8 - Bilim Güç Değildir

275 73 358
                                    

Alara'nın gözleri yıkılmış binaları görünce iyice açıldı. "Buralar." dedi içinden. Buralar savaşın geriye bıraktıkları olmalı. Yıkım ve toz. Hayat, yaşam mücadelesi verirken gözlerini son kez yummuş, bir zamanlar neşe ve aşkla dolu bu şehirde geriye tozlarını bırakmıştı. Yaşanması gereken onca yaşam, sadece nefreti bilen kişiler tarafından ellerinden alınmıştı. Kaybolan hayatlar, kaybolan zamanlar. Yine de eğer çok dikkatli bakarsanız yaşamın hala mücadeleden vazgeçmediğini görürsünüz. Bunu size parçalanan asfaltın altından çıkan bir çiçek bile söyleyebilirdi.

Şehirden çıktıklarında derin bir nefes alan Alara saatine baktı. Bu geçtikleri ikinci şehirdi. Yaşam ve ölüm arasındaki çizgiden geçiyor gibiydiler. Biri yaşam dolu, diğeri ise ölüm.

"Saçmalama Mike." diye bir ses yükseldi minibüsün arkasından. Geriye doğru dönen Alara Mike ve Emily'nin küçük çekişmesini izledi. Anladığı kadarıyla Mike'ın elinde Emily'nin istediği bir şey vardı ve vermemekte ısrar ediyordu. Eğer yan yana otursalardı ne olurdu diye düşündü ve gülümsedi. Bindikleri araba okul servislerine oldukça benziyordu. Uzun ve inceydi. Aralarında mesafe olacak şekilde her iki tarafında da arka arkaya tekli koltuklar bulunuyordu.

Kafasını tekrar çevirirken Kevin'ın da onları izlediğini fark etti. Sanki bu ciddi duruşlarının arkasında küçük bir çocuk vardı da onlara özlemle bakıyordu. Şimdi ciddi duruşu perdeleniyordu. Gözleri onunla buluştuğunda kafasını tekrar cama yasladı ve üzerinde hissettiği gözleri görmezden geldi.

Yeni bir şehiri uzaktan gördüklerinde burasının diğer yerlerden farklı olduğunu gördü. Pek şehre benzediği de düşünülemezdi. Çıktıkları tepeden şehrin yuvarlak bir alan içinde olduğu fark ediliyordu. Sürekli uçan uçaklara odaklanmışken Emily'nin elini omzunda hissetti.

"Halka'ya hoşgeldin. Burası her şey." dedi hayranlıkla. "Sadece her şey."

Söyledikleri pek açıklayıcı olmasa da hayranlığının sebebini anlamak pek uzun sürmedi. Çevresinde gördüğü kişileri eli ile gösterirken bir yandan isimlerini ve yaptıkları işleri sayıyordu. Genetik mühendis, kimyager, biyolog... Saydığı sözcüklerden bazılarını pek anladığı söylenemezdi. Söylediğine göre şuan gösterdiği adam Neuroscience diye bir bilim dalında ünlüymüş. Bir başka kadın ise Nanotechnology'nin binaların inşaat edilmesinde kullanılması için yasanın değiştirilmesini sağlamış.

"Bak bak." Arkasını döndü ve eliyle Mike'a gelmesini işaret etti. "Bu Nat A. Bourne."

"Dur tahmin edeyim o da ışınlanmayı buldu."

"Hayır, onu bulan kişi Marinette Reed. Bu adam Halka'yı kuranların soyundan."

"Bir saniye ışınlanma icat edildi mi?"

"Kullanımı yasak." Mike ile ellerini çarpıştırdıktan sonra konuştu. "Halka'yı çok özlemişim."

Buraya bomba atılırsa bilim biter diye düşündü Alara. Anladığı kadarıyla burası bilimin merkeziydi. Yerinde duramayan ve susmak bilmeyen Emily araba durduktan sonra üstündeki beyaz gömleği düzelti ve Mike'a nasıl göründüğünü sordu.

"Her zamanki gibi." diye yanıt veren Mike'ın cevabı Emily'i tatmin etmiş gözükmüyordu. Bozulduğu gözlerinden okunsa da arabadan indi ve ablasının yanına gitti.

Gittikleri konferans salonu geniş dış yapısı ile birlikte sanki elmastan yapılmışcasına parıldıyordu. Çoğunluğuna beyaz hakim olan binada yeşil beyaza eşlik ediyordu. Çevresinde gördüğü insanların giyimi çoğunlukla beyazı içerse de bazıları siyahın koyu renklerini tercih etmişti. Uzakta birlikte yürüyen beş kişi bunlara dahildi.

Geçmiş Gelecek ArasındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin