•6.0

5 0 0
                                    

Bazı insanlar bazı kelimeleri söyleyemezler. Dilleri varmaz söylemeye. Ama bir şekilde ifade etmeye çalışırlar. Gerisi, karşıdaki kişinin anlama yeteneğine kalır. Biri sana ihtiyacım var demez, sarıl bana der. Biri sen olmazsan n'apardım demez, iyiki varsın der. Biri seni seviyorum demez, sana sarhoşum der. Aslında sarhoşluk kırık insanlar için özel bir kelimedir. Mutlu bir insana bu kelimeyi sorsanız iç açıcı şeyler söylemesini beklemezsiniz. Ama mutsuz insanlar için bu kelime öyle değildir. Özeldir. Onların kurtarıcısıdır sarhoşluk. Onların kahramanıdır. Dertlerinden uzaklaşmak için sarhoş olurlar. Güzel bir şey olduğunda şerefine diyerek sarhoş olurlar...Ve bir de sadece birine sarhoş olurlar. Kimisi mecazen, kimisi cidden. Olurlar işte. O kişiyi görünce başları döner, gözleri kapanır, vücutları uyuşur ama güzel bir histir bu. Her ne olursa olsun onlara göre bu vazgeçilmezdir. Sarhoş olmak da, sarhoş olunan kişi de...

Sevmekle farklı şeylerdir sarhoşluk. Sarhoşluk bitmez, bitse de bağımlılık yapar. Kolay kolay  bırakılamaz. Sarhoşluk öyle bir histir ki, bir kez oldun mu bir daha olmak istersin. Ve yine o öyle bir histir ki, bir kez bulaştın mı bir daha bırakmaz peşini. Her çıkmaz sokağın çıkmazında karşına çıkar. Bir süre sonra alışırsın, bu çıkmaza. Başındaki dönmelere, vücudundaki uyuşmalara. Nam-ı diğer, sarhoşluğa. Bir alıştın mı da, bu kez sen bırakmak istemezsin. Sırf o karşına çıkasın diye çıkmaz sokağın çıkmazını iple çekersin.

Evin içini dolduran kapı sesi ile irkilip uzandığım koltukta doğruldum "Gece gece hangi siktiğimin malı bu?"

Kapıdaki her kimse, ona ettiğim küfürler eşliğinde koltuktan kalktım ve kapıya yöneldim. Küfürlerimi zor da olsa durdurabildiğim zaman kapıyı açtım. Karşımda gördüğüm, daha doğrusu yerde gördüğüm, kişi ile duraksadım. Kanlar içinde hareketsizce yerde yatan beden bana tanıdık gelirken yanına, dizlerimin üstüne çöktüm. Ellerim istemsizce yüzüne dokunurken uzun zamandır hissetmediğim kalbimi hissettim. Atıyordu. Çok hızlı hem de. Çok ama çok hızlı.

"Alptekin?" Diye korkuyla mırıldanırken yutkundum. Kalbim acıyordu sanki. Uzun zamandır hissetmediğim bu duygu bana çok yabancıydı. Acıların bu türlüsü çok ama çok yabancıydı.

Elim, kapalı gözlerinin üstündeki kaşından akan kana giderken üstünü inceledim. Üstündeki siyah tişört kandan dolayı ıslak gibi görünüyordu. Tişörtünden açıkta kalan kolları yer yer morarmıştı.

"Kim yaptı bunu sana?" Diye kendi kendime mırıldanırken gözüm, pantolonunun alt kısmına yapıştırılmış beyaz renkte bir postişe takıldı. Kaşlarım çatılırken postişi elime aldım ve üstünde yazan yazıyı okudum

'Bir Özoğuz Hatırası...'

Sinirle gözlerimi kapatırken postişi elimde buruşturdum "Ulan Özoğuz..."

Dizlerimin üstüne oturduğum yerden kalkıp karşı dairenin kapısını yumruklamaya başladım "Batu! Deniz! Açın kapıyı!" Diye bağırırken sinirden neredeyse kapıyı kıracaktım. O pezevenk kim bilir ne yapmıştı da, Umut'u bu hale getirmişti. Tek başına onu yenebilmesi mümkün olmadığına göre adamlarını toplayıp on beş kişi, bir kişiye saldırmışlardı. E haliyle bizimki de karşı koyamamıştı o kadar kişiye.

Uzun bağırışlarım ve sert yumruklarımla resmen apartmanı inletmeme rağmen içeriden ses gelmeyince sinirle kapıya tekme attım "Sizi de siksinler, komşu çocukları!"

Güç bela Alptekin'i içeriye taşıyıp koltuğa yatırdım. Evet, bunu yapmam yaklaşık yarım saatimi almıştı ama bunu kimsenin bilmesine gerek yoktu. Çaktırmayın yani.

Buz dolabından buz getirip Alptekin'in yanına çöktüm ve yavaşça kaşına dokundurdum. Birkaç saniye geçmeden gözlerini araladı "Siktir! Ne yapıyorsun?"

Kanayan kaşına buz tutan elimi itip dikleşmeye çalıştı fakat her yeri ağrıdığı için sanırım, geri uzandı "Siktim seni, Özoğuz!" Diye bağırırken dişlerini sıkıyordu. Ona gözlerimi devirdim "Ne oldu kötü çocuk, aldılar mı havanı?" diye sorduğumda kafasını yavaşça bana çevirdi. Asker yeşili gözlerindeki öfkeyi ilk kez bu kadar alevli görüyordum.

"Uğraşma benimle, Alaca. Sinirimi senden çıkarmayayım." Derken kaşlarımı çattım. Ama ona değil. Koridordan gelen seslere. Sanırım Deniz ve Batu gelmişti. Koşarak kapıya çıktığımda tam kendi dairelerine girmek üzere olduklarını gördüm "Hey, komşu çocukları!"

Eve girmeden dönüp bana baktıklarında her şeyden habersiz sırıttılar "Kimleri görüyorum? Nasılsınız, komşu kızı?" Diye soran Deniz'e karşılık alt dudağımı sarkıttım

"Ben iyiyim de..." diye mırıldandığımda bana anlamazca baktılar. Ofladım "Siz bir içeri gelsenize." Dediğimde ikisinin de sırıtışı yüzünde solmuştu. Bir şeylerin ters gittiğini anlamış olmalılar ki, hızlı adımlarla içeriye girdiler. Ben de arkalarından kapıyı kapatıp yanlarına koştuğumda Umut'un karşısında dikilip şaşkın bir şekilde onu inceliyorlardı. Onu böyle görmeye alışık olmadıkları her hallerinden belliydi.

Olayın şokunu atlatan Batu yumruğunu sıkarak bana döndü "Kim yaptı bunu?" Diye sakin olmaya çalışan bir ses tonuyla sorduğunda omuz silktim "Özoğuz hatırasıymış."

Batu ve Deniz bir süre birbirine baktıktan sonra Deniz konuştu "Ben bu Barış'ı sikerim."

Ona Deniz cevap verdi "Neyi bekliyorsun ki? Hadi gidip sikelim."

İkisi de evin çıkışına yönelirken onları durdurdum "Durun! Benim daha güzel bir planım var."

HAYATIN UMUDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin