3- "bir göl, bir balık"

1.1K 123 55
                                    

3- "bir göl, bir balık"

         Hala şaka gibi hissediyorum, Sehun'un çileği andıran dudaklarının tadı hala dudaklarımda.
Titreyen ellerini düşünmek, beynimi çalkalıyor. Beni çok yoruyor, aslında... o yormuyor. Onu severek ben kendimi yoruyorum. Fakat, onu sevmek yaptığım tek mantıklı şey.

O sevilmeyi en çok hak eden kişi.

Kalabalık, zaten allak bullak olan beynimi daha da bulandırıyor.
Yüzümü buruşturuyorum.  Sehun'u izliyorum... Elleri bir içki bardağını okşuyor, ne kadar şanslı bir bardak diye düşünüyorum.  Bir bardağı bile kıskanacak kadar ezikleşiyorum.
Çoktan sarhoş olmuş olacak ki, gözleri mayhoş. Neden içtiğini merak ediyorum, yanında biri de yok. Ama o içiyor.  Cevabı bulamıyorum ama gözlerimi ondan da ayırmıyorum. Kenetlenmişim gibi hissediyorum, onu özlemişim. Çok özlemişim ve bu bir şaka gibi geliyor.
Onu o kadar özlemişim ki göğüs kafesim yerinden fırlayacak, kalbim bir anda ona gidecekmiş gibi hissediyorum.

Daha ne kadar gidebilirse...

Sarılmak istiyorum, ağlayarak uyumaya çalıştığım anlarda yanımda olsun istiyorum. Neden her şey bu kadar zor?

İçkimden bir yudum alıyorum.

Gözleri barmenin tezgahına odaklanmış, bir şey düşünüyor olmalı.
Ben olmadığım kesin. Ben neden olayım ki? Dört ay önce beni sildi. Silip, attı. Her şeyi unutarak. Bizi unutarak. Beni duymasını istediğim anların hiç birinde beni duymadı. Görmek istese de bakamadı bana. Çocuklara dönüyorum, hepsi mutlu. Hararetli bir şekilde bir şeylerden bahsediyorlar. Kendimi ne konuya ne de oraya ait hissetmiyorum, her zaman böyle oluyor... Olur olmadık yerlerde kendimi dalgın, olmayacak hayallere sürüklenmiş buluyorum.

Burası, çok kalabalık.

Oturacak başka bir yer kalmamış gibi yaslandığım koltuğun başına bir manda oturuyor.
Önündeki kızı belinden çekip vücuduna bastırıyor. Kusma isteğimi bastırıyorum, gitmesi baya uzun sürüyor. Midem bulanıyor, nefes almak istiyorum.

"Nefes almam gerekiyor." Diyorum Yixing'in kulağına eğilerek. Beni başıyla onaylıyor. Sehun burada diye anlayış gösteriyor fakat Sehun burada olmasaydı izin vermeyecekti, biliyorum. Diğer çocuklara da söylüyorum, beni başlarıyla onaylıyorlar.

Ayağa kalkıyorum.

Çocukların gülüşü ben yürüdükçe kalabalığın iğrenç gürültüsüne karışıyor.
Adım atıyorum fakat havada yürüyormuşum, bulutların üzerinde geziniyormuşum gibi bir hissiyat oluşuyor içimde.
Sarhoş olmamdan kaynaklı diye düşünüyorum.
Merdivenleri adımlıyorum, terasa çıkmak istiyorum. Burada oksijen hepimize yetmiyor.

Cidden nefes alamıyorum. Ciğerlerim yanıyor, kalbimi yalnız bırakmak istemiyor olmalı. Kaç kat çıktığımı sayamıyorum. Üç? Dört? Ya da beş...

Terasa ulaşıyorum.

İçeridekiler buraya çıkmayarak mantıklı bir şey yapmış. Yalnız kalmak daha iyi. Birileri çıksaydı, rahat olamazdım diye geçiriyorum içimden.
Terasın sağına doğru yürüyorum.
Kahverengi bir sandalye ve bir masa var, kırık dökükler ama oturulabilir.
Sandalyenin dolu olduğunu fark ediyorum.

Tanıdık saçları yeniden görüyorum, sırtı dönük.

Geniş omuzları sandalyeden bile taşıyor.

Adımlarım istemsizce ona ilerliyor. Ne ara buraya çıktı diye düşünüyorum.
Ona yürümemeliyim, ama yürüyorum. Çok geç diye geçiriyorum, içimden.
Her şey için çok geç, kalbim zaten ondayken ben neden onda olmayayım ki?

moonlight | sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin