"Hoşlamadığım kişilerin havasından dilediğim zaman alıverirler beni"demiş Montaigne kitaplar üzerine konuşurken. Sıkılırken beğenmediği kimselerle muhatap olmazsın, kitap okuyorum adıyla çekilirsin bir köşeye, hem okursun, hem de ona mecbur kalmazsın, bu arada da bir şeyler de öğrenirsin. Öyle ya kendi kendimizle değil de yazarlarla, onların kahramanlarıyla muhatap oluruz, başka hayallerle tanışırız. Onlarla yaşarız, onlarla dost oluruz, üzülürüz, seviniriz. Global sorunların kaynağına ineriz onarla beraber, çözmeye çalışırız. Hatta onların çözüm yollarını beğenmeyip, çözümler bile üretiriz kendimizce. Kafamızda biriken bir sürü soruya yanıt buluruz okudukça. Okuyarak, yazarların isteklerinin aynısını kabul etmeyiz. Bazen tartışırız "onlarla" kendimizce, doğruyu bulana kadar okuruz. Okuruz. Bana göre hep okumalı, okumalı ama kaptırmadan, yazılanların kölesi olmadan okumalı insan. Evet hepimizin sevdiği yazarlar, sevdiği bilim ve fikir adamları vardır. Onların yazdıklarını, bazen de dayattıklarını okurken farkında olmadan onların kuluna kölesine çevrilmeyelim. Bazen de karşıt fikirli yazıları da okumamız lazım tartışabilmek için. Düşüncelerimizi, beyinlerimizi bu yüzden ele geçirmediler mi yıllarca. Her yönetim kendi isteklerine uygun yazıları, dersleri okutmadı mı bizlere. İlle de o doğru diye nüsha nüsha kitaplar basılmadı mı? Aksini yazanlar ya kurşunlanmadı mı, sürülmedi mi? Kitapları toplatıldı, yakıldı emekleri kaçının. Oysa insanları kendi haline biraksalar, her kes istediğini yazsa, istediğini okusa, doğruluğuna inandığının peşinden gitse, asıl özgürlük o zaman olmaz mı? Özgürce kendi fikrini savunsa. Söyledikleri gibi kaos ortamı mı değil de, asıl özgürlük o zaman olmaz mıydı?
İnsanlar bilinçlendikçe devlet halktan çekinir ve özgürlüğünü elinden almaya cüret etmezdi. Aksi halde halk devletten çekinir ve kul köle olmaması imkansız hale gelirdi. Kitap okuyun derken, istediğimizi okumamız engel olmasaydılar, ikiyüzlü davranmasaydılar, şimdi böyle mi olurduk.
Ben kendi ülkem adına şunu söyleye bilirim: 70 yıl boyunca Sovyet rejimini tebliğ eden kitaplar basıldı. Yazarlar kitapları sifarrişlerle, savaş sırasında askerlere verilen adlardan,"vatan" uğruna savaşıken nasıl ve kimin için savaştıklarını üstüne basa basa hatırlatarak destanlar, romanlar, hikayeler yazdılar. Savaşa soktukları halkın asker diye aldıkları talim görmemiş erkeklerini ön sıralarda ölüme yolladıklarından. Dilini anlamadığı subayın emirlerine karşı geldi diye sebepsiz yere kurşunladıklarından hiç bahsetmediler. Onların yerine kadınları çalıştırdılar. Emekçilerin mutlluğundan yazıldı kitaplarda. Devletin onlara ne kadar önem verdiğinden ağızdolusu konuştular. Kadınların ne kadar kutsal olduğunu söylediler. Onlara elinde kürek dere yatağı kazdırırken, ne kadar mutlu olduklarını süslediler püslediler, güzel, allı pullu sayfalrda sundular bize. Kadınlara karın tokluğuna cehennem sıcağında tahıl biçtirdiklerini, dövdürdüklerini, gece gündüz çalıştırdıklarını hiç yazmadılar. Yazarken de bu işleri yaparken ne kadar mutlu olduklarından bahsettiler.
"Her şey güzeldi ve herkes hakkını fazlasıyla alıyordu" onlar yazılıyordu kitaplarda. Sanki ülkede yalancı, hırsız, rüşvetçi yokmuş gibi gösterdiler yıllarca. O anneler, o eli öpülesi kadınlar, elleri kabarana kadar çalıştılar ve çocuklarını alın teriyle kürekle, çapayla kazandıkları paraları toplayıp rüşvetle "bizim gibi olmasınlar" diye üniversitelere yerleştirdiler. Evet yerleştirdiler. Bir zamanlar kendi emekleriyle hoca olanlar, artık değişmişlerdi, onlar da yaşamak için yeni kaidelere ayak uydurmuşlardı. Sınav dediğin nedir ki, istersen Profösör bile olurdun, kaleme bile el sürmeden. Devamı gelmedi çalışmanın. Evlatlarını işe sokmak için para topladılar bu kez de, yine rüşvet, yine rüşvet. Emekçinin çocuklarını annesinin babasının borcunu verebilsin diye rüşvete alıştrdılar. Çünkü çalıştığı yeri maaşi için değil de alabileceği rüşvet yollarının fazlalığı için seçmişti. Maaş yetmezdi zaten yaşamak için. Üniversite seçimleri de para miktarına göre yapılırdı. İşçi ünversiteleri, işçi fakülteleri vardı ve bir de yanından geçemediğin para babalarının okuduğu üniversiteler, fakülteler. Evet halka açıktı, özgürsün sınava katılmakta. İstersen her yıl sınava gir. Başaramazsın. Çünkü göstermelik sınavlar yapılıyordu. Kimin talebe olacağı önceden malumdu. Parasız dediğimiz eğitimin durumu buydu işte. Paradan başka derdi olmayan insanlara çevirdiler bizleri dayattarak okuttular ve ezberlettiler "büyük vatanın", İmperiya'nın kurallarını. Bir mangurta dönüştürdüler, kula çevirdiler. Emekçi hakkı diye diye emekçinin kanını içtiler. Kendisine bir hayrı dokunmayan Marks'ın, Lenin'in kurallarıyla yönettiler bizleri. "Baba" dedik heykeller diktik, putlaştırdık. O kadar zalim oldular ki karşı çıkanlar o yana dursun, kendi silahtaşlarına bile acımadılar sinsi planlarını hayata geçirmek için. Çok da uzak zaman değil dün gibi. Bazılarının hasretle andığı yıllar.Yıllarca ekmeğini, petrolünü sömürdükleri halkın üzerine silah bile sıktılar acımadan. Kanla kurdukları devleti kitaplarla yönetmeye çalıştılar. Birkere kan bulaşmıştı, riya bulaşmıştı o sayfalara. Bunu bilmiyorlardı ki, yalanlarla yazılan kitaplar fazla okunmaz, riya mürekkebiyle çalışan kalemler çabuk tükenir. Kitaplarla çoğumuzun aklını çeldiklerine, halkın kendi elleriyle özgürlüklerini onların ayaklarına sereceklerine inandılar. Düşündüler ki Dostayevski deyimi ile desek "bizi köleniz yapın, ama doyurun" deyecekler. Ama öyle olmadı. Hak, adalet vicdanını yitirmemişler "vatan" deyende kalbi titreyenler, "özgürlük" deyende özlemle gözleri dolanlar, kitaplarını kalplerinde yazdılar. Gizli gizli okuttular, zerre zerre anlattılar, yorulmadan sıkılmadan, ama anlattılar. Unutanlar hatırladı bir zamanlar bir vatanları olduğunu. Bilmeyenler öğrendi özgürlüğü.
Kalemin gücüyle hiçbir şey yarışamaz, ne kadar savaşlar verilir verilsin, ne kadar kanlar dökülür dökülsün, kalem ve adeletle idare edilen devlet, kanla gözyaşıyla kurulan devletten daha fazla yaşar. Ve o kalemler gerçeği yazarsa asla silinmez. Önemli olan o gerçeğin hafızalara yazılmasıdır.
Körükürüne takılıp gittiğimiz anlamsız, ucunda sadece para olan kuru vadlerin peşine takılıp gitmeyelim.
Ben:Bek.Ay.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DeNEme veya SoHbet
De TodoKafam karıştı yine .Kafa karışıklığı iyidir. Düşünceleri savaştırır,karşılaştırır.Karışık kafalar karışık düşünceler doğurur.Karışık düşünceler sana gerek olan düşünceyi,fikri.Yaşıyorsun demektir.Kafan karışmışsa beyninde savaş var demektir.Akıl sav...