"Efendim Emily." diyerek telefonunu açtı Mike.
"Buluşabilir miyiz?" Mike Kevin'a baktı. Kevin kafasını hayır anlamında salladı.
"Üzgünüm Emily. Müsait değilim."
Emily telefonu neler döndüğünü anlamadan kapattığında Kevin ve Mike işlerini yürütmeye devam ediyorlardı. Emily'nin babasının şehri terk etmemiş olmasını öğrenmiş olmak Mike'ı epey sarsmıştı. İşin kötüsü bunu Emily'den saklamak zorunda olmasıydı. Bunu Emily'nin başının belaya girmemesi için yapacaktı. Yine de içi hiç rahat değildi.
"En son konumları burasıydı." diye konuştu Emily'nin babası Bay Cooper. "Bu kadarını öğrenebildim."
"Bizim için yeterli." dedi Kevin silahını doldururken. Gözlerini dalgın dalgın duvara bakan Mike'a çevirdi. "Hey." Korkuyla dalgın halinden çıkan Mike ona baktı. "Oyalanma."
"Tabi tabi."
Arabayı çalıştıran Kevin Mike'ı bir çatışmaya götürmenin doğru bir karar olup olmadığını sorguluyordu. Mike Bay Cooper'ın geçmişte Kurtarıcılar tarafından kaçırılmış olduğunu bilmeden sürükleniyordu peşlerinde. Kevin onu böyle bir sırrın içine sokmak ne kadar mantıklıydı bilemiyordu. Belki de bu kadar etkilenebileceğini düşünmemişti. Sonuçta bu adam Mike'ın gözünde kızlarını en zor zamanlarında terk eden bir adamdı. Ona onun iyi bir adam olduğunu söylemek için doğru bir zamanda değillerdi.
Kısa süren bu yolculuk aslında herkesin susmasından dolayı bir hayli uzun sürmüştü. Kimseden tek kelime çıkmamasına karşın arabanın bile huysuzluğu tutmuştu bugün. Gaza bastıkça geriye gidiyordu sanki. Bütün bunlara rağmen sağ sağlim gelmeleri gereken binaya ulaşmayı başarmışlardı. Bina terk edilmişe benziyordu. Kırık birkaç pencere ve boyası akmış duvarlar.
"Hep terkedilmiş yerler." diye söylendi Mike. "Neden böyle pencerelerinde çiçek olan yerlere gidemiyoruz?"
"Söylenme." dedi Kevin tedirgince. "Umut et de onca yolu boşa gelmiş olmayalım."
Yavaş yavaş odaları kontrol ettikten sonra en sonunda Bay Cooper'ın bahsettiği atölyeye ulaşmıştı. Burası her ne kadar terzi gibi görünse de göründüğünden fazlası vardı. Bunu biliyordu. Çünkü bazen gözler görülmesi gerekeni göremezdi. Sadece gösterileni görürdü. Onların görmelerini istedikleri kısımları.
"Arkalarında iz bırakmazlar Kevin. Ben sana söylemiştim." dedi Bay Cooper.
"Herkes hata yapar. Sadece onu bulmamız lazım." dedi Kevin.
Boş umutla etrafta dolaşan Mike eline masadaki bardağı aldı. Tam geri koyacakken aklına bir şey geldi.
"Bunun gibi mi?" dedi Mike elinde tuttuğu bardak ile birlikte.
"Bir bardak?" şaşırmış gibi yaptı Bay Cooper. "Ne kadar da ilginç." diyerek iğneledi.
"Asıl soru bardak değil. İçindeki su." Mike bıyık altından gülerek az sonra sözlerini ona yedireceğinin hayalini kurdu. "Söylediğinize göre burası 1 ay önce terk edilmişse. Bu suyun buharlaşmış olması gerekirdi. Buharlaşma sadece sıcak havada olmaz bilirseniz. Her sıvı her saniye buharlaşır. Sadece biz göremeyiz."
"Görülmesi gereken." dedi sessizce Kevin.
"Hâla buralardalar mı?" dedi Bay Cooper.
"Daha iyi bir teori. Bu bir su değil." Mike suyu koklarken oldukça garip gözüküyordu. Bu yüzden Bay Cooper dudak büzüştürdü. "Daha önce böyle bir şeyle karşılaşmamıştım."
"Peki neden bir bardak su?" dedi Bay Cooper kafasını kaşırken.
"Su değil." diye ekledi Mike.
"Bir saniye Mike. Düşünmeye çalışıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmiş Gelecek Arasında
Science FictionAma bazen de aydınlık karanlığa, karanlık da aydınlığa dönüşebiliyor 2106 Geçmişteki savaşta kazanan yoktu, kaybedilen ise sadece insanlıktı. Nükleer savaşın getirdiği yıkım birçok insanın ölümüne, diğer çoğunluğun ise hastalık kapmasına neden olmu...