Avuçlarımın arasındaki soğuk ve büyük domatesi çevirip inceledim. Kıpkırmızıydı ve bu yüzden fazlasıyla leziz görünüyordu. Domatesi bir sağ elime, bir sol elime bırakırken evin annesinin yanına varıp ona verdim. Bana bakmadan domatesi alıp iyice yıkadı, daha sonra eşit büyüklükte kesmeye başladı.
"Hakan'ın öğrendiğini neden şimdi söylüyorsunuz?" diye sorunca pat diye, omzumun üstünden kek çırpan Selin'e baktım. O da başını kaldırıp bana bakınca gözlerimiz buluşmuştu.
Selin sakince, "Sadece önemli olmadığını düşündük. Diğerlerine söyleme gibi bir düşüncesi yoktu." diyerek açıkladı.
Anne elindeki bıçağı sertçe bırakıp arkasını döndü ve sert bakışlarla ikimize baktı. "Hakan tabii ki söylemez. Tam olarak gerçekleri bilmese de Kardelen'in kız olduğu anlaşılırsa Fuat'ın onu bu evde barındırmayacağını biliyor. Sorun zaten bu değil kızlar! Sorun bunu bana söylememeniz!"
Boğazımı temizleyip ilk kez konuştum. "Hakan'ın beni diğerlerinden uzakta tutarak korumaya çalışacağını tahmin edemedik. Aslında başta bunu pek önemsemedik ama daha sonra çok açık bir şekilde bunu yapmaya devam etti. Bu şekilde davranmasaydı sana söylemememizin pek önemi kalmayacaktı." Bunları söylemiştim çünkü Karan'ın gerçeği bilmesine rağmen annenin bu durumu bilmemesinin önemi olmamıştı.
"Bak, bunu söylemek istemiyorum ama bilmelisin. Senin bu evde oluşun ve bizim bunu bilmemiz Fuat'ın kulağına giderse eğer, hiç iyi şeyler olmayacak. Kimin bildiğini bilmeliyim çünkü bu kadar büyük bir riske senin için girdim. Ve bu sırrı her şeyi bilerek saklamalıyım. Beni anlıyor musun?"
Annenin yakıcı gözlerinin içine bakarken başımı aşağı yukarı salladım. "Şimdi salona git, diğerleri birazdan gelirler, seni mutfakta görmesinler. Ben yemek yaparken mutfagıma erkek sokmam." Derken gülümsedi. "Bilirsin, erkekler kirli elleriyle her şeye dokunurlar."
Gergin bir şekilde gülümserken mutfaktan çıkıp salona girdim. Güneş batarken ev de karanlığa yavaş yavaş gömülüyordu. Pencereden dışarı bakınca yüzlerce insan ve yüzlerce ev sanki gözlerimin önüne düşüyordu. Sıkıntıyla iç çektim. Günlerdir geçmişe gidememiştim ve bu da yetmezmiş gibi Karan'ı da sabah kahvaltısı ve akşam yemekleri dışında neredeyse hiç görmemiştim. İçimden bir ses benden kaçtığını söyleyip beni çıldırtsa da her seferinde bu düşünceyi kovmak adına başımı hızla sağa sola sallıyordum. Bununla birlikte aklıma Hakan'ın sinir bozucu koruyuluğu da geliyordu. Her seferinde beni deli ederek kardeşlerinden ayırıyor, uzaklarda oturtuyor ve 'güvende' tutmaya çalışıyordu. Son üç gündür Karan ile konuşma fırsatı bulduğum her an ortaya çıkıp konuşmamızı engellemeyi başarmıştı.
Zil sesi evin içinde yankılanınca irkilip salonun kapısına baktım. Birkaç dakika sonra Hasan ve Ozan bir şeyler konuşurken odaya girdi. Beni gördüklerinde gülümseyip iki yanıma oturdular.
"İki kadının olduğu evde mahsur kalmak nasıl bir duygu Köse?" diye sordu Ozan. Bir yandan da o her zamanki gülümsemesi yüzündeydi tabii.
Sesimi kalınlaştırmaya özen gösterirken "İdare eder işte." Dedim.
"Bak ne diyeceğim? Sana iş teklif ediyorum. Gün boyu yanımda durup bana çıkma teklifi etme salaklığında bulunan kızlara benim yerime hayır diyeceksin. Karşılığında günü dışarıda geçirme ve istediğin bir şeyi almayı öneriyorum, ne dersin?"
Gözlerimi kırpıştırırken Ozan kolunu üzerimden uzatıp Hasan'ın başına vurdu. "Git kendine başka birini bul. Köse zaten istediği zaman herhangi birimizle dışarı çıkabilir."
Hasan yüzünü buruşturup Ozan'ın söylediklerini sessizce tekrarladı. Ozan onu görmemiş gibi yaparak kapalı televizyona baktı.
"Bugün Fener'in maçı var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZLAR ÖLMEK ZORUNDA
FantasyKaçmak çözüm değildi. Kaderim bir adamın dudaklarından dökülecek kelimelere bağlanmışken, bana uzanan hiçbir el bunu değiştiremezdi. Ölüm enseme üflüyordu ve korku damarlarımda geziniyordu. Ruhum iki farklı bedende, iki farklı zamanda varolmuştu ve...