Elimi hararetle sallıyorum görmesi için. Çitlerin ardındaki beni fark etmesi uzun sürmüyor. Atları bırakıp hızlı adımlarla yanıma yaklaşıyor. Sağ elinden destek alarak kolaylıkla atlıyor çiti.
‘Bu kadar çabuk mu özledin beni?’
Tebessümünün gözlerinin kenarını olağan bir şekilde kırıştırmasını imrenerek izliyorum. Çünkü ben gözlerime ulaşacak kadar mutlu olamıyorum artık ve bu bana mucizevi geliyor.
‘Shalinda seni çok fazla övüyor galiba? Yoksa bu kadar ego senlik değil.’
Bakışları uzaklara dalıyor, sevgiyle karışık bir hüzünle.
‘Çok özledim Alissa. Burada işlerim olmasa atlayıp gideceğim.’
Söylediklerimi görmezden gelerek kurduğu cümle vefama bir darbe vuruyor.
‘O nasıl?’
Gözleri can alıcı bir ışıldamayla aydınlanıyor. Sesi ise… Gök mavisi rengi, güneş doğmuşçasına turuncuya boyanıyor.
‘Her zamanki canlılığıyla etrafa neşe saçıyor. Fakat endişeli. Senin için. Aramak istediğinde hazır hissetmediğini söyleyerek geri çevirdim.’
Brad gibi kıvırcık saçlara sahip Shalinda gözümün önüne geliyor. Beyaz tenine özenle yerleştirilmiş çilleri ve minyon yapısıyla oldukça tatlı bir kız. Benim aksime gülücüklerini dağıtmaktan çekinmiyor.
‘Teşekkürler Brad. En kısa zamanda arayacağım. İnan o kadar doluyum ki her şey aklımdan çıkıyor.’
Anlayışla kafasını sallıyor ve saçlarımı karıştırıyor.
‘Biliyorum, o da biliyor o yüzden dert etme. Sen neden gelmiştin?’
Bozduğu saçlarımı düzeltmeye çalışırken konuşuyorum.
‘Yürüyüş yapıyordum. Hem seni görmek hem de bir şey sormak istedim.’
Sorarcasına bakıyor. Kaşlarını çattığının farkında olmadığını tahmin edebiliyorum.
‘Ben bugün…’
Cümlemi tamamlayamadan yine o ses beynimin içine giriyor. Bu sefer tedbirli olduğum için kulaklığımı takıyorum. Sadece anlık bir baş ağrısıyla kurtuluyorum.
‘İşinin başında olduğunu sanıyordum Bay Delson.’
Ses rengini görememe rağmen dudaklarını okuyarak bile sözcüklerinin ne kadar sert olduğunu anlayabiliyorum. Brad işareti almışçasına yanımdan uzaklaşıyor. Bakışları kusura bakma diyerek baksa da asıl kusurun bende olduğunu biliyorum.
‘Brad arkadaşınız galiba. İş saatleri içerisinde buraya gelmeseniz daha iyi olur diye düşünüyorum.’
Haklı olduğunu bilsem de laflarından taşan özgüven sinirime dokunuyor. Buz kütlesini andıran gözleri ruhunu yansıtıyor adeta. Kendimi zorlukla sakinleştirerek cevap veriyorum.
‘Bir daha olmamasına dikkat edeceğim.’
Karşımdakinin bir şey demesini beklemeden arkamı dönerek uzaklaşıyorum.
Akşam Bayan Penny’ nin dükkanında yemek yerken sinirlerime hakim olamayarak konuşuyorum.
‘Hep böylesine sert mi? Yaydığı enerjinin renginden belli aslında.’
Ağzımdan tükürükler saçarak konuştuğumu, Brad’ in yüzünü masadaki peçeteyle silmesinden anlıyorum.
‘Kusura bakma Brad.’
Gülerek elini önemli değil dercesine sallıyor. Bayan Penny tavuklu panelerimizi önümüze koyarken kısa süreli bir sessizlik oluyor aramızda.
‘Afiyet olsun çocuklar.’
Teşekkürlerimizi iletiyoruz küçük hoş bir sohbetle. Yanımızdan ayrıldığında kaldığımızdan yerden devam ediyoruz.
‘Aslında sandığının aksine çok kaba değildir Bay Raphael. Sadece iş konusunda biraz titiz.’
Homurdanıyorum laflarına.
‘Brad şimdi kız arkadaşım olsa direk beni destekler ve Bay Rapheal mi her neyse ona benimle birlikte söverdi.’
Eğlenircesine yemeğinden bir parça koparıyor ve ağzına götürmeden lafını konduruyor.
‘Kızların çok da mantıklı olmadığını hepimiz biliyoruz.’
Suratım şekilden şekle giriyor. Tarif edemeyecek kadar çirkin ve sinirli gözüktüğümü tahmin edebiliyorum.
‘Birincisi hepimizden kastın kim? İkincisi böyle bir genelleme yapman çok yanlış. Feminist damarlarımı kabartıyorsun. Üçüncüsü bu söylediklerini Shalinda’ nın duyması beni çok mutlu edecek.’
Bugün çok fazla güldüğünü göz ardı edemeyerek konuşmasına odaklanıyorum.
‘Birincisi seninle eskisi gibi tartışıyor olmak güzel. İkincisi feminist olduğunu bilmiyordum. Üçüncüsü en yakın arkadaşını böylesine kolay satamazsın.’
Kıvırcık saçlarını karıştırma isteğime karşı koyamayarak elimi uzatıyorum. Kendini geri çekiyor hemen.
‘Yaşlanıyorum Bayan Alissa. Saçlarım dökülüyor artık. Yemeğe dökülmesini istemeyiz. Sen de ye yemeğini. Uzun zamandır konuşmamanın acısını çıkartsan da bir yandan yemelisin.’
Ağzıma yemekleri tıkmaya başlıyor. Fırsat bulduğum aralıkta konuşuyorum.
‘Senin saçların dökülse dahi o ormana bir şey olmaz merak etme.’
‘Yaşlanmama itiraz etmiyorsun yani.’
Sorarcasına bakışlarına cevap veremeden ki bugün sürekli cümlelerimin bölündüğünü hissediyorum, Evan yanımıza geliyor.
‘Oturabilir miyim?’
Kafamı sallıyorum yalnızca. Brad tamam dese de benden tepki beklemesine içten içe mutlu oluyorum Ona kızmamın doğru olmadığını ve büyükannem böyle istediği için söylemediğini biliyorum. Fakat insan canı yandığı zaman suçlayacak birilerini arıyor daima.
Brad’ te biliyor muhtemelen. Yine de ona sormaya cesaret edemiyorum. Daha fazla canımın yanmasını istemiyorum. Çünkü sevdiklerimin benden bir şeyler gizlemesine katlanamıyorum.
Gün sonunda aramızdaki buzları eritiyoruz ve yarın dosya hakkında konuşmak üzere sözleşiyoruz. Tabi bunu Brad’ ten ayrıldıktan sonra yapıyoruz.
Kafamı yastığa koyduğumda çakmak aklıma geliyor ve sandalyenin üzerine bıraktığım eşofmanımın cebinden çıkarıyorum. Tekrar yatağa döndüğümde dışarıdan gelen sarı loş ışıkta parlayan harflere bakıyorum.
‘Brad’ e sormamam iyi oldu galiba. Yoksa sorgusundan kolay kolay kurtulamazdım. Adam farkında olmadan iyilik yapmış.’
Yarın Evan’ a sormayı düşünerek uykuya dalıyorum.
///
‘Geceleri uyuyamıyorum düşünmekten. Yanlış yapıyoruz. O kadını susturabilirdik. Öldürmek şart değildi?’
Adam sinirle saçlarının arasından geçiriyor elini.
‘Böyle olması daha iyi oldu inan. Bir taşla iki kuş vuracağız, düşünme artık ben halledeceğim her şeyi.’
Kadının gözyaşlarına daha fazla dayanamayan adam kollarının arasına çekiyor onu. Hıçkırıkları eşliğinde konuşması dişlerini sıkmasına neden oluyor.
‘Biz ne ara bu kadar kötü olduk anlayamıyorum.’
Adam teselli etmek isteyerek saçlarını okşuyor kadının ve güçlükle konuşuyor.
‘Hayat oldukça acımasız. Bizim de acımasız olmaktan başka çaremiz yok.’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evenness Kasabası
Mystère / Thriller'Yıllar önce heyecan, koşturmaca, telaş burayı terk etmiş geriye sadece valizine sığmayan huzuru bırakmış.' denilen bir kasabanın, ölümün sisiyle griye bulanmasının hikayesi.