye ayrılmıştı. Çadırın kapısı aniden açıldığında Marcus korku dolu gözlerle bir bana bir de ona bakıyordu. Aleck ise eline geçen herşeyi parçalıyordu.

"Dışarı çık Keily. Sizde prensesi koruyun derken Marcus, Aleck önünde onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ben ise sanki donmuştum. Askerler beni dışarı çıkardığında dakikalar sonra ses kesilmiş Marcus dışarı çıkmıştı.

" Onu çok zorlama çok acılar çekti seni ararken tüm öfkesi ondan, sınırda" diyerek gülümsedi. Ben ise korksamda içeri girmiştim. Aleck yatağın üzerinde oturuyordu. Sessiz olsamda anında beni farketti ve mavilikleri geri dönmüştü.

"Ne kadar sessiz olursan ol kokun seni ele veriyor" derken ilk kez gülümsedi.

"seni korkuttum." gerçekten korkmuştum. Sakince yanıma geldi ve sarıldı. Korksamda nedense uzaklaşmak istemedim.

"Seni kaybedemem. Kaybetmem. Asla ölmene izin vermem."

"Ben yarı ölümlüyüm" bir gün ölecektim.

"Mühür tamamlandığında hep birlikte olacağız" derken ne dediğini anlayamamıştım. O bir ölümsüzdü. Sanki anlamadığımı hissetmiş gibi açıklamaya başladı.

"Bedenlerimiz ve ruhumuz bir olduğunda artık bizi zaman ayıramayacak" tabi ya annem ve babam gibi. Annemde bir ölümlüydü. Fakat babam bir kadimdi. Ölümsüzdü. Ama artık birlikte sonsuza kadar yaşayacaklar. Tabi öldürülmezse.

"Lütfen kimseye zarar verme.." aleck başıyla onayladı.

"Savaş duracak. Ama kuşatma sürecek" ölümler bitecekti sonunda.

"Kuşatma neden duracak" diye Aleck sorduğumda sadece baktı.

"Mühür tamamlanıp tohumlarım vücudunda can bulduğunda... İşte o gün barış sağlanacak"

Kısa bir bölüm oldu kusra bakmayın pc de yazmıyorum telefondada gerçekten zor. Bölümler hangi gün diye soran arkadaşlarım var belli bir gün inanın veremiyorum. Ama mutlaka her hafta bir veya iki bölm yazacağım.

KURT KRALIN RUHUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin