16- "karıncalar, doymayan karıncalar"
İki hafta sonra, belki de daha fazla,
"Kendine gel," diye mırıldandı Baekhyun, saçlarını siyaha boyadığı günün akşamında.
Kaşlarımı yukarı kaldırıp başımı "Ne var?" dercesine sağa sola salladım. "Ben kendimdeyim zaten."
Bu cümlemi bitirir bitirmez sanki insanların suyun altında nefes alabildiğini söylemişim gibi garipseyen gözlerle baktı bana. Önce yavaşça yaklaştı. Gözlerini kıstı, üzerime eğildi ve böylece sol yanağının tam ortasında bir anda ortaya çıkan, sıka sıka mahvettiği sivilceyi görüş alanıma daha da soktu. Dudağının üzerindeki bene de baktım o sırada tabi.
Ben takıntım vardı benim, mesela onun boynundaki, onun yanağındaki, onun... neyse bu konudan bahsetmeyecektim. Bir daha bu konudan bahsedersem dilimi eşek arısı soksun. Ya da sokmasın, acır. Ama daha mı çok acıtır bu acıdan bilemiyorum, tahminlerim hayır yönünde ama yaşamadan bilemem. Sırf bilmek için bu gece hep kendime Sehun'u anlattım. Yemin ederim bilmek istediğimdendi, özlediğimden değildi, dudaklarımın yanışından değildi, odamın kokusundan hiç değildi. Merakımdandı. Midem bulanıyordu benim geceleri, geceleri midem bulanırdı benim. Dikkatimi dağıtmak için bahsederdim ondan. Sanki tüm gün dikkatim dağınık değilmiş gibi...
Baek'in sıcak nefesi tüm yüzümü yalayıp geçerken, ellerini kafamda sabitleyip, hafifçe salladı ve beynimi çalkaladı, "Sen manyadın mı?" dedi.
"Ben mi? Ben mi manyamışım?" dedim abartı şaşkınlık ifademle. Hafifçe kıkırdadım, "Hayır, manyamadım."
Uzaklaştı ve yüzünü buruşturarak bir bacağını kalçasının altına alıp oturdu, koltuğun sağ tarafı hafifçe çökerken, pantolonu resmen "Yırtılacağım, çıkar beni." diye bas bas bağırıyordu. Tabi biz duymuyorduk, ben duyuyordum da Baek duymuyordu doğrusu.
"Mutlu rolü yapmana gerek yok. Karneni almaya bile gitmedin. "
"Mutlu rolü yapmıyorum. Karnemi de istemiyorum."
'Hah,' diye bir yakınma çıktı ağzından. Hafifçe kalçasını kaldırıp, arka cebinden cep telefonunu ellerine alınca dudaklarını yeniden araladı. "Sürekli gülüyorsun Jongin." Ellerini ekranda pat pat gezdirirken söylendi. Beni umursamıyormuş gibi davranarak sorduğunda anlatacağımı düşünüyordu, bu hareketine yine gülünce dudaklarını sabır dilercesine birbirine bastırdı. Dayanamıyordu belli ki sürekli gülüp durmama.
"Gülmemi istemiyor gibi bir halin var." dedim mırıldanarak. Aslında onu demeye çalışmadığını biliyordum ama diyecek bir şey bulamıyordum. Anlatsam, bir şey değişmeyecekti. O gece, iki hafta önce Sehun'u gördüğümü bile bilmiyorlardı. Tabi sorunun onunla ilgili olduğunu anlamışlardı ama sebebini kimse ama kimse tam olarak bilmiyordu. Kendime bile onun belki de hayal olma ihtimalini açıklayamıyordum, ellerim uyuşuyordu o ihtimali düşününce ama hayır, uyandığımda yatağın o kadar dağınık olabilme sebebi bana onun hayal olmadığını, tertemiz yaptığım odanın yeniden onun kokusuyla dolması da onun hayal olmadığını ve de dudaklarımdaki, karnımdaki izlerin de onun hayal olmadığını söylüyordu bana.
Sehun beni öptüğü gece gitmişti, kalbimden öpmüştü hatta, tam kalbimden şak diye öpmüştü o gece.
Eğer o gece gözlerimden öptü diye gittiyse ve sırf bu yüzden dönemiyorsa, gözlerimi yıkardım, çok yıkardım. Öpmemiş gibi davranırdım, ayrılık getiriyorsa onun gözlerimi öpmesi, gözlerimi feda ederdim. Yeterki gelsindi. Ama gelmiyordu, gözlerim de gitmiyordu. Ellerim de gelmiyordu, sürekli karıncalı karıncalı geziyordum. Bazen yolun kenarına çöküyor, karıncaları doyurmak için ağlıyordum, susamış olabilirlerdi, sadece bu nedenle ağlıyordum, karıncalar susamıştı. Başka bir sebebi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
moonlight | sekai
Fanfiction"Mutlu olamasak bile, uzun...uzun yıllar birlikte olalım."