Düşüncelerimden fırlayan her ok çıkmaz sokağın duvarlarına saplanıyor. Delik deşik olmasına rağmen yıkılmaktan çok uzak.
Bir kitap değil hayatım ya da bir film. Öyle olsaydı dört yüz elli küsur sayfa sonra her şey açığa çıkıyor olurdu. Ya da bir buçuk saat sonra her şey biterdi. Fakat ben sürekli en ağır darbelere maruz kalıyorum. Görünürde gülüyorum, ruhum ise işkencelere onur misafiriymiş gibi davranıyor. Umuduma ekilen her tohum koyu mürekkeplerle boyanıyor. Son yazısını göremiyorum. Ve her pes edişimde nefes almaya devam ediyorum. En çok da bu koyuyor.Üzerime düşen gölgeyle gökyüzündeki bulut kümeleri ruhumdaki savaşın şeklini almayı bırakıyor. Gözlerimi ayırıyorum ve davetsiz misafirime bakıyorum.
'Ne yapıyorsun burada?'
Carina' nın minik parmaklarının ahesteliği öyle kafamı meşgul ediyor ki ilk başta anlayamıyorum ne söylediğini.
'Alissa? İyi misin?'
Uzandığım yerden doğrularak elini tutuyorum.
'İyiyim tabi ki. Sen ne yapıyorsun burada? Yalnız başına gelmen çok tehlikeli. Nasıl buldun beni?'
Eliyle arkasını işaret ediyor. Bakıcısını gördüğümde 'Sorun yok. Ben ilgilenirim bundan sonra.' diyorum ve yavaş adımlarla uzaklaşmasını seyrediyorum. Carina' ya döndüğümde anlatmaya başlıyor.
'Babam burada değil. O kadının da çok umursadığını zannetmiyorum. Brad' e nereye gidebileceğini sorduk ve Melissa' da beni buraya getirdi.'
Carina' nın fiziksel olarak küçük lakin bütün dünyayı içine alacak kadar geniş yüreğini açmak oldukça zorluyor beni. Samimiyetle yaklaşıp sabır gösterdiğimde ise sanki kilitli değilmişcesine önüme seriyor ağırlığından ezilmediği tüm duygularını.
Bir ay öncesinde o ilk duvarı kırmam devamını da getiriyor.
...
'Neden öyle söyledin Carina geçen gün?'
Elleri titreyerek bir çocuğa göre fazla olan yaşadıklarını aktarıyor.
'Benim annem yok çünkü ve sen o kadar iyi birisin ki...'
Anlamazca baktığımı fark etmeden beni atların oraya sürüklemesine izin veriyorum.
...
'Valerie ne zaman evinize geldi?'
Bilmiyorum ki dese de ertesi gün cevap veriyor. Benim beş parmağımı kaldırıyor.
'Ben şimdi bu kadarım.'
İkisini kapatıyor sonra.
'O geldiğinde de bu kadarmışım. Babam öyle söyledi.'
...
'Valerie sana kötü davranmıyor değil mi?'
Dudaklarını büzüyor isteksizce.
'Arada bir parmağını doğrultup kızıyor ama ben alıştım artık. Çünkü o her şeye kızıyor.'
...
İnsanları kendimden uzak tuttuğumdan olsa gerek daha önce anaç duygularım olduğunu anlamıyorum. Çocuklar gözümde, sorumluluk gerektiren, hayatı kısıtlayan varlıklardan ibaret. Düşüncelerimin yansıması olarak onların da benden nefret ettiğini varsayıyorum. Fakat bütün gözlem yeteneğime rağmen içlerinde en ufak nefret kırıntısının dahi bulunmayacağını fark etmem yanılgılarımı önüme seriyor. Carina' nın masumiyeti hayata dair umutlarımı canlandırıyor ve kocaman kalbini sarıp sarmalamak, dünyanın bütün kirlerinden korumak istiyorum. Hislerimin dolup taşmasıyla kucaklıyorum miniğimi.
'Öyle söyleme bitanem. Göstermese de eminim Valerie de seni önemsiyordur.'
Bilmiyorum dercesine omuzlarını silkiyor. Onu mutlu etme isteğiyle elimi koluna değdirerek kaçmaya başlıyorum.
'Elim sende.'
///
'Bence bir taşla iki kuş vuralım derken gittikçe batıyoruz farkında mısın?'
Oturduğu tekli koltukta öne doğru eğilip kollarını dizlerine yaslıyor ve başını ellerinin arasına alıyor.
'Düşünüyorum Rie. Gittikçe amacımızdan uzaklaştığımızın farkındayım. Fakat Alissa böyle yaparak bütün planlarımızı mahvediyor. Yeni kanıtlara ihtiyacımız var.'
Adamın önüne gelip dizleri üzerine çöküyor ve sağ elini çenesine koyarak başını kaldırmasını sağlıyor.
'Bence vazgeçmeliyiz. Daha fazla kötüleşmeden, acı çekmeden bırakmalıyız.'
Hışımla yüzündeki eli ittirerek ayağa fırlıyor.
'Bir şeyler hissediyorsun.'
Dışarıdan bakan biri için normal gözüken cümle, muhatabına çok farklı duygular ifade ediyor: Öfke, iğrenme, suçlama... Rayından çıkmış sözcükler devam vagonlarını göndermekte gecikmiyor.
'Tabi ya. Aşık oldun. Onun bize neler yaşattığını unuttun ve bu...'
Bu derken yüzündeki alaycı gülümseme gittikçe tiksintiye dönüşüyor.
'Bu peri masalına kandın. Bense bir aptal gibi fark edemedim. Sen tam bir korkaksın. Ben elimi kana bulamaktan çekinmiyorum bütün hissettiklerime rağmen. Fakat sen...'
'Yeteerr!' sesi bölüyor konuşmasını.
'Ben ne? Ben ne? Söylesene. Ona aşık olduğumu mu sanıyorsun? Her gün yüzüne bakmak nasıl bir işkence haberin var mı? Ama suçlayamıyorum. Artık suçlayamıyorum. Bir masumu öldürerek ondan farkımız kaldı mı? Her şeyi mahvettik. Sence onlar böyle olmamızı ister miydi?'
Sesini biraz daha yumuşatarak devam ediyor.
'Hatanın neresinden dönersek kar. İçindeki iyi şeyler bir bir ölüyor ve ben daha fazla bunu görmek istemiyorum. Amacına ulaştın diyelim. Gerçekleri öğrendiği an senden nefret etmeyecek mi?'
Gözlerindeki alevler bir nebze sönmek yerine daha fazla artıyor.
'Ben iyilik yaptım. Diğer türlü daha acı verici olacaktı. Ve sen ağzını kapalı tuttuğun sürece kimse bir şey öğrenmeyecek.'
İnanamazca bakıyor adamın gözlerine.
'Seni tanıyamıyorum artık. Lütfen böyle yapma. Gidelim buralardan. Kendi hayatımızı kuralım. Birlikte mutlu olalım. Yetmez mi?'
Karşısındaki kişi histerik bir kahkaha krizine tutuluyor.
'Kasabanın havası sana da bulaşmış galiba. Mutluluk mu? Bu saatten sonra onu aramıyorum. Sadece içimdeki ateşi söndürmek istiyorum ve asla vazgeçmeyeceğim. Eğer vazgeçmeye kalkarsan onunla birlikte sen de yanarsın.'
Dizlerinin bağı çözüldüğünde masanın kenarına tutunuyor kadın. Kapının çarpılma sesi ise bütün çabalarını özgürlüğe kavuşturuyor. Yere çökerken gözyaşları da bundan nasibini alarak aşağı yuvarlanıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evenness Kasabası
Mistério / Suspense'Yıllar önce heyecan, koşturmaca, telaş burayı terk etmiş geriye sadece valizine sığmayan huzuru bırakmış.' denilen bir kasabanın, ölümün sisiyle griye bulanmasının hikayesi.