Hayatım boyunca baba demeye utandığım insan, benim yerime kararlar almıştı. Hangi şehirde okuyacağım, büyüyünce ne olacağım... Benim hayatımda benim kararlarım geçerli olmamıştı hiç. Biri yolumu çizmişti ve ben o yolda öylece yürüyordum. Nereye gittiğimi, sonunun nereye çıkacağını bilmeden. Amaçsızca. Şimdi de aynısı oluyordu. Bay benim yerime kararlar alan, önce beni yeni bir okula yazdırmış şimdi ise evimin yeni okuluma uzak olduğu bahanesiyle evimi değiştirmişti.
Ah, ne kadar da düşünceli bir baba.
Elimdeki kumandaya ikide bir basıp güzel bir film bulmaya çalışırken ofladım "Bütün televizyonların alayını..." derken kapının çalmasıyla küfürüm yarıda kesildi. Sinirle gözlerimi devirirken kapıdaki kişiye yani küfürümü yarıda kesen kişiye küfür ettim. Sen kimsin de, benim küfürümü yarıda kesiyorsun ha? Sen kim köpek oğlum?
Oturduğum koltukla götümü zar zor ayırıp kapıya yöneldim. Açtığımda karşımda gördüğüm kişiye baygınca baktım. Elindeki bir borcam ıslak kek ile karşımda dikilmiş gülümseyerek bana bakan, benim yaşlarımdaki çocuğu dikkatle incelediğimde gözlerimi kıstım. Bu çocuğu bir yerden hatırlıyordum. Nerden? Nerden... Hah! Birkaç gün önce sahilde kavga eden çocuklardan biriydi bu. Sanırım şu çakma kötü çocuğun arkadaşıydı.
Çocuk borcamı tutan elinin aksine boşta olan eliyle kafasını kaşıdı "Yeni taşının komşumuz sensin sanırım. Apartmanımıza hoş geldin demek adına sana kek getireyim dedim." derken elindeki borcamı bana uzattı. Önce bana uzattığı borcamı, sonra da çocuğu dikkatle inceledim. Yavşak birine değil de samimi birine benziyordu ve sempatik gibiydi de. Kek de hoş görünüyordu. Bu durumda geriye tek bir şey kalıyordu...
"İçine fare zehri koymadığını nereden bileceğim?" Diye sorduğumda sırıttı ve ben elindeki borcamı alırken bana cevap verdi "Bir tadına bak, eğer ölmezsen koymamışımdır." Dediğinde gülümsemek yerine dudağımın kenarını kıvırdım. Bu çocuğa kanım kaynamıştı. Uzun zaman sonra ilk kez gülmek adına bir şey yapmaya çalışmıştım. Evet, bu çocuğu kardeşim ilan ediyordum.
"Peki, öyle yapacağım." dediğimde tekrar sırıttı. Tam veda edip gideceği sırada seslendim "Bu arada, güzel dövüşüyorsun."
Bir an için sorgulayıcı bir ifade ile kaşlarını çatsa da sonra anladı "Sen o günki kızsın..." dediğinde yine hafifçe dudaklarımı kıvırdım "Ta kendisi..." dedikten hemen sonra ekledim "Benim de yumruklarım sağlamdır. Ona göre ayağınızı denk alın. Komşu falan dinlemem, dalarım."
Buna karşılık sesli bir şekilde güldü ve bana gözlerini kısarak baktı "Sevdim seni Komşu Kızı."
Bu kez dudaklarımı kıvırmaktan ileriye giderek sırıttım "Umarım bu yeni bir yavşama sitili değildir. Erkeklerden her şey beklenir."
O da sırıtıp tek kaşını kaldırdı "Ben senin bildiğin erkeklerden değilim." İşte buna gülmek istedim, ama yine yapamadım. Sanırım korktum. Her neyse, bugünlük bu kadar gülmeye çalışmaya çalışmak yeterdi.
Onunla biraz daha sohbet ettiğimde isminin Batuhan olduğunu ama genelde ona Batu dediklerini, evlerinde toplam üç arkadaş olarak yaşadıklarını falan öğrenmiştim. Tabii bu üç arkadaşın, aralarında çakma kötü çocuğumuzun da bulunduğu, sahilde kavga eden üç kişi olması muhtemeldi.
Batu ile biraz daha muhabbet ettikten sonra iyi geceler dileyip karşı daireye girdi. İçimden, arkasından iyi değil geceler! diye bağırmak gelse de kendimi durdurdum. Çocuğu kendimden soğutmaya niyetim yoktu. İlk kez biri beni güldürmeye çalışmada başarılı olmuş sayılırdı. Sanırım... Sanırım uzun zaman sonra ilk kez biraz, çok az, mutlu olduğumu hissetmeye çalışmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYATIN UMUDU
Non-FictionBen kalbimi öyle derinlere sakladım ki, kimse ulaşamıyor. Ben öyle bir hissizleştim ki, kimse canımı acıtamıyor. Ben artık gülmekten öyle uzağım ki, yanağımdaki o küçük çukur hiç görünmüyor. Ben o kadar çirkinleştim ki, ayna bile bana bakmıyor. Ben...