II. SEZON -Bölüm 3-

34 8 0
                                    

"Anlamıyorum,anlamıyorum! Yani kafam almıyor,akla mantığa uymuyor! Bu kız bütün ilaçlarını günü gününe kullandı! Doktoru daha bir ay önce durumunun çok iyi olduğunu söylemişti! Bir ayda bu kadar çok ilerlemesi imkansız! Hayır yani,olamaz böyle bir şey!"

Esin,çıldırmış gibi bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu. Hem bedenen hem ruhen o kadar çok yorulmuştum ki, konuşacak cesaretim bile yoktu.

"Tamam,hemen sukoyvermeyin. Derdimiz varsa dermanımız da var! Ece ameliyat olacak,sonra iyileşecek ve sapasağlam bir şekilde ayağa kalkacak! Eğer biz ona destek olmazsak baştan pes eder. Hem, ölmek onun hayatına bir ışık yılı kadar uzak. Yani benim tanıdığım kız hemen pes etmez, bizi bırakıp gitmez..."

Sonlara doğru sesi titremişti Lâl'in. Bu sürecin başından beri ilk kez böyle bir duygu seline kapılmıştı.

Ölüm... Benim aşık olduğum kızın gözlerinde yatan ölüm değildi ki,ömrümdü. O ölmesi gereken en sonuncu kişi bile değildi. Neşe kokan gözleriyle hayatımı renklendirmeli, canıma can katmalıydı. Onun adı ve ölüm aynı cümlede bile kullanılmamalıydı.

"Birisi artık annesiyle babasını arayacak mı?" diye acıyla fısıldadı Alper. Kimse kimsenin yüzüne bakmak istemiyordu, çünkü gözbebeklerimizin ardında uçsuz bucaksız bir karanlık pusudaydı. Sanki o karanlığı göz ucuyla dahi görmüş olsak, tüm benliğimiz zifiri bir siyaha boyanacaktı.

Umut kuşu ötmeyecek,dallara konamayacaktı.

"Anne baba mı?" dedi Danilya küçük bir çocuk masumiyetiyle. Ardından histerik bir kahkaha yankılattı koridorda.

"Kabul edelim, Ozan hariç hiçbirimiz yeteri kadar onun yanında olamadık... Yengemle amcam onun elini daha yolun başında bıraktılar, biz de zamanında tutmayı beceremedik."

Derin bir nefes alıp devam etti.

"Ozan'ın ta dünyanın öteki ucunda daha yüzünü bir kere bile görmediği bir kızı var. Ece'ye destek olmak için kendi kızını görmeyi bile reddetti. Ben de elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyorum. Peki siz? Artık kendimizden ödün verme vakti geldi. Dostluğumuzu, kardeşliğimizi, sevgimizi iyi günlerde pekâla gösterdik, şimdi sıra aynı desteği kötü günde de hissetirmek."

Kelimenin tam anlamıyla dibine kadar haklıydı ve hepimiz de bunun farkındaydık. Lakin kimsenin laf söylemeye mecali kalmamıştı ve bu sebeple tek kelime dahi edemiyorduk.

Derin bir nefes aldım ve yaslandığım duvardan kalkarak hepsini tek tek süzdüm. Baktıklarım Alper, Esin, Lâl, Danilya değildi... Onlar tek bir tabloydu ve bu tablo Ece'nin ailesiydi.

"Peki, madem hepiniz buradasınız, o zaman söz verin."

Soran gözlere yanıtımı geciktirmedim.

"Ölüm lafı şakasına dahi olsa kullanılmayacak. Ece'nin yanında falan da demiyorum,kullanılmayacak."

"Çünkü Ece ölmeyecek. Gerekirse ben kendi ciğerimi vereceğim. Ama Ece ölmeyecek."

"Ve sen de her dakika Aytaç'ı boğacak gibi bakmayacaksın,değil mi?" diyerek böldü Alper.

"Bakışlarım beni ilgilendirir Alpercim. Ben sadece uçan yumruk atmayacağıma dair söz verdim,o kadar."

"Şükür," diye mırıldandı Lâl.

Esin boğazını temizledi ve sesinin titrememesi için ayrı bir çaba sarfettikten sonra tek elini ortaya uzattı.

"O zaman Ece için,"

Önce ben,sonra Alper,sonra Danilya,en son da Lâl elini ortaya koydu.

Biz tam elleri çekecekken Alper ortamın ciddiyetini yerle bir etti. Sessiz hastane koridorunda olduğunu unutup kendini tribünde zannetmiş olacak ki, "ŞŞŞŞŞŞŞT!"  diye bağırdı.

ARABAMDAKİ YABANCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin