27. Bölüm

80 13 0
                                    

Tabakların üzerime gelmeye son verdiğinden emin oldum ve şok olmuşcasına yüzümü yukarı kaldırdım.

Oha ama! Sağlam bir oha! Duvara monte edilmiş mutfak dolabı bile bana karşı resmen!

Acaba ben doğarken şansımı anne karnında mı unuttum?
Ya da tam plasenta aracılığıyla şansa kavuşacakken lanet doktor göbek bağımı mı kesti?

Araştırılmalı.

"N'oldu ya? Tabak fırlatma savaşı mı yaptınız?" dedi alayla tabaklara bakan Alper.
Sinirle çıkıştım.
"Hee Alper! Tabak savaşı yapıyorduk, sonra gazımızı alamayıp mutfak dolabını parçaladık, tahtalarını da birbirimize fırlattık! Te Allah'ım!"

"Aaay Ece, canım arkadaşım, güzel yüzlüm- Aaa, yüz demişken, yüzün çizilmiş kız?!" dedi Esin ani bir ruh değişikliği ile.

Yanıma doğru gelen Esin'e sinsice sırıttım.
"Esin, benim yüzüm çizildi; senin hayatın çizilecek az sonra... Hem de fosforluyla!"

Aniden geriledi.
"Yaa benim ne suçum var?! Duvardaki dolabın suç!"

Temkinli adımlarla, giderek Alper'e yaklaşan Esin'e yürüdüm.
"Sen Muğla'ya gitmeden önce bana dolabı yaptıracağını söylemiştin? Bak dedim, bu dolap dedim, üzerimize dedim, düşer dedim! Bu mu yapılmış hali?!"

Ses tellerime canavar mı kaçtı benim? Öhöm ıhım, öhö öhöm!

"O zaman tamircinin suçu, eee, tamirci bey de tam arkamda duruyor valla,"

Gözlerim afallamamı fırsat bilircesine açılırken Esin aradan tüydü.
"Ben de kıldım ehüehü!"

Ne kıldın? Namaz mı?
"Ayyy defol burdan, gözünü seveyim git!"

Bunu bana iç sesim mi söylüyor?
Senin soğuk esprilerini gören şans, hayatımdan seri adımlarla uzaklaşıyor resmen Kezban!

Gözlerimi açtığımda ortada ne Alper, ne de Esin vardı. Sadece ellerini beline koymuş bir ben ve kırık tabaklara eşlik eden, yerle bir olmuş mutfak dolabı vardı.

"Of ya! Anlamıyorsan ne besinlerin oksitlenmiş kalıtı yemeye uğraştın şu dolapla?! Olan benim masum ve güzel ve mükemmel ve harika suratıma oluyor!"
"..."
"Ses yok tabii, siz hep susun zaten! Gidiyorum ben ya!"

Atar yaparak kapıya ilerledim. Salonun ve yukarı çıkan merdivenlerin kesiştiği noktada durdum, bekledim.

Niye kimse gelmiyor ya?

"Bak, gidiyorum?" diye seslendim son kez tehditkar sesimi ön planda tutarak.
"..."

Of ya, bu kadar az mı seviliyorum ben?!
"Kanka sen nereye gidiyorsun? Üzerindekilere bir bak istersen?!"

İç sesime sağlam bir göz devirdim.

Birden, belimde hissettiğim eller ile yerimde sıçradım.
"Ayyyy!"
"Böööh!"

Başımı ışık hızını kıskandıracak bir süratle arkaya çevirdim.

Gördüğüm şahıs ile heyecanım üzerine su dökülmüş ateş gibi söndü.
Bıkkınlıkla ellerini belimden çektim.

"Alper ya, ödüm koptu!"
"Biliyorum kanka, kopsun diye yaptım zaten!"

Bu çocuk nasıl bu kadar enerjik olabiliyor ya? Hayat benden aldığı enerjiyi başkalarına mı depoluyor acaba? Enerjime telif hakkı gelsin!

Kaşlarımı minik bir çocuk gibi çatıp mutfağa ilerliyordum ki, kolumu tutup kahkaha attı.

"Tamam be kızım, triplenme hemen? Mutlu ol biraz, nerede o eski Ece? Hadi salona gidelim, film izleyecekmişiz. Emir büyük yerden." dedi eliyle ilerlememe yardımcı olurken.

ARABAMDAKİ YABANCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin