33. Bölüm

49 13 34
                                    

Depodayken saatin nasıl geçtiğini anlamak mümkün olmamıştı. Toprak'ın sohbeti insana yeri ve zamanı unutturuyordu. Zaten bugün yaşananlardan sonra kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı. Dolayısıyla reddedemeyeceğim bir sohbet eşliğinde raf temizlemek -ki birçok insan buna ılımlı yaklaşmaz- benim için tam da uygun olan aktiviteydi. Şirketten ayrılırken fazlasıyla mutlu ve enerjik hissediyordum.

Tabii saatler sonra telefonuma baktığımda, Fatih'ten gelen dört cevapsız çağrıyı görene kadar...

Rehberdeki ismini hızlıca bulup aradım.
İlk çalışta telaş dolu bir sesle açtı.

"Ece, neredesin? Açmayınca korktum, bir sorun yok değil mi?!"

"Fatih, çok üzgünüm. Şirkette işim sandığımdan daha da uzun sürdü. Ben şimdi eve geçiyorum, en fazla yarım saate hazır olurum. Tamam mı?"

"Tamamdır, bu arada, teşekkür ederim."

Elimi cebime koymuş, otobüs durağına doğru ilerlerken kaşlarım çatılmıştı.
"Neyin teşekkürü bu?"

"Bu geceyi bana ayırdığın için,"

Haketmediğin halde...

Dudağımı ısırıp yavaşça fısıldadım.
"Ümitlenme. Bizim seninle-"
"Bak, bunları yemekte konuşalım, tamam mı? Sen eve git, hazırlan, ben seni almaya geleceğim."

Soluğumu sessizce dışarı bıraktım ve tek nefeste,
"Tamam." dedim.
"Görüşürüz,"
"Görüşürüz."

Ve kapanış...

Telefonun ekranı kapanmadan önce diğer cevapsız çağrılara baktım. Ozan üç kere aramıştı. Üçü de art ardaydı ve dört saat öncesine aitti. Yani son dört saat içinde aramamıştı.

Masadan ani bir kalkış yapmamın sebebi elbette ki peşimden gelmesini istemem değildi, ama yine de öyle olacağını düşünmüştüm. Benim tanıdığım Ozan inatçıdır. Kolay kolay pes etmez. Peki bu kez neden pes etmişti?

Lanet bir günün lanet bir sabahında, aslında varlığından bile yeni haberdar olduğum abime bırakılmak istenen o Vosvos'un camını açık unutmasaydım belki de bunlar hiç yaşanmayacaktı. Belki de canım bu kadar yanmayacaktı. Belki de ben bile bile kendimi bir ateşte yakmak hevesinde olmayacaktım.

İnsanlar vardır: Fani dünyada göz göze dahi gelmemesi gereken;

Ve insanlar vardır: Gözleri basit bir aracı olarak görüp, kalplerinin sesini dinlemesi gereken...

Hangi yoldan gideceğimi ne ben, ne kalbim, ne de beynim biliyordu.

İşte tam da şu an, yönetimi zaman alıyordu.
***

Kapıyı açtığımda evin buz gibi olduğunu fark ettim. Sebebi ise, iki gün evvel evden çıkarken pencereyi açık unutmamdı.

Neyse ki bu sefer içeri sıvışan bir Ozan yoktu...

Camı kapattım ve yavaşça odama ilerledim. Dolabı açıp -elbise kategorisinden olma şartı ile- elime gelen ilk kıyafeti yatağa bıraktım. Siyah, yarım kollu bir elbiseydi bu. Omuzları ve göğüs kısmı dantel detaylıydı. Göğüs kısmının biraz üstünde minik bir dekolte vardı.

Fazla kurcalamadan dolabın en alt kısmından siyah, kadife, çivi topuk ayakkabıları aldım. Gümüş gri el çantamı da aldığımda kombinim hazırdı.

Üzerimdekileri hızlıca değiştirdim. Son olarak dudağıma hafif bir parlatıcı sürdüm. Başka bir şeye gerek olduğunu sanmıyorum.

Çünkü heyecanım yoktu.

ARABAMDAKİ YABANCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin