2- "neden nefesimi çekiyor?"
Yalan söylemiyorum. Bir haftadır fotoğrafını inceliyorum, Yixing üzülme kat sayımı aza indirgemek için fotoğrafı kırpıyor, bana yolluyor.
Bunu ilk gördüğümde sanki üzülmemi azaltacak bir etkisi olacakmış gibi gülüyorum.Bir haftadır ilk kez gülüyorum.
Hislerim körelmeye başlıyor gibi hissediyorum.
Evin sessizliği ciğerlerime işlediğinde, gözlerimi zar zor da olsa aralıyorum. Kirpiklerim birbirine yapışmış. Uzun süredir gözlerim kapalı durduğu için açmakta zorlanıyorum, pencerenin perdeyi kapayamadığı ince kısımlarından hafif bir gün ışığı içeri girerek gözlerimi kısmama sebep oluyor. Ciğerlerim çekilmiş, hayat enerjim gitmiş gibi hissediyorum. Bir elim aşağı sarkık, yatarken, etrafta gözlerimi gezdiriyorum. Misafir odasının bej rengi, çoktan boyanması gereken duvarlarına göz gezdiriyorum. Bu odayı o da sevmezdi, ama burada kalmaktan başka bir şansım yok.
Aklıma gelen hatıraları atmak istiyorum, ellerim pencerenin altındaki minik laptobuma gidiyor, hopörlerin bağlı olduğuna emin olduğumda; klasik bir müzik açarak yataktan kalkmaya çalışıyorum, son dört aydır bu çok zor olmaya başlıyor.
Yatağımı rasgele topluyorum, buraya yatak denilebilir mi? Onu da bilmiyorum, misafir odasının açılabilir çekyatı oysa ki...Bacaklarım bile sığmıyor bu 'yatak' diyerek kendimi avutmaya çalıştığım kanepeye. Ama ne olursa olsun, Yixing dağınık görürse kızıyor, yoksa asla dağınık olup olmaması umrumda olmuyor.
Çıplak ayaklarımı koyu parkede sürterek banyoya giriyorum, gözlerim şiş. Yine ve yine! Şaşırtmıyor bu artık beni. Soğuk lavaboya değdiğimde, üzerimdeki tişört yokmuş gibi içime bir soğuk hava dalgası yayılıyor. Ellerimi her zaman soğuk kısma göre daha zor açılan sıcak su vanasına götürüyorum. Hafifçe uyguladığım güçle, sıcak su sanki yıllardır onu açmıyormuşum gibi patlar bir şekilde akmaya başlıyor. Uzunca bir süre sadece ellerimi yıkıyorum, bu hoşuma gidiyor. Yıkıyorum yıkamasına da, aklımı da o an orada yıkamak istiyorum. Keşke, keşke diyorum beynimi çıkarıp şu suyun altına tutabilseydim.
Ellerim, buharını tüttüren sudan kıpkırmızı olduğunda yeterince temizlenmiş olabileceğimi düşünerek en son olarak yüzümü yıkıyorum.
Yüzümü yıkayıp aşağıya, mutfağa iniyorum. Ben merdivenlerde uyuşuk bir halde yürürken ses gittikçe azalıyor ama tam olarak asla gitmiyor. Klasik müziğin tınıları hala kulağıma ulaşıyor, lakin çok cılız bir şekilde. Duymak için sessizliğimi koruyup, odaklanmam gerekiyor. Benden çok uzakta çünkü.
Acaba ben de mi ona öyle gözüküyorum? Yine konuyu nasıl ona bağladığıma şaşırıyorum, sanki işe yarayacakmışçasına başımı sağa sola sallayarak düşüncelerimi kovmaya çalışıyorum.Kovamıyorum.
Buz dolabının önünde dikiliyorum, bomboş.
Akşam Yixing'le alışverişe çıkmalıyız, diye not alıyorum beynime. Unutacağım kesin. Fakat o an not almam gerekiyor.Üzerimi giyiniyorum, birazdan Yixing burada olacak. Onu bekletmek istemiyorum. Koyu gri koltuğun kollarına oturup ayaklarımı sallamaya başlıyorum.
Düşündüğüm gibi beş dakikaya zilim çalıyor. Kapıyı açıyorum, saçları taranmış, okul kıyafetinin bile mükemmel durduğu bir insan karşıma çıkıyor.
"Günaydın." derken gamzeleri bana el sallıyor. Tebessüm ederek işaret parmağımı gamzesine değdiriyorum.
Utanıyor, "Yapma şunu demedim mi..." diye beni milyonuncu kez uyarıyor.Omuz silkiyorum.
Aşağı inmeye başlıyoruz. "Konuş da sesini duyayım. Anca mesaj anca mesaj,olmuyor." diye yakınıyor arkamdan gelirken.
"Ne diyeyim?" diyorum yüzüm merdiven basamaklarına dönükken, Yixing arkamdan ilerliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
moonlight | sekai
Fanfiction"Mutlu olamasak bile, uzun...uzun yıllar birlikte olalım."