II. Sezon-Bölüm 10 "Aile"

34 3 15
                                    

"..Sonunda mutluluk var diye çıktığım bütün yollar kollarımı, bacaklarımı kırmıştı. Ben de uçurumdan atlayıp, kanatlarımı ilk kez havayla buluşturup ruhuma uçmayı öğretmiştim..."

Hayat... diyor insan. Düşünüyor da şöyle'bi; ne kadar da kısa, ne kadar da ucuz, ne kadar da çabuk...

Her insan, hayatının bir döneminde sınanmaya, değiştirilmeye mahkum edilir. Tanrıya inanır mısınız inanmaz mısınız, orasını bilmem. Ben diyeyim ki Tanrı alnıma böyle yazdı; siz deyin ki bunlar yalnızca kainatın acımasız düzeni. Aslında bazen bazı şeyler o kadar ağır geliyor ki insana, sebepler kifayetsiz kalıyor aniden. İşte şimdi ben de o noktadayım: Sebebi neyse neydi.  O kadar çok ağır şeyler yaşamıştım ki, sebepler kifayetsizdi artık benim için.

Ben Beste Ece Yüksel. Normal bir insanım. Evet, başıma gelen bunca şeye rağmen hâlâ sıradanım. Neden mi?

Şimdi kendinizi bir meydanda düşünün. Meydan her türden insanla dolu. Kalabalığı ortadan yaran koca bir süs havuzu var. Havuzun sağında, iki metre kadar uzaklıkta, yaşlı bir bey amca simit satıyor. Hava soğuk değil, ama içinizi ılıtan bir meltem yerdeki sigara izmaritlerini, çekirdek kabuklarını uçuruyor.

Simitçinin arkasında bir kadın var, saçları kızıl, küt kesim. Üzerindeki kıyafete bakılırsa bir devlet dairesinde çalışıyor. Elindeki çanta duruşundan bile belli ediyor kalitesini.

Kadının hemen arkasında hafifçe toplu bir genç kız var. Kulaklığını kulağına takmış, bir de mini şort giymiş. Sapsarı saçları beline kadar uzanıyor. Kulağındaki müzikten başka hiçbir şey umrunda değil gibi. İnsanların birçoğu ona kınayan bakışlar fırlatıyor. Hatta birkaç kadın yanındakilere dönüp kızın şortu hakkında mırıldanıyor.

Bitti.

Evet arkadaşlar, sokakta, hastanede, terminalde, okulda, markette göz göze geldiğimiz, yanlarından geçtiğimiz, aynı havayı soluduğumuz yüzlerce insan var. Ve biz bu insanlar hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Eve gittiğimizde neredeyse hepsini unutuyor, yalnızca gözümüze batan davranışlarını hatırlıyoruz. Zaten onlar da ertesi gün olmadan uçup gitmiş oluyor.

Yani demem o ki, bu kişilerin en fazla bakışlarından, tavırlarından bir anlam çıkartabiliriz. Peki onların gerçek yaşantılarına da uzanabilir mi gözlerimiz?

Meydanda oturan, ağız dolusu kahkaha atan amcanın hepimizden çok derdi olabileceği ihtimali aslında oldukça yüksek. Tıpkı durakta otobüs bekleyen, asık suratlı kızın da hepimizden daha az yaşam sıkıntısı çekiyor olması ihtimali gibi.

Hayat budur işte. Sadece yanınızdan geçmekle kalan insanların hepsi birer kilitli kutudur. Ve gerçekte, hiçbir kilidi gözlerinize açamazsınız.

Bu yüzden ben normal bir insanım. Ben Beste Ece Yüksel. Çektiğim zorluklara rağmen hayattayım. Can bedenden çıkmadıkça güçlü kalmak, etrafıma hayat enerjisi saçmak zorundayım. Çünkü koşmazsanız yürümek; yürümezseniz de sürünmek mecburiyetindesinizdir. Kainatın belki de olmazsa olmazı olan tek kanunudur bu...

"Abi, şaka gibi... Şimdi her şey bitti mi yani? Eve mi gidiyoruz, eski çılgınlıklara devam mı?!"

Alper'in alayla söylediği sözcüklere karşın tip tip bakmakla yetindim. Ozan benim yerime koltukta duran yastığı kafasına fırlattı.

"Bitmesin mi artık?! Yorulmadın mı? İki dakika boş yapma be oğlum. Aşağı in de arabayı getir,"

Ben hayranlıkla Ozan'a bakarken kafama gelen yumuşak darbe ile şokla o yöne döndüm.

ARABAMDAKİ YABANCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin