2. Çıplak

414 58 117
                                    

Hayaller ve gerçekler arasında sıkışıp kalmıştım. Sesler duyuyor, kolumdan dürtülüyor ve uyanmaya zorlanıyordum. Aynı zamanda bölük pörçük konuşmalar duyuyordum. Bazen titremekten deli gibi sarsılıyordum, bazen de ölüyü andıracak kadar hareketsiz kalıyordum. Katilim diye adlandırdığım adam rüyalarıma konuk oluyor ve saatler gibi gelen anlarda bedenime dokunup bana türlü işkenceler yapıyordu. Annem hep yanımdaydı. Haydi, doğrul. Sadece bir kabus. Aydınlık gözümü alıyordu ve ortamdaki fazla gürültü başımda şiddetli bir ağrıya sebep oluyordu. Battaniyenin altında boğulacağımı düşünüyordum.

Aydınlık karanlık oldu.

"Uyanmadı mı hala?" Uyandığımda duyduğum ilk şey bu olmuştu. Hala bitkindim ama o tuhaf baygınlık hali geçmişti. En son ne olmuştu hatırlamıyordum fakat şu an uzandığım yatakta bedenimin sahipsiz olmasını diledim.

"Ona biraz zaman ver Fuat. Kötü bir gece geçirmiş belli ki, biraz dinlensin." Aklım karışırken refleks olarak kaşlarımı çatmam bir olmuştu. "Sanırım uyandı." Bu genç bir erkeğin sesiydi. Kalbim hızla çarparken yüzleşmek için gözlerimi araladım. Üzerime eğilen kafalar yüzünden irkilirken, orta yaşlı kadın durumumu anlayıp geri çekildi. Diğerleri de onu takip etti. Her ne kadar tanıdık bir yüz arasam da her biri oldukça yabancıydı. Üstelik saç kesimleri, yüzlerindeki parıltı ve hatta üzerlerindeki garip kıyafetlere kadar oldukça farklı görünüyorlardı. Tuhaftı.

"Buraya gelsin." Dedi bir adam. Karşımda dikilen bir anne ve dört oğul yüzünden gerisini göremiyordum. Her biri yüzüme o kadar dikkatli bakıyordu ki, kendimi rahatsız hissedip bakışlarımı indirmek zorunda kalmıştım.

"Kaç yaşında dersiniz?" dedi aralarından biri. "Ben on sekiz diyorum." Sesi o kadar neşeli çıkmıştı ki, bakışlarımı kaldırıp sonuna kadar gerilmiş dudaklarıyla gülümseyen genç bir adam görmüştüm. Fazla mutluydu.

"Ben on altı diyorum. Şu çocuğun zayıflığına bak." Hemen yanı başındaki ve muhtemelen ağabeyi olan diğer genç, çocuğun başına sert bir şekilde indirdi.

"Görmüyor musun bu oğlanın en azından yirmi yaşında olduğunu? Yüzünü yıkamazsan böyle olur işte." Ne kadar da zalim bir ağabeydi. Yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tutmuştum. Benim yerime kardeşi yüzünü buruşturunca rahatlamıştım.

Aralarından en küçüğü aniden yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Bu çocuk en fazla on beş yaşındaydı. "Yüzünde hiç kıl yok. Bu yaşında köse olmak onun için fazlasıyla zordur." Daha önce hiç konuşmayan bir diğer oğlan, küçüğü kolundan dürttü. "Burada değilmiş gibi konuşma." Onlar kendi aralarında konuşurken hafızam yavaşça geri döndü. Elimi kafama attım. Parmaklarımın arasında ufacık kesilmiş tutamlar gelince kalbimin üzerine ağırlık çöktü.

"Buraya gelsin demedim mi ben?" Evin içinde adamın kükremesi peyda olunca, oğulların hepsi bir köşeye tünedi ve o an önümü görebildim. İleride büyükçe bir masa vardı ve bir adam oturuyordu. Çatık kaşları ve ağır başlı haliyle gözlerini gözlerime dikince ürpermiştim. Hala uzanıyor olduğumdan kendimi rahatsız hissedip doğruldum ve üzerimdeki örtüyü sıkıca kavrarken oturdum.

En son ne olmuştu? Neredeydim? Bana bakan bu erkekler de kim? Ne kadardır uyuyordum? Gece bitiyor muydu, yoksa yeni mi başlıyordu?

"Fuat, istersen oğlanlardan birinin kıyafetini giyinsin. Bu elbiselerle senin divanına oturması yakışık olmaz." Annenin bu sözleri üzerine omuzlarımdaki tonlarca ağırlığı atmış gibi rahatladım.

Vereceği yanıtı merak ederken adama baktım. Başını eğdi ve onaylar şekilde aşağı yukarı salladı. Anne hemen yanıma geldi ve gözlerini kocaman açarken üzerimdeki örtüyü iyice vücuduma sardı. Oldukça şaşırsam da kadına güvenip ayağa kalktım ve sırtımdaki gözleri umursamadan peşinden gidip bir odaya girdim. Kadın hemen ardından kapıyı kapattı.

YILDIZLAR ÖLMEK ZORUNDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin