Evan' ın bütün ısrarlarına rağmen tek başıma geliyorum çocukluğumun geçtiği eve. Yemyeşil bahçede kendini belli eden kırmızılıkların hala solmamış olması beni sinirlendiriyor.
'Siz niye acı çekmiyorsunuz? Sizinle ilgilenen kişi artık yok yanınızda. Kurumanız gerekmiyor mu?'
Gözyaşlarım son zamanlar görev edindikleri akma işlemine başlarken hıçkırıklar eşliğinde bulunduğum yere çöküyorum. Çiçeklere çıkışmamın normal olmadığını biliyorum. Fakat elimden daha farklı davranmak gelmiyor. Ne duygularımı boşaltabiliyorum ne de içimdeki anlamsızlığı doldurabiliyorum. Ağlamakta bağırmakta merhem olmuyor yarama. Biraz sakinleşince kaderimi kabullenerek ortadaki ağacın dalından sarkan salıncağa oturuyorum.
Rüzgarın yüzüme fırçasını sürmesi dışında hiçbir şeye kafa yormadan sallanmam, güneşin batışıyla birlikte farkındalığa bırakıyor kendini. Evan' ın söylediklerini düşünüyorum. Varlığından bile haberimin olmadığı öfkem gün yüzüne çıkıyor. Ne olursa olsun bu işin peşini bırakmayacağım!
Eskiden yuvamız şimdi ise dört duvar olan eve adımımı atmamla aşina olduğum kokuyu duyumsuyorum. Büyük annemin esansına karışan kitap ve tarif edemediğim eskiliğin verdiği koku.
Yeterince oyalandığım düşünülürse bir de nostaljinin kollarına kapılıp vakit kaybetmemek adına harekete geçiyorum. Evan' la konuştuğumuz üzere büyükannemi kimin, neden öldürmek istediğine dair araştırma yapmak için odasına çıkıyorum. Dava dosyası işini kendi halledeceğini söylediğinden bana başka iş kalmıyor zaten. Olay yerine gidip inceleme yapmayı aklımın bir köşesine mühürlemeyi unutmuyorum.
Kapıdan içeri girdiğimde petrol mavisinin üzerine açık pembe güllerin serpiştirildiği duvar kağıdı her zamanki gibi gözüme takılıyor. Yatağın yanındaki komidine yönelip içindekileri incelemeye başlıyorum. Yaklaşık bir saatin sonunda elde ettiğim sadece mavi bir dosya olunca hayal kırıklığına uğruyorum. Yine de merakla baktığım sayfalardan bir şey anlamıyorum ve aşağıda bıraktığım çantamdan laptobumu alıyorum. Eski olmasına rağmen konforlu, bahçeye bakan karşılıklı koltuktan sağdakine oturuyorum. Ekranın ışığı ağlamaktan harap olmuş gözlerime deyince acıtsa da kelimeleri giriyorum arama motoruna. Hayretle yazan yazılara bakarken kalbim hızla çarpıyor.
'Alissa?'
Brad' in sesi kulaklarıma ulaştığında hemen bilgisayarı kapatıp önümdeki katlanabilir masaya koyuyorum. Amaçsızca dışarıya çevirdiğim bakışlarım oldukça sakin. Kalbim ise yaklaşan her adımla ritmini artıyor. Tek dostumdan bir şey gizlemek vicdanıma bir yük olarak binerken hemen yüzleşecek olmak beni daha çok geriyor. Buna rağmen sırf amacımdan vazgeçirmesini istemediğim için ona söylememekte kararlıyım.
'Eve geçerken bana haber verirsin sanıyordum.'
Karşımdaki koltuğa otururken bakışlarımı yüzüne çeviriyorum. Fakat o dışarıdaki ağaca bakıyor. Dudaklarının kenarının hafif oynamasıyla çocukluğumuzu hatırladığını anlıyorum.
/'Büyükanne ben burada uyuyayım noluuuurrrrr.'
Beni koparıp almasınlar diye koala gibi sarılmaya devam ediyorum ağaca.
'Alissa, hayatım. Yarın yine çıkarsın. Hadi aşağı in tatlım.'
Bir ağaçların arasında görünen yıldızlara bir de aşağıda beni ikna etmeye çalışan büyükanneme bakıyorum. Bu güzellikten kopmayı hiç istemediğime karar vererek olumsuz anlamda başımı sallıyorum.
'Ben indiririm onu Bayan Evelyn.'
Kaşlarımı çatarak nereden geldiğini anlamadığım Brad' e çeviriyorum yüzümü. Ağaca tırmandığını görünce kaçacak yer arıyorum. O yaklaştıkça ben daha yukarıları çıkmaya başlıyorum. Dolunay sayesinde görünen dallar düşmememi sağlıyor.
'Brad, oğlum dikkat edin, düşmeyin. Sen de inat etme Alissa. Yüreğime indireceksiniz.'
Büyükannemin çağrılarına kulak asmadan ilerlemeye devam ediyoruz. Ta ki ağacın bizi taşıyamayacağı noktaya gelene kadar.
'Alissa bir fikrim var.'
Çok yukarılarda olsak da temkinli konuşmasının sebebini merak ederek yanına yaklaşıyorum.
'Neymiş o?'
Dallardan birine kuruluyor ve gökyüzüne çeviriyor bakışlarını. Ben de onu taklit ediyorum.
'Her gece büyükannen uyuduktan sonra seni buraya kaçırırım. Onu endişelendirmekten vazgeç. Her gece bu seremoniyi çekiyor.'
Büyükçe laflarına somurtuyorum.
'Soremoni de neymiş?'
Kahkahası ulaşıyor kulaklarıma. Bense aynı suratla ona bakmakta ısrarcıyım.
'Soremoni değil seremoni. Geçen bir kitapta okumuştum. Tören mi neymiş? Hoşuma gitti kullanayım dedim. Sen teklifime cevap ver.'
Söyledikleri gülümsetirken büyükannemin bağırması dalların arasından süzülerek bize geliyor.
'Birdiler iki oldular. Hadi üzmeyin beni.'
Fısıldayarak 'Tamam.' Diyorum.
Brad önden inerken peşinden ilerlemeye başlıyorum.
'Geliyoruz büyükanne.'/
'Bu gece de beni kaçırır mısın?'
Gözlerime öyle bir bakıyor ki içimdekileri görmesinden korkarak başka odaklar arıyorum.
'Sormayacağım. Daha iyi olduğunu görmek bana yetiyor.'
Başımı eğiyorum suç işlemiş küçük çocuklar gibi. Ellerimle oynamaktan başka yapacak bir şey bulamıyorum. Ne diyecek sözüm ne de bakacak yüzüm var.
'Utanman ya da suçluluk hissetmen için söylemedim. Ne olursa olsun yanında olduğumu bil.'
Biliyorum. Bildiğimi biliyor. Konuşmuyoruz bir süre. Sadece geçen giden anıların bıraktığı eşsiz hislerle oyalıyoruz zamanı. Sanki bir yerden büyükannem çıkacak ve bize hazırladığı ıhlamuru koyacak önümüze. Öylesine imkansız. Öylesine özlem dolu.
'Çocuklar özledi seni. Hala görüşmeyecek misin?'
Unuttuğum bir toplantı aklıma düşmüşçesine irkiliyorum.
'Çok oldu değil mi? Yine de kendimi iyi hissetmiyorum. Onların keyfini kaçırmak istemem.'
Kucağımdaki ellerime uzanıyor elleri.
'Öyle olmadığını söylememe gerek yok sanırım. Biraz değişiklik iyi gelecektir. Yarın akşam 9, Flamme' de.'
Ayağa kalkıp kapıya yöneldiğinde arkasından sesleniyorum.
'Söz vermiyorummm.'
Yüzünü çevirmeden bana el sallamakla yetiniyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evenness Kasabası
Mystery / Thriller'Yıllar önce heyecan, koşturmaca, telaş burayı terk etmiş geriye sadece valizine sığmayan huzuru bırakmış.' denilen bir kasabanın, ölümün sisiyle griye bulanmasının hikayesi.