Okulun koridorunda Barış'ı ararken ofladım "Nerede bu pezevenk?"
Sinirli bir şekilde bütün sınıflara tek tek bakarken sonunda onu bulmuştum. İçeride sadece o ve birkaç arkadaşı vardı. Hızlı bir şekilde yanlarına gidip konuşmalarını kestim "Barış, seninle bir şey konuşmak istiyorum." Dedim, sesimi çıkarabildiğim en tatlı tonda çıkarmaya çalışarak ve yanındaki arkadaşlarına bakarak ekledim "Özel..."
Barış, yüzüne ibnece bir sırıtış yerleştirip arkadaşlarına başıyla işaret yaptığında sınıftan çıktılar ve böylece sınıfta sadece ikimiz kalmış olduk. Barış oturduğu sıradan kalkıp tam karşıma geçti "Buyur yeni kız, dünki hatıramı mı konuşacağız?" Diye sorduğunda kendimi onun ağzına sıçmamak için zor tuttum. Eğer onun ağzına sıçarsam, planın da ağzına sıçmış olurdum çünkü.
Gözlerimi devirdim "Alptekin'den nefret ediyorum Barış. Dün sen onu benim kapımın önüne bıraktın ama gerçekten o umrumda bile değil. Ama sen..." dedim ve sustum. Utanmış gibi yapıp kafamı önüme eğerken kahkaha attı. Bir insanın kahkahası bile ancak bu kadar itici olabilirdi. Hele şu plan bir işe yarasın, bakalım o zaman kimden duyacağız asıl kahkahayı.
Bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattı. Eliyle saçlarımı geriye iterken o iğrenç ses tonuyla konuştu "Ama ben?"
Salak! Anlama özürlü müsün be? Gerizekalı seni. İlla ağzımdan mı duyacaksın, imadan anlamıyor musun?
Dudaklarımı birbirine bastırıp utanmış kız rolüme devam ettim "Ama sen... Sen farklısın işte. Sanırım ben senden hoşlanıyorum Barış." Diye mırıldandığımda sırıttı ve elini belime koyup beni kendine çekti. Gereksiz yakınlıklardan hoşlanmam, Özoğuz!
"Benden etkilenmeyen kıza kız demem zaten." Dedi ve beni süzdükten sonra ekledi "Sen de idare edersin bakıyorum."
Sinirle dişlerimi sıktım. Ben bu çocuğu sikerim! Tamam, sakinim. Sakinim. Çok sakinim. Çok.
"Bak ne diyeceğim... Bu akşam benim eve gelsene. Eğleniriz biraz." Dediğim anda ibnece sırıtması genişledi ve yüzüne memnun bir ifade yerleştirdi. Aklından neler geçiyordu kim bilir. Tabi memnun olacak köpek! Ama bu akşam için aklımızdan geçenler farklıydı ya, orası ayrı.
Birkaç saniye yüzümü inceleyip dudaklarını boynuma bastırdığında gözlerimi kocaman büyüttüm. Tam onu itmek için hareketlendiğim sırada sınıfın kapısından bizi izleyen Umut ile göz göze geldim. Siktir! Yanlış anlamazdı değil mi? Sonuçta plan içindi bunlar. Tamam, belki öpücük kısmı planda yoktu ama benimle alakalı bir şey olduğu söylenemezdi.
Bir süre Alptekin'in asker yeşili gözlerine baktıktan sonra Barış kafasını boynumdan kaldırdığı için Alptekin kapıdan çekildi. Nedense kendimi boşluğa düşer gibi hissederken Barış konuştu "Bizim sert yeni kız biraz hızlı çıktı ha? Peki öyleyse, akşam görüşürüz."
Özoğuz sınıftan çıktıktan dakikalar sonra Alptekin sınıfa girdi ve tam karşımda dikildi "Ne yapıyorsun sen?" diye soluduğunda kaşlarımı çattım. Horon tepiyorum Alptekin, gelcen mi?
"Neye benziyor? Dün yaptığımız planın ilk adımını gerçekleştirdim işte." Dediğimde hemen yanımızdaki sıralardan birine tekme attı "Planda, o piçin seni boynundan öptüğü bir kısmın yer aldığını hatırlamıyorum, Alaca!" Bana bağırma, Alptekin.
Sinirle yumruğumu sıktım "Sen ne demeye çalışıyorsun?" Diye sorduğum sırada bana doğru birkaç adım atıp beni itti ve sırtımı sertçe duvara yasladı "Kendini fazla kaptırdın sen bu plana demeye çalışıyorum!"
Özoğuz denen pezevenkin beni öpmesinden benim çok mu memnun olduğumu sanıyordu? Filmlerdeki salak kızlar gibi, onun beni kıskandığını falan düşünmeyecektim. Kendi planının amacından saptığını, benim Barış'a karşı yaptığım sürtüklük yüzünden farklılaştığını düşünüyordu. Dua et Alptekin, bu çocuğa ben de sinir oluyorum. Yoksa plan falan anlamaz senin de ağzına sıçardım.
"Haddini aşıyorsun, Alptekin!" diye bağırdığımda elini sinirle sırıtımı yasladığım duvara vurdu "Haddini aşan ben değilim, asıl haddini aşan o piç! Ve sen onun haddini aşmasına izin veriyorsun!"
Sinirle dudağımı ısırdım ve kaşlarımı çatıp ellerimi göğsüne koyup onu sertçe ittirdim "Ya sen kimsin?" Diye bağırdıktan sonra sinirle ekledim "Sen kimsin de, bunlara karışabiliyorsun?"
Boş sınıfta sadece bizim birbirimize bağırışlarımız yankılanırken soğuk bir şekilde güldü ve dudaklarını yalayıp yüzünü yüzüme yaklaştırdı "Ben, senin sarhoş olduğun adamım. Ve bunlara karışabileceğimi düşünüyorum."
Söyledikleriyle duraksadım. Ben ona, ona sarhoş olduğumu itiraf ederken hiç bunu bana karşı kullanacağını düşünmemiştim. Bunu yüzüme vuracağını... Ah, ne bekliyordum ki? Ben de sana sarhoşum deyip beni kollarına alacağını mı? Saçmalık.
Hiçbir şey söylemeden öylece gözlerine bakarken ani bir şekilde kafasını eğdi ve dudaklarını sanki Barış'ın öptüğü yeri biliyormuş gibi tam oraya bastırdı. Bu duygu, tonlarca benzinle dolu içimi ateşe verirken gözlerimi kapattım. Canımı yakmak için yapıyordu. Başarıyordu da. İçim yanıyordu. Uğrunda yanmayı göze alarak sarhoş olduğum adam, içimi yakıyordu.
Kafasını boynumdan kaldırıp tam gözlerimin içine baktı "Eğer..." diye başladı konuşmaya "Eğer o piç, bu planın devamında yine seni öperse plan falan dinlemem, sikerim onu. Ona göre davransan iyi edersin, Alaca."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYATIN UMUDU
Non-FictionBen kalbimi öyle derinlere sakladım ki, kimse ulaşamıyor. Ben öyle bir hissizleştim ki, kimse canımı acıtamıyor. Ben artık gülmekten öyle uzağım ki, yanağımdaki o küçük çukur hiç görünmüyor. Ben o kadar çirkinleştim ki, ayna bile bana bakmıyor. Ben...