13.BÖLÜM: DAİTYA

136 13 22
                                    

Hayatın, karanlık sularında alabora olan bir tekneden ibaretiz.
Adem'le Havva'nın varoluşunun eseriyiz.
Yapmak istediğimiz için değil yapmak zorunda bırakıldığımız için herşey illegâl.
Ve bu dünya, büyük bir ayin, ve biz onu bozmak için var olmuşuz tıpkı DAİTYA gibi...
DAİTYA'nın LANETİ BAŞLIYOR.
***
Titreyen ellerimle kağıtta yazan yazıyı defalarca okudum.
Sanki hayal olmasını ümit ediyormuş gibi.

Arkamdan gelen sesle hızla önüme döndüm,
SAVAŞTI.

Durumu anlamış gibi ahenkle çatıldı kaşları, hızla bir hamleyle elimden kağıdı alarak Ne yazdığına baktı.

Çenesi seğiriyordu, kısık gözlerini daha da kıstı ve sessizce daitya Dedi.
Daitya.

Kafamı yana yatırarak görüş alanına girdim ve sorarcasına baktım.
Uzun uğraşlarım sonunda derin bir nefes vererek "Daitya; Hint mitolojisinde kurban törenlerinde huzuru bozarak tanrılara isyan eden dişi iblislere deniliyor. Ya da öyle bişey" Dedi

Erkeksi ve pürüzsüz sesiyle tane tane yaptığı açıklamayı idrak etmeye çalıştım.
"Be..beni bununla nasıl bağdaştırmış" dedim

Düşünceli bir şekilde "Bilmiyorum" Dedi

Savaş bilmiyordu.

"Bilmiyormusun, yoksa susuyormusun?" Sesim haddinden yüksek çıkmıştı.

Hızla kolumu kavradı, okadar sıkıyordu ki damarlarım iç içe geçmiş gibi hissettim.
Ne kadar çok sıksada yüzümdeki asi maskeyi düşürmemeye çabalıyordum.

"Sana, beni yargılama hakkını kim veriyor?"
Dişlerinin arasından söylediği bu kelimeleri, yavaş yavaş hazmettim.
"Seni, şu siktiğimin katilinden önce ben öldürürüm Öykü."
Sessiz bir kabullenişle omuzlarımı düşürdüm.
Ufak şeylere sinirleniyordu, tam bir dengesizdi nerede gülüp nerede kızacağı hiç belli olmuyordu.
Kafamı önüme eğerek kolumu hızla ellerinden kurtardım.
Elinden, bana yazılan aşk(!) mektubunuda alarak dış kapıya yürüdüm.

Savaşı arkamda bırakarak bahçeye çıktım, ne yapacağımı bilmememe rağmen ana yola doğru yürümeye başladım.

Sinirli adımlarla, ana yolda ilerliyordum, havanın soğuk olmasına rağmen üzerimdeki ceketin fermuarını açtım, soğuğun beni kendime getirmesi lazımdı.

Ağlamıyordum, ağlayamıyordum.

Ne yapacaktım şimdi? Tehditlere boyun eğerek ölümümü mü bekleyecektim?
Yenilmiştim.

Büyük bir enkazın altında kalmıştım, yok olmak istiyordum.
Peki ya pes etmelimiydim.
Hayatın yüzüme güleceği günleri beklerken her seferinden daha da dibe giriyordum.
Yorulmuştum.

Arkamdan gelen korna sesiyle yerimden sıçradım hızla arkamı döndüğümde Savaşın kendi kadar siyah olan arabası girdi görüş açıma.
Nereden geldiğini bilmediğim bir deli cesaretiyle, onu takmadan yürümeye devam ettim.

Arabanın kapısının açılma sesi geldi.

"Bin şu arabaya!" Savaşın kontrol etmeye çalıştığı bıkkın sesi doldurdurdu kulaklarımı, herşeye rağmen boyun eğmek gibi bir düşüncem yoktu kendi kendime verdiğim güvenle Savaşı duymazdan gelerek yürümeye devam ettim.

"Öykü, bin arabaya, yoksa ciddiyim senin için hiç iyi şeyler olmayacak"
Bir hışımla döndüm aramızda sadece 3-4 santim vardı, ama yakınlığı umursamadım
"Ne yapacaksın beni mi öldüreceksin"
bağırarak söylediğim kelimeler ağzımdan hızla dökülmüştü.

"Aslında kucağıma alıp bindirmeyi kastetmiştim ama evet gerekirse onuda yaparım. Yapmadığım şey değil" Dedi
Kaşlarım çatılmıştı nasıl yani daha önce birini mi öldürmüştü!?
Son söylediği sözü ağzından kaçırdığı her halinden belliydi, kafasını arkaya atarak gözlerini kapattı.

Savaşın öyküsü 1  #wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin