•4.0

14 1 0
                                    

Eski fabrikanın önüne geldiğimde durdum ve inceledim. Üç katlı ve gerçekten de eski bir fabrikaydı burası. Duvarları soyulmuş, pencerelerinin camları yer yer kırıktı. Derin bir nefes alıp içeri girerken gözlerimi kıstım. Gecenin geç saatleri olduğu için içerisi karanlıktı. Adımlarımı yavaş yavaş atarken etrafıma bakındım. Kimse yok gibi görünüyordu. Bu yüzden yanımdaki merdivenlere yöneldim. Yine adımlarımı sağlam atarak bir kat yukarı çıktığımda hâlâ kimse yoktu. Neredeydi bunlar? Yanlış yere mi gelmiştim? Eski fabrika demişleri işte. Burası olmalıydı. İkinci katta da kimseyi bulamayınca mecburen bir kat daha, yani en üst kata çıktım. Merdivenler bittiğinde elimi duvara yaslayarak ilerledim. Yine kimse yok gibi görünüyordu "Şansımı sikeyim!" diye mırıldanırken elimi duvara vurdum. Yanlış duymuş olamazdım değil mi? Dün şu çakma kötü çocuk ile çarpıştıktan sonra aldığım biralar kırıldığı için evde boş boş oturuyordum. Ta ki karşı dairenin kapısını birisi yumruklayana kadar. Evin içi sessiz olduğundan karşı dairenin kapısı olsa bile ses benim daireme kadar gelmişti. Ben de haliyle içimdeki merak duygusuna yenilip dış kapıya yaklaşmış, kapının deliğinden onları izleyip konuştuklarını dinlemiştim. Kapıya gelen kişi, okulun ilk günü ona sınıfımı sorduğumda bana yavşayan ve yine aynı gün karşı komşularımdan dayak yiyen çocuktu. Kapıyı açan da çakma kötü çocuk. Birbirlerine soy isimleriyle hitap ediyorlardı ve buradan anlayacağımız üzere aralarındaki kavganın nedeni her ne ise küçük bir şey değildi.

"Hadi ama Özoğuz... Çıkmayacak mısın?"

Düşüncelerimi bölen sesin geldiği yöne baktığımda gördüğüm kişi ile hemen kendimi yanımdaki duvarın arkasına attım. İkisine de görünmemem gerekiyordu. Aski takdirde küçük oyunumu gerçekleştiremezdim. Şu çakma kötü çocuğun bana çakma cesur kız demesi sinirimi bozmuştu ve öyle olmadığımı anlayacaktı. Anlatacaktım.

Sırtımı duvara yaslamış, eski fabrikanın içinde öylece dolanan çakma kötü çocuğun, nam-ı diğer Alptekin'in, ayak seslerini dinliyordum "Beni buraya saklambaç oynamak için çağırmadın değil mi, Özoğuz?"

Kendi kendime gözlerimi devirdim. Konuşmaların bile bana batıyor, Alptekin. Ama dur sen, boyunun ölçüsünü alacaksın birazdan.

Sırtımı yasladığım duvardan ayırıp avuç içlerimi duvara dayarken duvarın arkasından çakma kötü çocuğu görebilmek için hafifçe eğildim. Hâlâ etrafına bakınarak boş boş yürüyordu. Hadi ama! Canım sıkılmaya başlıyordu. Nerede kalmıştı şu Özoğuz?

Gözlerimi bir an için bile Alptekin'den ayırmazken bir hareketlilik olduğunda kaşlarımı çattım. Bu Özoğuz'du. Bir kolonun arkasına geçmiş, Alptekin'i izliyordu. Dişlerimi birbirine sürterken olacak olanları daha iyi görebilmek için biraz daha eğildim. Kadro tamamlandığına göre, eğlence başlıyor demekti.

Çakma kötü çocuk, Özoğuz denilen çocuğun arkasına saklandığı kolona sırtını döndüğünde Özoğuz denilen çocuk ani bir hareketle saklandığı yerden çıktı. Bununla aynı anda cebinden bir çakı çıkardı "Çok mu beklettim, Alptekin?"

Alptekin anında Özoğuz'a dönerken elindeki çakıyı gördüğünde sırıttı "Silahla gelmeni bekliyordum, Özoğuz?" diye sorarken gayet rahat görünüyordu. Çakma kötü çocukluğunu şu an için belli etmiyordu anlayacağınız.

Özoğuz sırıtırken çakısını açtı "Seni öldürürken silahın sesini değil de, senin çığlıklarını duymak istedim, Umut."

Umut? Bizim çakma kötü çocuğun ismi Umut muydu? Şu korktuğum sayılı şeyler arasında olan umut... Acaba içi de adı gibi umut'lu muydu? Tartışılır.

Umut'un isminin anlamını düşünmeyi bırakıp gerçeklere döndüğümde hâlâ birbirlerine bakıp sırıttıklarını gördüm. Hadi ama artık! Oyunu çok yavaş oynuyorsunuz. Sıkıldım.

"Bu gün, bu iş, burada bitecek Alptekin. Ya sen, ya ben. Ötesi yok."

Nihayet elindeki çakıyı hafifçe Umut'a savurduğunda yerimde kıpırdandım. İşte başlıyorduk. Özoğuz'un birkaç kez çakısını savurmasına karşılık Umut hafifçe geri çekildikten sonra ani bir hareketle elindeki çakıya yeltendi. Ancak Özoğuz, Umut'un elini boşta kalan eliyle tutup bedenini arkaya çevirdi ve sırtını göğsüne yasladı. Vee nakavt! Böyle bir hatayı nasıl yaparsın Alptekin? Hah, çakma kötü çocuk işte. Ama bekle sen, birazdan çakma kötü kız seni kurtaracak.

"Birkaç günde bu kadar paslanmış olamazsın herhalde, Alptekin?" diye alayla soran Özoğuz'a karşılık Umut soğuk bir şekilde güldü "Beni yendiğine bu kadar şaşırdığını çok belli ediyorsun, Özoğuz."

Özoğuz denen yavşak, ibnece sırıtıp çakıyı Umut'un kalbine yaklaştırdı "Artık son duanı edecek misin, yoksa kısa kesip direkt sonuca mı bağlayayım?"

Evet, artık perde arkasından çıkıp sahneye dahil olmak vakti gelmişti. Yüzüme her zamanki soğuk ifadeyi yerleştirirken saklandığım duvarın arkasından çıktım. Onların olduğu tarafa doğru adımlarken elimi arkaya atıp belimdeki silahı çıkardım ve yanlarında gelip silahı ikisinin tam ortasına doğrulttum "Belki olayı sonuca bağlayan kişi sen olmazsın ha, Özoğuz?"

İkisinin de gözleri bana dönerken elimdeki silahla birlikte Özoğuz'a baktım "Elindekini bırakmak için üç saniyen var."

Özoğuz ellerini gevşetirken Umut hızla kollarının arasından sıyrıldı. Özoğuz elindeki çakıyı yere bırakırken Umut sinirli bir ses tonunda "Senin burada ne işin var?" diye sorarken bana birkaç adım yaklaştığında hızla silahı ona doğrulttum "Yavaş gel. Seni vurmayacağımı nereden biliyorsun, Alptekin?"

Soğuk bir şekilde gülerken elimdeki silahın namlusunu tutup göğsüne yasladı. Aynı benim ilk çarpıştığımız gün yaptığım gibi...

"Bunun umrumda olacağını mı düşünüyorsun?" diye sorduğunda durdum ve asker yeşili gözlerine baktım. Sadece baktım. Bana benziyordu. Biz birbirimize benziyorduk. Hem de çok. Fazlasıyla... Ölmek ikimizin de umurunda değildi. İsimlerimizden ikimiz de memnun değildik. İsimlerimizin tam tersi, birbirimizin aynısıydık. Ama anlaşamıyorduk. Çünkü eksi eksiyi, artı artıyı iterdi. Aynı işaretliler yan yana duramazdı.

Gözlerimi gözlerinden, fabrikadan koşarak ayrılan Özoğuz'un arkasından bakmak için ayırdım. Ardından silahımı indirdim ve arkasından gözlerimi devirdim "Erkekliği de buraya kadarmış." diye söylendiğimde tam karşıma geçip tek kaşını kaldırdı "Şimdi söyle bakalım kimmiş şu çakma kötü çocuk?"

Ha-ha! Senden âlâ çakma kötü çocuk mu olur lan? Hadi oradan.

"Bence sen söyle bakalım, kimmiş şu çakma cesur kız?" diye, onun sorusunu kendi işime gelen şekilde ona yönelttiğimde güldü. Ardından dudaklarını ıslatıp tek kaşını kaldırdı "Peki, seninle bir anlaşma yapalım. Düşman olmayı bırakıp arkadaş olmaya çalışacağız, ne dersin?"

Önce kaşlarımı çattım, sonra biraz düşündüm. Neden olmasındı ki? Hem bana yamuk yaparsa anlaşmayı bozardım. Denemekten zarar gelmezdi. Hem artık yüz yüze bakacaktık. Aynı okuldaydık ve evlerimiz karşılıklıydı. Her türlü muhatap olacaktık yani.

"Kabul. Ama sorun çıkarırsan anlaşma manlaşma dinlemem. Sikerim." Diye açıkça konuştuğumda güldü ve kafasını olumlu anlamda sallayıp tokalaşmak için elini uzattı "O zaman anlaştık, arkadaşım?" diye sorarcasına konuştuğunda uzattığı elini tutup sıktım ve kafamı salladım "Anlaştık, arkadaşım."

— — —

HAYATIN UMUDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin