Trenin kirli penceresinden akıp giden yolların doğadaki değişimini izliyorum. Şehrin her bir yanını kaplayan binalar yavaş yavaş seyrekleşiyor ve çıplak topraklardan yeşile doğru eviriliyor. Çevreye yaptığımız işkence şerit gibi gözümün önünden geçerken daha fazla kızıyorum insanlara. Zarar vermeden yaşamak yerine doğayla sürekli kavga halindeyiz. Halbuki onun kaybı, bizim her zerimizden akıp gidiyor, farkına varamıyoruz. Umudumu taze tutan ise karşımda annesiyle birlikte oturan kızıl saçlı minik kız gibi daha nice çocuğun gülümsemesi ve kaybolmamasını dilediğim masumiyeti.
Yol boyunca bir şeyler yememem midemi hayli bezdirdiğinden isyanını karnımdaki seslerle duyuruyor. Çantamdan çıkardığım iki tane simidin birini yol arkadaşlarıma uzatıyorum. Tebessümle ikramımı kabul ediyorlar. Kulaklığım takılı olduğu için minik kızın annesinin teşekkür ettiğini ancak dudaklarını okuyarak anlıyorum. Paylaşmak benim hobim desem yanlış bir tanım olmaz. Ne zaman markete ya da pastaneye uğrasam iki tanesine gidiyor elim. Rahatsızlığım arkadaşlık kurmama engel olduğundan insanlarla iletişimimi bu şekilde sağlıyorum. En azından böyle daha huzurlu hissediyorum. Şu an yaklaşmakta olduğum kasabanın havası gibi. Bir lokma daha atarken ağzıma aklıma büyükannemin sözleri geliyor.
'Yıllar önce heyecan, koşturmaca, telaş burayı terk etmiş geriye sadece valizine sığmayan huzuru bırakmış.'
Evenness Kasabası. Huzurun adresi.
Ben yolları seyre dalmışken vardığımın sinyali olan düdük çalmaya başlıyor. Eşyalarımı önceden yolladığım için büyük sırt çantamı alıp ayaklanıyorum. Bana tebessümle el sallayan minik yol arkadaşıma ben de aynı muhabbetle karşılık veriyorum. İndiğimde serin hava yüzümü okşuyor. Gözlerimi kapatıp havayı ciğerlerime dolduruyorum sanki son nefesimmişçesine. Kulaklıklarımı çıkartıp özlemini çektiğim yeri incelemeye başlıyorum. Bilincim daha oturmadığı zamanlar ailemi kaybedip buraya geldiğimde yeşil bir deniz tabirimin hala geçerli olduğunu görmek beni gülümsetiyor. Ayakkabılarımı çıkartıp çimlerin içine daldığımda karşımda el sallayan Brad' i fark ediyorum. Gelme dememe aldırmaması beni mutlu ettiği kadar ne kadar iyi tanıdığını gösteriyor. Ayakkabılarımı elime alıp koşarak yanına gidiyorum, çiğ damlalarının ayağımda bıraktığı serinlik hissiyle. Onun da büyük adımlar atarak harekete geçmesiyle ortada buluşuyor ve kocaman sarılıyoruz.
'Alissa'
Adımı söylemesi, gök mavisi bulutsu kümelerin gözümün önünde bir gösteri sunmasını sağlıyor. Onun ses renginin naifliği yanında kendimi bütün yolculuğa rağmen dinlenmiş hissediyorum. Toprak kokusunun benim yağmurumla yıkanması gerekiyormuş gibi yaşlar süzülüyor yanaklarımdan.
'Seni, büyükannemi, bu köyü çok özledim Brad.'
Dudaklarını saçlarımın üstünde hissediyorum.
'Şşşş, sakin ol. Artık buradasın. Ben de seni çok özledim.'
Ağlama seansım bittiğinde biraz uzaklaşarak kızarmış gözlerimle uzun zamandır görmediğim arkadaşımı inceliyorum. Kıvırcık saçlarını uzatıp sakal bırakması, tatlılığından bir şey kaybettirmemiş gözüküyor. Saçının rengiyle uyumlu küçük kahverengi gözleri ise muziplikle parlıyor.
'İncelemen bittiyse Bayan Evelyne' i bekletmeyelim daha fazla. Kaç gündür seni sayıklıyor.'
Haklısın dercesine başımı sallıyorum. Sırtımdaki çantayı alan Brad elini omzuma atıyor ve ilerlemeye başlıyoruz. Bu hareketine kızdığımı bilmesine rağmen yapmaktan çekinmiyor. 1.83' lük boyu benim 1.65' lik boyumla dalga geçiyormuş gibi hissediyorum. Özlemimden bu defa sesimi çıkarmıyorum.
'O nasıl? Bir rahatsızlığı yok değil mi?'
'Seni özlemek dışında mı?'
Gülümsüyorum sözlerine.
'Beni özlemek dışında?'
Düşünürmüş gibi yukarı kaldırdığı bakışlarına sinirlenip omzuna yalandan bir yumruk atıyorum.
'Kızma hemen. Çok iyi. Bahçesiyle ilgilenmeye devam edecek kadar.'
Derin bir oh çekiyorum. Büyükannem ve onun çiçeklerle donattığı bahçesi. Görüntüsü aklıma düşünce kokularını aldığımı hissediyorum. Renk renk güller begonviller, menekşeler... Görüşmediğimiz zamanların bütün gereksiz ayrıntılarından bahsettikten sonra ciddi konulara giriş yapıyor Brad.
'Doktorun verdiği hapları kullanıyor musun?'
Kullanmadığımı bilmesine rağmen sırf beni rahatsız etmek için sormasına sinirleniyorum.
'Bunu defalarca konuştuk Brad. İnsanlardan uzak olmak beni rahatsız etmiyor. O haplar beynimi, içi su dolu bir balona çeviriyor ve düşüncelerimi uyuşturuyor. Anlaman gerekiyor. Hem senin mavi sesini görmek beni mutlu ediyor.'
'Endişeleniyorum. Rahatsız...'
Sözünü kesiyorum.
'Biliyorum. Ama lütfen. Yapma Brad. Söz veriyorum. Hayatımı dayanılmaz kıldığını hissettiğimde kullanacağım.'
Beni ikna edemeyeceğinin çaresizliğiyle başını sallıyor. İyi olmamı istediğini biliyorum ve nöbetlerimin şiddetli geçmesinin onu ne kadar korkuttuğunu. Fakat bununla yaşamayı öğreneli uzun zaman oluyor. Ayrıca kötü özelliklerinin yanında avantajları olduğunu da göz ardı edemem.
'Bu meseleyi şimdilik kapatıyorum. Sadece şimdilik.'
Minnetle başımı göğsüne yaslıyorum.
Göle doğru yaklaştıkça uzun zamandır ruhuma uğramayan hislerle doluyorum. Çocukluk anılarım gözlerimin önünde bir gösteri sunuyor. Uçurtma uçuran, top oynayan, gölde yüzen bir düzine çocuk. Büyükannemin beklediğini bilmeme rağmen Brad' i göle doğru çekme isteğime karşı koyamıyorum.
'Bir beş dakika seyredelim. Orada böylesini bulamıyorum.'
Tamam dercesine başını sallıyor. Sabah vaktinin verdiği serinlik iliklerime kadar ferahlatırken su sesleri yemek sonrası gelen tatlı misali tamamlıyor atmosferi. Kıyıya vardığımızda bütün coşkum havası kaçmış balon gibi sönüyor ve etrafa endişe verici bir enerji yaymaya başlıyor. Gördüklerimi yersiz çıkarmak için gözlerimi kısarak tekrar bakıyorum. Bedenimi taşımaya mecali kalmayan ayaklarım yere yığılmama neden olurken Brad telaşla yanıma çöküyor. Gözlerimin odağını takip edince gördükleriyle kalakalıyor. Gölün üzerinde yüzen cesedin Evenness Kasabasına karabulut gibi çökeceği kimsenin aklına gelmiyor o an.
BÖLÜM SONU
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evenness Kasabası
Mystery / Thriller'Yıllar önce heyecan, koşturmaca, telaş burayı terk etmiş geriye sadece valizine sığmayan huzuru bırakmış.' denilen bir kasabanın, ölümün sisiyle griye bulanmasının hikayesi.