8. Bölüm: Panik Atak

195 36 56
                                    

Kısmi karanlıkta Karan'ın arkasına sokulmuş bir vaziyette korku dolu gözlerle onlara baktım: Haydutlara. Ellerindeki kalın sopaları cüretkar bir şekilde avuçlarına vuruyor, etle buluşan sopadan çıkan ses bedenimi zangır zangır titretiyordu. Bir anda soluk almak zor gelmeye başladı. Gözlerimin önünde beyaz halkalar uçuştu. Tırnaklarımı Karan'ın koluna geçirdim. Korkuyordum hem de delicesine.

Haydutlardan ikisi çoktan ağaçların arasından çıkmıştı. Fakat bir tanesi daha sonra ortaya çıktı. En irileriydi ve yaklaşık iki metre boylarındaydı. Bize baktı. Yüzündeki sertleşmiş kaslar gevşedi, dudakları iki yana kıvrıldı ve sonunda iğrenç bir şekilde gülümsedi. Midem çalkalandı ve öğürmemek için elimi ağzıma götürmek zorunda kaldım. Göğsüm hızla inip kalkıyordu ama ciğerlerim yeterli nefesi içine alamıyordu.

Ortadaki adam,"Tesadüfe bakın, üzerinde para ödülü olan Barbaros'u elimizi koymuş gibi bulduk. Hem de yanında bir kızla. Güzel bir kızla." dedi  ve üçü birlikte kahkaha attılar. Kalbim göğsümü yarmaya çalışıyor gibi attı. Nefes alışverişlerim hızlandı ve kendimi Karan'a daha da yapışırken buldum. Omzunun üstünden bana kısa bir bakış attı. Sonra sağ eliyle, sol koluna tırnaklarımı geçirdiğim elimi tuttu, güven verir bir şekilde sıktı. 

"Koşabilir misin?" diye sordu Karan sessizce. Dudaklarını okumasaydım anlayabileceğimi sanmıyordum. Sol kolunu kavradım ve belli belirsiz baş salladım.

Ortadaki haydut başıyla bizi işaret edip, "Yakalayın." diye emir verdi ve diğer iki haydut bize doğru gelmeye başladı. Gözlerimde binlerce beyaz halka uçuşuyordu. Karan bana döndü ve göğsüme sert bir şekilde vurup beni itti. Geriye doğru savruldum ve sert zemine düştüm. 

Gözlerimdeki beyaz halkalar çoğaldı ve neredeyse hiçbir şey göremez oldum. Sadece itiş kakış ve küfürler duruyordum. Biri bana doğru koştu ve kolumdan yakalayıp beni ayağa kaldırdı. Acı içinde inledim ama o koşunca tüm gücümü kullanıp koşmaya başladım. Önümü göremiyordum ve nefes almak yeterince zordu. Fakat saçlarım geriye doğru savrulurken kolumu tutan Karan'a güvendim ve sadece koştum. Zaman esnekti ve bu yüzden ne kadar koştuğumuzu anlamak güçtü. Bana göre saatlarce koşmuştuk ama yalnızca bir dakika da olabilirdi. Nefes alamıyordum, bu yetmezmiş gibi tam anlamıyla kör olmuştum. Göğsüm o kadar hızla inip kalkıyordu ki kalp atış seslerim kayboluyordu. Bir ara yere uzandırıldım. 

"Kardelen!" diye haykırdı Karan. Omuzlarımı sarsıyor ve beni kendime getirmeye çalışıyordu. O kadar uyuşmuştu ki her şeyim, bunu yapabileceğimden emin değildim. Göğsümün daha yavaş inip kalktığını fark ettim. Artık ciğerlerim nefessiz kalmıştı ve zangır zangır titremem durmuş gibiydi.

"Kardelen! Kendine gel Kardelen!" Karan... Nasıl kurtulmuştu?

"Kardelen!" Sesi artık çok uzaklardan geliyor gibiydi. Gİdiyor muydu? 

"Kardelen." Bir sarsıntı daha.  "Kardelen. Nefes al." Nefes al...

"Kardelen." Vücudum uyuşmuştu ve artık yavaş yavaş bilincim yerini karanlığa bırakıyordu.

"Köse!" Bu kelime zihnimde yankılandı. Bana bu ismi Hasan vermişti; Ozan bunu duyunca gülümsemişti ve Sinan burun kıvırıp işine dönmüştü. Köse. Kaderiyle Özleşmiş Sağlıklı Erkek.

"Köse, nefes al! Derin nefesler. Evet, evet, evet! Böyle devam et, nefes al. Bir, iki, üç, nefes al." Karan'ın sesi gittikçe yaklaşıyordu. Uyuşan bedenimi hissetmeye başladım. Uzanmıyordum, oturuyordum. 

"Nefes al! Derin nefesler. İçine çek, çek, çek ve yavaşça ver. Aferin, aferin sana kızım." Karan uzun bir süre bunu tekrarladı. Yarı ayık bir halde dediğini yaptım fakat her defasında zorlanıyordum. Sonunda ciğerlerim rahatladı ve kalp atışlarım yavaşladı. Gözlerimi ağır ağır araladım. Gördüğüm ilk şey ağaçlar oldu. Karan arkamda oturmuştu ve beni belimden tutarak destekliyordu. Bunu fark ettiğimde kızarmaya başladığımı hissettim. Sonra ağzıma tuttuğu bez parçasını gördüm. O kadar zaman boyunca ağzıma mı tutmuştu?

YILDIZLAR ÖLMEK ZORUNDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin