6- "senin gününün saati var mı"

923 109 24
                                    

6- "senin gününün saati var "








"Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim,

Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara
Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, sarıldıklarımız
"Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz".
Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere
O gülün yüzü gülmüyor sensiz
O köklensin diye pencerede suya koyduğun deve tabanı
Hepten hüzünlü bu günlerde
Gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye
Masada tabaklar neşesiz
Koridor ıssız
Banyoda havlular yalnız
Mutfak dersen - derbeder ve pis
Çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş
Vantilatör soluksuz. Halılar tozlu
Giysilerim gardropda ve şurda burada
Mavi gece lambası hevessiz
Kapı diyor ki açın beni kapayın beni
Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi
Radyo desen sessiz
Tabure sandalyelerden çekiniyor
Küçük oda karanlık ve ıssız
Her şey seni bekliyor her şey gelmeni
İçeri girmeni
Senin elinin değmesini
Gözünün dokunmasını
Ve her şey tekrarlıyor
Seni nice sevdiğimi."*






-





Bir kaç gündür onu anlamaya çalışmaktan ve ondan kaçmaya çalışmaktan başka bir şey yapmıyordum.
Okulda beni görmesini istemediğim için hep kuytu köşelerde gezmek, sıkıcı gelmeye başlamıştı. En dar alanlarda kendime bir yuva kurmuştum ama ben dar alanları sevmem ki! O bunu biliyor, kendisi buralarda durmalı ve ben sahalarda olmalıydım.
Durduğum köşeler, adımlarımı ezberlemiş, tanıyorlardı beni. Sırtımı dayadığım duvar ben koridora girmeden selamlıyor beni.
Sahi ya, bu beni mutsuz etmiyor değildi, kendimi çoğu zaman yalnız hissediyordum.
Yixing çocuklarla oluyor, beni çağırıyordu. Ama beynime yeni bir misafiri daha kabul edemeyecek kadar güçsüz ve karmaşık hissediyordum.

Beynime kattığım, tanıdığım herhangi 'yeni' biri benim için bir sorun demekti. Kendimi en son ne zaman mutlu hatırladığımı bile bilmediğim için yeni kişileri de almıyordu bünyem.

Ben onca şeye katlanıyordum. Kuytu köşelerde iç sesimle konuşmaya, her sabah içimde oluşan bir yumruyla uyanmaya, kahvaltı yaparken bile zorla boğazımdan geçen yemeklere, uyurken üşümeye, yalnızlığa ve en önemlisi onsuzluğa.
Ama o beni düşünmüyor, kimse iğrenç birini düşünmez zaten. Onu haksız bulmuyorum, tek hatası o kızla olması. Benimle olmaması bile bir hata değil, beni sevmesini hiçbir zaman beklemedim. Ben hayallerime bile o'nu koyamıyorken, onun beni sevmesini beklemem ayıp olurdu.

Küçükken, en masum halimizdeyken bile hayal kuramayan tek ben oluyordum, deniyordum fakat hayal dediğin olması için çabalamamız gereken şeylerdi bana göre.
Hiçbir şey de istemiyordum.
Ne normal bir çocukmuşum...

Zaten küçüklüğüme dair bile çok anım yok. Az denilebilecek sayıda fotoğraflarım, - geneli annemin beni kucaklarken etrafa saçtığım gülücüklerden oluşuyor.
Hatırlıyorum, annemden başkası bana dokunamazdı bile. Bunu düşününce yüzüme hafif bir tebessüm yerleşiyor.

Onu, o olduğu için seviyordum. Annem olduğu için değil.

Onu kaybedince bu yüzden yıkılmadım, ona yakışık geçen çocukluğuma teşekkür ettim. Tanrı şahidim olsun ki diğer çocuklar gibi salak saçma oyuncaklarla oynamayıp annemle olduğuma her gece şükrediyordum. Zamanımı iyi değerlendirmiştim, fakat bu yeterli değildi. Asla değildi.
Gittiğinde uzunca süre kokusunu özledim. Yaptığı yemekleri daha sonra özledim, ilk onları özleseydim eğer...ona bir saygısızlık olabilirdi.

moonlight | sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin