Yoğun sigara kokulu ve bir o kadar da yüksek müzik sesli bara girdiğimde karşıma çıkan insanlar yüzümü buruşturmama neden oldu. Kalabalıktan nefret ederdim. Dans etmekten neredeyse kendinden geçmek üzere olan insanları yararak çalışanların bulunduğu odaya ilerledim. İçeriye girdiğimde beni yavşak Onur karşıladı. Aman ne kadar güzel(!)
"Naber güzelim?"
Al buyur. İlla diyor, Hayat gel ağzıma sıç. Derin bir nefes alıp bana sırıtarak bakan Onur'a döndüm "Bence artık bana yavşamayı bırakmalısın."
Sırıtışı yüzünde solarken gözlerini devirdi "Bir bakire olarak öleceksin."
Bakire olduğumu nereden biliyorsun, bay çokbilmiş gibi görünen ama aslında hiç bilmeyen insan evladı?
Onu umursamadım ve cebimden çıkardığım tokayla saçımı üstten topladım. Anlaşılan bugün sadece ikimiz çalışacaktık ve bayağı yorucu olacaktı "Bundan sana ne Onur? Hem hadi yürü, onca insan sipariş bekliyor."
Onu beklemeden odadan çıkıp insanların bulunduğu bölüme geçtim. İçkilerin servis edildiği yerin arkasına geçtiğim gibi önümdeki götü başı açık olan kızın istediği içkiyi doldurdum. İçkiyi eline alıp gittiğinde arkasından gözlerimi devirdim. Bu kızları anlamıyordum. Her gün başkasının altına yatınca ellerine ne geçiyordu? Sürtüklüğün neresi güzeldi ki?
"Ben de bir bira alabilir miyim, cesur kız?"
Beni düşüncelerimden çekip koparan kişiyi görmek için kafamı kaldırdığımda duraksadım. Asker yeşili gözleriyle tam karşımdaki sandalyede oturan kişi, o çocuktu. Şu telefonumun camını kırdıktan sonra kafama silah dayayan çocuk.
Gözlerimi gözlerinden alıp birasını doldurmaya başladım "İçine fare zehri atmamı ister misin? Merak etme, sana beleş yaparım."
Soğukça sırıttı ve önüne bıraktığım bardağı alıp dikledi. Tek dikişte bardağı bitirip doldurmam için önüme koyarken tek kaşını kaldırdı "Daha bu sabah kafana silah dayamış biriyle böyle konuşmaya korkmuyor musun gerçekten?"
Birasını ikinci kez doldurdum ve önüne koydum. Ardından ellerimi masaya dayayıp ona doğru hafifçe eğildim "İçinde mermi olmayan bir silahı kafama dayayan kişiden mi bahsediyoruz? Hayır, korkmuyorum."
Söylediğim şeyle bira dolu bardağı ağzına götüren eli aniden durdu. Bana anlamazca baktığında umursamazca omuz silktim "Eğer silahın içi dolu olsaydı, arkandaki adamlara karşı kullanırdın. Yani, o kadar korkak olmadığınızı düşünüyorum bayım."
Böyle insanlardan da nefret ederdim. Elindeki silahla karşısındakini korkuttuğunu düşünen insanlardan. Bu çocuğun da onlardan farkı yoktu. Hem telefonumun camını da kırmıştı. Pezevenk işte.
Cebimde titreyen telefonumla elimdeki bira şişesini bıraktım ve telefonumu çıkardım. Ekranda gördüğüm isim, istemsizce kasılmama neden olurken karşımdaki piçi umursamadan hızlı adımlarla içki servis eden Onur'un yanına gittim "Benim yerime şuraya iki dakika baksana. Gelirim birazdan."
Kafasını olumlu anlamda salladığında teşekkür edercesine omzuna dokunup arkadaki çalışanların odasına girdim. Sonlanmak üzere olan aramayı cevaplamadan önce derin bir nefes çektim içime. Buna ihtiyacım vardı çünkü.
"Efendim?"
Ellerim titremeye başladığında yere oturup sırtımı duvara yasladım. Herhalde benden başka hiçbir çocuk babasıyla konuşurken böyle titremiyordur, diye düşünürken ellerimin titremesini önlemek amacıyla yumruğumu sıktım.
"Nasılsın?" Diye, yumuşak ve tatlı bir ses tonunda konuştuğunda dudağımı ısırdım "Oyunculuk yapmanın lüzumu yok, Volkan Alaca. Eğer, o çok sevdiğin karının yanındaysan uzaklaş da gerçekçi bir konuşma olsun."
Ona hiç baba dememiştim. Çünkü hak etmiyordu. O, yeni karısının gözüne iyi bir baba olarak gözükmek için benimle güzel konuşan bir insandı. Kızını okuması bahanesiyle başka bir şehre gönderip evlenen bir insandı. Baba değildi. O kelimeye layık bir insan değildi ki.
Telefonun diğer ucundan birkaç hışırtı sesi duyulduğunda gözlerimi sıkıca yumdum. Evet, biraz önce o kadının yanındaydı ve benimle o yüzden güzel bir ses tonuyla konuşup nasıl olduğumu sormuştu. Şimdi ise o kadının konuştuklarını duymasın diye başka bir odaya geçiyordu. Ulan Volkan Alaca, keşke babam olmasaydın be. Cidden.
"Okuldan atılmışsın."
Az öncekinin aksine, şimdi buz kesilmiş sesiyle, biraz önce sıkıca kapattığım gözlerimi açtım. Ses tonu değişmişti işte. Gerçeğe dönmüştük.
"Evet." Diye kısa bir cevap verirken sinirlendiğini tahmin ediyordum.
"Bana bak, o okulu bitireceksin! Her ne olursa olsun, bitireceksin!"
Neden, Volkan Alaca neden ha? Ben söyleyim mi? Çünkü insanlar, koskoca iş adamı Volkan Alaca'nın kızı ortaokul mezunuymuş demesin, değil mi? Yazık sana Alaca. Yazık.
Sessiz kaldığımda yine o konuştu "Seni yeni bir okula yazdırdım. Asoğlu Koleji. Bu okuldan da atılmayacaksın anladın mı? Paşa paşa okulunu bitireceksin! Ondan sonra ne bok yiyorsan yersin."
Telefon yüzüme kapatıldığında yutkundum. Beni üzdüğünü mü sanıyorsun Alaca? Üzemedin. Ağlayacağımı mı düşünüyorsun ha? Asla. Sen beni ağlatamazsın. Sadece sen değil, beni kimse ağlatamaz. Ben istediğim zaman ağlarım, duydun mu beni? Ve şunu unutma Alaca, sen beni ağlatacak kadar yücelmedin, ben senin için ağlayacak kadar küçülmedim.
— — —
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYATIN UMUDU
No FicciónBen kalbimi öyle derinlere sakladım ki, kimse ulaşamıyor. Ben öyle bir hissizleştim ki, kimse canımı acıtamıyor. Ben artık gülmekten öyle uzağım ki, yanağımdaki o küçük çukur hiç görünmüyor. Ben o kadar çirkinleştim ki, ayna bile bana bakmıyor. Ben...