14- "meğerse ben, sen kokuyormuşum"
Hissetmiyordum.
Uyanmak istemediğim bir günün sabahındaydım. Ciğerlerim yanıyordu, hava alamıyordum. Nefesimdeki hırıltılı tını odayı dolduruyordu. Perdeler kapalıydı, ışık yoktu, canımın acısı gözle görülür bir halde göz altlarıma taşınmıştı. Yanaklarım iki gece önceden kalma göz yaşlarının etkisinden kurumuş, gergin ve pislik içindeydi. Ellerimi kaldırmak istedim, ellerimi... yanımdaki ona ait olan yastığa dokunmak istedim, ciğerlerime kokusunu çekmek, doya doya hissetmek istedim. Tel tel saçları gözüküyordu beyaz yastığın üzerinde, siyah tel tel saçları...
Dudaklarım yanıyordu, o öptü öpeli. Ellerime soğuk soğuk buzlar tutuyordum parmak izlerinin bıraktığı yangını geçirmek için. Dudaklarıma dokunmadım yalnızca. dudaklarımı ıslatamadım bile. Onun tadı gider diye ellerimi, ellerinin bir zamanlar değmiş olduğu yanağıma götürmedim bile. Tanrım, hissetmişti ellerim ensesini, kısa saçlarında dolanmıştı yaralı, kirli ellerim. Gül kurusu dudaklarım hissetmişti o tanrının öptüğü dudakları. O gece anlamıştım, Sehun'u tanrı öpmüştü. Teni ondan güzeldi belki de, belki de elleri o yüzden beni heyecanlandırıyordu. Göz kapaklarını da öpmüş olmalıydı, gözleri beni öperken kapanınca kirpikleri hafiften yanağıma sürtüyordu, dünyanın en kusursuz anı oydu. Tanrı öptü diye güzeldi eminim ki. Başka bir açıklaması olamazdı, değil mi? Şimdiyse unutmak istediğim tek an oydu. Belki Sehun sadece Sehun olsa güzel olmayacaktı, fakat tanrı öpmüştü işte onu. Bu yüzden güzeldi Sehun...Bu yüzden unutmıyordum onu işte. Sehun'u yenememiştim işte. Sehun'u yeneceğim diyip, kusup, ağlamıştım fakat Sehun'u kusmak içimde sadece yeni çiçeklerin yeşermesine ve onun tarafından sulanmamasına sebebiyet vermişti. İçimdeki açan çiçeklere Sehun su dökmüyordu. Sehun içimi bile bilmiyordu ki artık...
Dudaklarım o gece çok mu vişne kokuyordu, bu nedenden mi gitmişti benden? Başka neden giderdi ki insan kendinden?
Keşke sadece dudaklarım vişne kokuyor diye bıraksaydın beni. İçmezdim bir kez de vişneli meyve suyu, olur biterdi işte. Sen gitmeyeceğim deseydin, vişne nedir unuturdum aslında. Vişne neydi sahiden? Vişne miydi seni benden iten? Her şeyin suçlusuydu şu an vişne. Ben değildim, sen değildin, vişneydi suçlu olan. Neden bu kadar ağır kokuyordu değil mi? Vişneydi işte suçlu olan, vişneydi...
Kendimi senin gidişinde böyle avutmaya çalıştım.
Her bulut yapışkanın biri yere düştüğünde kalbimin dağılma sesleri de etrafa yayılıyordu. Artık kırılmayan yer kalmış mıydı gerçi emin değildim. Su içemiyordum artık. Elime bırakılan bardak, titrememi durduramamam sonucu üzerime boca ediliyordu, pek de fark edilmiyordu aslında yatakta, zaten terimden, göz yaşlarımdan ve aşkımdan sırılsıklamdı yatak. Su dökülünce de gözle görülür bir şey olmuyordu.
Arada sırada sadece gözlerimden yeni yeni yaşlar akıyordu, burun kemerimden akarak kendini yastığa bırakıyordu. Arada da babaannem kapıyı açıp, durgun vücuduma birkaç dakika bakıp iç çekerek gidiyordu. Bana en son dediği şey Sehun'un babasında olduğu, birkaç güne geleceğiydi. Bu bir yalandı. İnsan kendinden gittiğinde kendini kolayca bulamazdı, geleceğine inanmak istiyordum. Ama bunu babaanneme söyleyemedim, sadece...farkındaydı işte. Sorunun büyük olduğundan o da haberdardı. Belki de evin önüne her sabah beşte gelip çöpleri alan işçiler bile farkındaydı durumun büyüklüğünden. Belki okula gitmediğimi fark eden öğretmenlerim de farkındaydı. Yixing ise sadece telefonda ağladığımı duyar duymaz geri gelmişti kollarıma. "Nasılsın?" demek gibi bir hataya düşmemiştik ikimiz de. Yanıma kıvrıldı azıcık, göz yaşlarımı sildi biraz da. "Çok çökmüşsün." dedi sessizce. Belki gerçek de değildi, diyorum ya farkında değilim hiçbir şeyin. Azcık o da ağlamıştı sanırım, gözlerinden işemiyorsa eğer, ağlamıştı azcık o da. Gözlerinin altı da mosmordu, yolculuk onu yormuştu belki de. Belki de ben yormuştum. Onu da yormuştum işte, yaptığım tek şey insanları yormak değil miydi zaten? Azcık sarıldı bana, ferah kokusunu özlediğimi düşünüp hiçbir şeye ağlamamış gibi bir de ona ağlamıştım. "Yixing," demiştim. "Yixing, bana parfümünden alsana."