Neden burada olduğumu sorgularken 'Flamme' yazan tabelaya bakıyorum. Camdan göründüğü kadarıyla dekorasyonu oluşturan sarı alev şeklindeki lambalardan ismini alıyor. İçeri girmeye hazırlandığım sırada kolumdan ani bir hareketle çekiştiriliyorum. Olayın idrakine varamadan kafenin ara sokağında buluyorum kendimi. Çığlık atmak için hareket eden ağzım Evan' ın yüzünü görmemle geri kapanıyor ve derin bir nefes çekiyorum ciğerlerime.
'Korkuttun beni.'
Kalbimi ve nefeslerimi sakinleştirmeye çalışırken Evan konuşuyor.
'Kusura bakma. Sadece kimse görmeden sana vermek istedim.'
Elime tutuşturduğu flash belleğe bakıyorum hayretle.
'Bu kadar çabuk mu? Nasıl aldın?'
Kendini beğenmiş ifadeyle omuz silkiyor ve ekliyor:
'Meslek sırrı.'
Minnettarlığımı göstermek için kollarımı boynuna doluyorum. Başını saçlarıma gömdüğünü fark etsem de sesimi çıkaramıyorum. Bu kadarını hak ettiğini düşünüyorum bir nevi. Aklıma şimşek hızıyla düşen şey gözümden bir damla yaş akıtıyor. Biraz gerileyip öğrendiğim gerçeği onunla da paylaşıyorum.
'Büyükannem... Bağırsak kanseriymiş Evan. Bugün hasta dosyasını buldum çekmecede. Ben...'
Hıçkırıklarım boğazıma düğümlenirken konuşamıyorum. Yere eğdiğim bakışlarım onun yüzüne kaydığında gözlerini ele geçiren suçluluktan zaten bildiğini anlıyorum. Nefeslerim sıklaşıyor hemen. Hışımla ittiriyor ve öfkeyle kızardığını bildiğim gözlerle ona bakıyorum
'Ne yani biliyor muydun? Ve bana söylemedin. Hangi hakla böyle bir şey yapabilirsin. Öğrenmek hakkımdı.'
Sakinleştirmek için yaklaştığında geri çekiliyorum.
'Şimdi değil. Sonra konuşalım. Yoksa kalbini kıracağım.'
Arkama bakmadan ilerliyorum, adımlarımın ezberlediği yolda. Kasabanın tek parkına geldiğimde ortadaki göletin kenarına oturuyorum. Etrafı aydınlatan ışıkların suya yansımasını bir süre gözyaşlarımla izliyorum. İlerdeki ağacın tepesinden baykuş sesi çalınıyor kulağıma, doğayı dinlemeye koyuluyorum ardından. Sakinleştiğimi hissettiğimde Brad' i meraklandırmamak adına tekrardan kafeye ilerliyorum. Evan' ın gittiğinden emin olarak.
İçeri girdiğim an ahşap kokusu sarıyor dört yanımı. Bu güzellik çok uzun sürmüyor. Gürültü, şimşek misali patlıyor gözlerimde. Kendimi müziğe kaptırmaya çalışıyorum. Fakat bir hayli zorluyor beni. Nihayet başardığımda çocukların yanına ilerliyorum. Beni görünce sessizleşmeleri mutlu ediyor. Hala yasta olduğumu düşündüklerinden böyle yaptıklarını biliyorum.
Çünkü rahatsızlığımı bilen tek kişi Brad.
Artık Brad.
Herkese baş selamı verdikten sonra mekanı inceliyorum. Dikdörtgen şeklindeki kafede tek taş duvar, karşımdaki minik sahnenin arkasında bulunuyor. Sağımda yer alan koyu yeşil deri koltuklar, dekorasyonla uyumlu ahşap masa ve sandalyelerle tam bir bütünlük oluşturuyor. Solumda ise klasik bir bar tezgahı var. Mekanı sıradanlıktan kurtaran, duvarlarda bulunan sanatçı tabloları ve bin bir çeşit duvar saatleri.
'Mekan çok güzel olmuş Jenny. Bayıldım.'
Hayran bakışları yanındaki kişiye dönüyor. Hoşlandığını anlamamak imkansız. Tepkisine gülümsüyorum.
'Marcus olmasa pek bir şey yapamazdım. Sağol Alissa, beğenmene çok sevindim.'
Birkaç hal hatırdan sonra ortada dönen muhabbetten istemsizce koparak çalan şarkıya eşlik ediyorum beynimde.
'...
Eğer seni gelecekte asla göremeyeceksem
Nasıl gelecekten söz edebilirim ki
Her nereye gidersen
Her nerede olursan
Seni burada bekleyeceğim
Her ne olursa olsun
Ya da nasıl kalbim kırılırsa kırılsın
Seni burada bekleyeceğim
Diyelim ki tüm zamanı geri alalım
Buna rağmen bir şekilde son kez
Gülüşlerini duyuyorum
Göz yaşlarımı tadıyorum
Fakat yanına gelemiyorum
...'
Aşkla ilgisi olmasına rağmen duygu selimi anlatan şarkıyla gözlerim acımaya başlıyor. Fakat ağlamamalıyım. Her şeyin bir sırası var. Geceler sadece bana ait. Bu telkinlerle kendimi dizginlemeyi başarıyorum.
Dünyadan koptuğum bu sırada bana yönelen bakışları hissediyorum. Anlamlandırmaya çalışırken kafenin kapısı açılıyor. Kasabada ilk defa gördüğüm yüzler ilgimi çekiyor. Oldukça uzun boylu, iri olmayan fakat yapılı bir adam yanındaki sarışın güzel bir bayanla içeri giriyor. Oturduklarında fısıldayarak Brad' e dönüyorum.
'Onlar kim? Daha önce hiç görmemiştim.'
Brad umursamaz bir şekilde omuz silkerek konuşuyor.
'Hani batıda geniş satılık bir arazi vardı ya, oranın yeni sahibi. Yanındaki de karısı. Kasabadan oldukça bağımsızlar. O yüzden kimse haklarında en ufak bir şey bilmiyor. Ara sıra çiftliklerine çalışmaya gittiğimde öğrendim ben de. Küçük tatlı mı tatlı bir kızları var, konuşamıyor...'
Konuşamıyor derken öylesine acı çeker gibi söylüyor ki yüreğimi mesken edinen hüzün onun sözleriyle ağırlaşıyor.
'Evlerindeki yatılı bakıcı bakıyor. Görmen lazım Alissa. Öylesine masum ve asil ki.'
Brad' in yüzündeki gülümse çocuklara olan sevgisini anında belli ediyor. İstemsizce çok iyi bir baba olacağını düşünüyorum.
'Bakar mısınız...'
Duyduğum sesle etrafım kapkaranlık oluyor. Ne Jenny' nin müşteriyle konuşan sesi, ne müzik, ne de masadaki gürültü beni o sesten koparabiliyor. Karanlığın içinde gümüşi renkte şimşekler çakıyor ve başıma amansız bir ağrı saplanıyor. Bir an önce susmasını ve beni bu kuyudan çıkarmasını istiyorum. Nihayet ses kesildiğinde karanlık ve şimşek Brad' in sesiyle maviye boyanıyor.
'İyi misin Alissa? İyi bir fikir gibi gelmişti ama yüzün sapsarı oldu. Seni eve bırakayım istersen.'
Brad' in telaşını geri plana atmayı istesem de hala az önceki olayın etkisinden kurtulamıyorum.
'Gidelim.' diyorum yalnızca. O diğerlerine hoşça kal derken hiçbir şeyi ne görüyorum ne de duyuyorum. Zihnimin içine hapsoluyorum sanki. Tam kafeden çıkarken arkamı döndüğüm vakit mavi gözlerle kesişiyor gözlerim ve tüylerim ürperiyor. Bir insanın etkisinin bu kadar fazla olmasına anlam veremiyorum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evenness Kasabası
Mystery / Thriller'Yıllar önce heyecan, koşturmaca, telaş burayı terk etmiş geriye sadece valizine sığmayan huzuru bırakmış.' denilen bir kasabanın, ölümün sisiyle griye bulanmasının hikayesi.