Sabahın erken saatleri buluşma yerine geldiğimde kuş sesleriyle boş park karşılıyor beni. Serçe ve guguk kuşu zihnimi pembe ve beyaz renklere boyuyor. Hep bir arada oldukları için ayırtına varamıyorum. Anın tadını çıkarırken ayak sesi flash gibi patlıyor zihnimde. Kafam işaret almışçasına oraya dönüyor. Bay Raphael ve kızıyla karşılaşmayı beklemediğimden şaşırıyorum. Fakat beni şoka eden o buz gibi mavi gözlerin sıcaklıkla parlaması. Dudaklarının kıvrımını saymıyorum bile.
Gözüm yanındaki küçük kıza kayıyor. Brad’ in söylediklerini düşünüyorum. Cidden söylediği kadar tatlı bir kız. Benimkinden daha açık sarı kıvırcık saçları, babası gibi olan gözleriyle oldukça dikkat çekici ve asil. Heyecanla babasının anlattıklarını dinliyor. Tahminimce dört yaşlarında. Konuşamadığı aklıma düşünce görüşüm istemsizce bulanıklaşıyor. Biraz daha yaklaştıklarında kulaklıklarımı takıyorum.
Umursamazca göle diktiğim bakışlarım önümden geçerek bana baş selamı veren Bay Raphael’ le kesintiye uğruyor. Dünkü soğukluğundan sonra tepki vermemeyi düşünsem de kızının hatırına kafamı sallıyorum. Onlar neşeyle uzaklaşırken Evan da nihayet geliyor. Koşturduğunu düşünüyorum alnındaki ter damlacıklarından.
‘Kusura bakma, yeni aldığım eleman geç kalınca dükkanı bırakamadım. Yoksa biliyorsun geç kalmaya tahammülüm yok.’
Başımla yanımı işaret ediyorum ve ekliyorum.
‘Önemli değil. Çok beklemedim.’
O otururken kulaklıklarımı çıkarıyorum. Cebimdeki çakmağa uzanıp eline bırakıyorum ve direk lafa girmekten çekinmiyorum.
‘Bunu gölün orayı incelemeye gittiğimde buldum. Büyükannemi çıkarttığımız yerde toprağa yarı gömülü haldeydi. Kimin olduğu hakkında bir fikrin var mı?’
Lacivert çakmağı elinde evirip çeviriyor ve harfleri görünce duraksıyor. Düşünceli bir şekilde alnını kırıştırıyor.
‘Bunlar bir ismin baş harflerine benziyor…’
Birkaç dakikadan sonra gözbebekleri hafif irileşiyor ve devam ediyor.
‘Biliyorsun bizim köyde iki isimli insan yok ve buradaki harflere bakılırsa sadece birine ait olabilir.’
Kaşlarımı çatarak sözlerinin nereye varacağını merakla bekliyorum.
‘Riccardo Marcia Raphael.’
Raphael soyadı zihnimde yankılanırken beynimden vurulmuşa dönüyorum.
‘Büyük arazinin yeni sahibinden mi bahsediyorsun?’
Anlamaya çalışırcasına yüzüme bakıyor.
‘Biliyor muydun?’
Derin bir soluğu havaya karıştırdıktan sonra konuşuyorum.
‘Çocuklarla buluştuğumuzda, kafeye gelmişlerdi. Brad orada çalıştığından, birkaç şey söyledi hakkında. Fakat tam adını bilmiyordum.’
Beynim her saniye yeni bir düşünceye gebe olunca yerimde daha fazla oturamıyorum. Ayağa kalkıp bankın önünde bir ileri bir geri yürümeye başlıyorum.
‘Bütün dosyaya göz attığımda vardığım tek sonuç katilin büyükannemi tanımadığıydı. Polisler erkek olduğunu düşünüyor. Sanki bütün şüpheler onu gösteriyor gibi. Önyargıyla yaklaşmaktan korkuyorum Evan.’
Daha yeni fark ettiğim gerçekle küçük bir aydınlama yaşıyorum.
‘Evan ifadende büyükannemi sık sık çocukların ziyaret ettiğini söylemiştin. Bay Raphael’ in kızı da bu çocukların arasında mıydı?’
Evan ayağa kalkıyor ve omuzlarımı tutuyor.
‘Nereye varmaya çalışıyorsun?’
Ellerinden kurtuluyorum ve tekrardan adımlarımı atıyorum.
‘Bilmiyorum. Sadece… Eğer aralarındaysa büyükannemle az çok bir iletişimleri olması gerekiyor. Ya da anlaşmazlık… Gerçekten bilemiyorum. Oldukça şüpheli gözüküyor.’
Evan kararsız bir şekilde dudaklarını birbirine bastırıyor. Kaşlarını kaldırıyor. Kafasında tarttığı düşünceleri an be an mimiklerine yansıyor. Nihayet bir sonuca vardığını, konuşmak için aralanan ağzından anlıyorum.
‘Denemeye değer Alissa. Biraz yaklaşmaya çalış aileye. Elbet bir şeyler çıkacaktır.’
Kafamı toparlamaya çalışıyorum.
‘Ama nasıl? Oldukça gizemliler. Adamın ise sert bir mizacı var.’
Park yavaş yavaş ıssızlığını kaybederken sessiz konuşmaya özen gösteriyoruz.
‘Brad orada çalışmıyor mu? Elbet bir yolu bulunur.’
Bunun üzerine biraz kritik yaptıktan sonra ayrılıyoruz, ekstra bir kafa karışıklığıyla.
///
‘Nasılsın Shalinda?’
Bahçemizdeki salıncakta aheste aheste sallanırken Shalinda’ nın durgun bir denizi andıran bal rengi sesi duyuluyor.
‘Ahh Alissa. Sesini duymak güzel. Yanına gelebilmeyi çok isterdim inan. Başın sağ olsun. Dikkat ediyorsun değil mi kendine? Seni bitkin halde görmeye dayanamam güçlü kız.’
Ardı arkası kesilmeyecek gibi görünen cümleleri insanı boğmak yerine huzur veriyor. Samimiyeti hiçbir şeyle kirletilemeyecek kadar masum.
‘Çok teşekkürler Shalinda. Kusura bakma arayamadım seni. Çok mahcubum bu yüzden. İyiyim merak etme. Hatta seninle konuşmayı niye bu kadar erteledim bilmiyorum. Sesini duyan biri kötü olsa bile iyi olur.’
Kısa cümlelerim onun sıcaklığıyla genleşip uzuyor sanki.
‘Berbat başlayan bir günden sonra bu sözlerinin bana ne kadar iyi geldiğini anlatamam Alissa. Brad sana iyi bakıyordur umarım. Eğer yanlış bir hareketi varsa söyle kulağını çekeyim. Sevgilim filan dinlemem biliyorsun değil mi?’
Yüzümdeki tebessümün genişlemesine izin veriyorum. Brad’ in kulağını çeken Shalinda görüntüsü oldukça komik geliyor.
‘Merak etme benden daha iyi bakıyor bana. Seni çok özledi, ne zaman geliyorsun? Huysuzlanmaya başladı artık.’
Bakışlarının hülyalı hülyalı baktığını tahmin edebiliyorum. Brad’ le birbirlerinin aynası olan mimiklerinden.
‘Ben de çok özledim. Daha fazla dayanabileceğimi zannetmiyorum ama üç hafta daha buralardayım. Umarım özlemden kafayı yemem.'
Bir süre daha konuştuktan sonra telefonu kapatıyoruz.
‘Şanslı çocuk gül gibi kızı kaptı resmen. Bundan önceki hayatında çok önemli birini kurtarmış olmalı.’
Arkamdan gelen ses ürkütüyor beni.
‘Kimmiş o önceki hayatında önemli birini kurtarmış olan?’
Sinirle bakıyorum Brad’ e.
‘Sinsi sinsi yaklaşmasana. Hadi salla beni.’
Sorusuna cevap alamamanın huysuzluğuyla sallamaya başlıyor.
‘Erken çıkmışsın. Suratsız patronun nasıl bıraktı seni erkenden?’
Kısık bir kahkaha dökülüyor dudaklarından.
‘Benim patronumla alıp veremediğiniz ne Bayan Fern? Bu huysuzluğunuza cidden anlam veremiyorum.’
Midem bulanmaya başlayınca ayaklarımı yere sürterek duraklatmaya çalışıyorum salıncağı.
‘Benim bir alıp veremediğim yok ama onun herkesle alıp veremediği var gibi.’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evenness Kasabası
Misterio / Suspenso'Yıllar önce heyecan, koşturmaca, telaş burayı terk etmiş geriye sadece valizine sığmayan huzuru bırakmış.' denilen bir kasabanın, ölümün sisiyle griye bulanmasının hikayesi.