Bölüm Şarkısı; Ron Pope- A Drop In The Ocean♪♪
Barmen bize dönüp ne içeceğimizi sordu. Jesse ve Chiristina bira dediler. Barmen bana döndü ama ben ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Hiç alkollü içecek içmedim. Meyve suyu desem Jesse'ye rezil olacağım, bira desem bardaki tüm insanlara rezil olurum. Because kokusundan bile midem bulanıyor. En iyisi risk almak dedim ve barmene döndüm:
" Ben vişne suyu alabilir miyim?" dedim. Barmen bana uzun uzun baktı ve gülmemek için dudaklarını ısırdı. Ben ne dedim ki şimdi? Chiristina beni dürttü ona doğru döndüm. Kulağıma doğru yaklaşıp fısıldadı;
" Melanie, burada alkollü içecekten başka hiçbir şey yok. Sende bira al rezil etme kendini." dedi. Ama benim inadım inat hayatta içmem öyle şeyler.
" O zaman su alayım ben." dedim. Su vardır herhalde yoksa yuh ama. Barmen anlamamış gibi görünüyordu.
" Ne?!" dedi. Salak bu barmen ya. Doğru düzgün şeyler de satmıyorlar bi de. Kendi kendime sakin ol dedim ve tekrar barmene döndüm;
" Su diyorum su. Haş iki O olan, water, hani. vücudumuzun %70'i? Anladın?" dedim. Bir anda etrafımdaki herkes kahkaha atmaya başladı. Komik bir şey vardı da ben mi kaçırdım. Hep öyle oluyor zaten. Sonra tanıdık bir ses tonu duydum;
" Yine üstüme mi dökeceksin suyu?" Şansım bir kere de iyi gitse şaşardım zaten.
" Çok istersen dökebilirim." dedim karamel rengi gözlerine bakarak.
" O zaman bana iki tişört borçlu olursun."
" Su dökünce tişörtlerini kurutursan yenisini almak zorunda kalmazsın."
" Neden daha önce aklıma gelmedi acaba?"
" Beynin yok diyedir." dedim. Chiristina içtiği birayı dışarı püskürttü ve bana ters ters bakmaya başladı. Bende bir şeye çok şaşırıp içtiğim içeceği püskürtmeden ölmek istemiyorum. Onu umursamadan Justin'e döndüm;
" Senin burada ne işin var?"
" Imm senin gibi su içmeye gelmedim. Bugün beni çok sinirlendirdiğin için kafa dağıtmaya geldim."
" İçip içip kapıma gelme de."
" Emin ol henüz kafayı yemedim. Bir daha görüşmemek üzere bye." dedi ve gitti.
JUSTİN'İN AĞZINDAN
Bu kız beni deli ediyor. Ama onun yakınında olmak zorundayım. Arkadaşı Chiristina'nın kim olduğunu ya da ne olduğunu bile bilmiyor. Tüm çevresi tehlikeli. Şansızlığı çeken bir mıknatısı olmalı başka hiçbir açıklaması yok. Benim de ona pek kibar davrandığım söylenemez. Kaba olmak doğamda var. Tabii azıcık da (ama çok az) egom da olabilir. Bana kalsa Melanie'nin yanından ayrılmam ama Chiristina yakınındayken uzak duruyorum. Bir de başıma Jesse çıktı. Ve bilin bakalım Melanie'nin yanındaki Jesse kim? BİNGO!! Benim baş düşmanım olur kendisi. Boşuna demiyorum Melanie bela mıknatısı diye.
Bardan çıktım ve arabama doğru ilerlemeye başladım. Etraf sessizdi. Fazla sessiz. Bu hiç de iyi bir şey değildi. Karanlığa baktım ve bir sürü siluet gördüm. Saklanmışlardı. Ama onları farketmem için dönüşmem gerekmiyordu. Ve ne olduklarını o an anladım vampirler. Hemen bara geri girdim. Melanie'yi bardan uzaklaştırmam gerekiyordu. Bar çok kalabalıktı her yerde dans eden çiftler vardı. Jesse'yi görünce hemen yanına gittim;
"Melanie nerede?"
" Neden?"
" Seni ilgilendirmez. Söyle nerede dedim."
" Melanie beni ilgilendirir. Neden sinirlisin?"
" Vampirler gelmiş barın dışındalar. Melanie'yi çıkarmamız lazım."
" Nasıl çıkarmayı düşünüyorsun peki?"
" Bilmiyorum. Ama ona zarar gelmesini ikimiz de istemeyiz değil mi?" dedim. Jesse'yi ne kadar sevmesem de Melanie'yi korumam gerekiyordu ve bu işi tek başıma yapamazdım. Jesse, Chiristina'yı aramaya başladı ben de plan yapmaya çalıştım. Eğer bizi bulurlarsa ölürdük. Ben ve Jesse kurtadamız. Ama yine de düşmanız. Ortak amacımız ise Melanie'yi doğum gününe kadar vampirlerden uzak tutmak. Altı gün sonra 18 yaşında olacak ve aramıza katılacak.
Melanie'yi bulduğumda çocuk gibi dans ediyordu. Yanına gittim ve onu köşeye çektim.
" Ne yapıyorsun ya bırak kolumu." dedi sinirli bakarak.
" Baksana sen içki mi içtin?"
" Su yoktu kii." dedi dudaklarını büzerek.
" Tamam hadi seni buradan çıkartalım."
" Neden? Ben burayı sevdim gitmem."
" Peki sen bilirsin. Jesse ve Chiristina da benimle gelecekler. Sen burada tek kalırsın o zaman."
" Off tamam geliyorum. Ama beni bekle biraz. Lavaboya gitmem gerek sanırım kusacağım."
" Iyk benim üstüme kusma da." dedim. Beraber lavaboya gittik.
" Seninle içeri girmemi ister misin?"
" Hayır ben kusarken biri beni izleyemez bu çok iğrenç." dedi yüzünü buruşturarak.
" Tamam ben de seni izlemeye meraklı değilim zaten."
Sırtımı duvara yasladım ve Melanie'yi beklemeye başladım. Bir kaç saniye sonra telefonum çalmaya başladı. Jesse mesaj atmıştı;
Vampirler dışarıda toplanıyor. Melanie'yi hemen çıkarmalıyız. Çok büyük tehlikede.
Ve aynı anda Melanie'nin kulak tırmalayan çığlığını duyunca yerimden sıçradım. Hızla kapıdan içeri girdim.
" Melanie ne oldu?!" dediğim an yerde yatan adamı gördüm. Kafası ters dönmüştü ve her yerde kan vardı. Ama bir şey dikkatimi çekti bileğinde büyük bir ısırık izi vardı. Bu da vampirlerin içeride olduğunu gösteriyordu. Melanie'nin titreyen elinden tuttum ve hızla lavabodan çıkardım.
" Pekala, hemen buradan gidiyoruz."
" Adamı orada öyle bırakamayız."
" Başka çaremiz yok Melanie. Seni buradan hemen çıkarmamız gerekiyor."
" Neden?"
" Çünkü sen seçilmişsin ve herkes senin peşinde."
" Yaa. O kadar güzel miyim?"
" Şimdi şakanın sırası değil."
" Ne için seçildim ki?"
" Buradan bi çıkalım anlatacağım. Elimi sakın bırakma ve kötü bir şey olursa arkamda dur. Anladın mı?" dedim ve elini tuttum. Elleri buz gibi soğuktu.
" Anladım. Anlamadığım şey ise neden birden iyilik meleği oldun?"
" Çok alışma bu halime." dedim. Kalabalıkta onu kaybetmemek için daha sıkı tuttum elini. Arka kapıya yaklaştığımız sırada bir adam belirdi önümüzde. Kırmızı gözlerini üzerime dikti ve sesi fısıltı gibi çıksa da ne dediğini anladım. Melanie de duymuş olmalı çünkü korkudan titremeye başladı.
" Kızı bize ver yoksa biz almasını biliriz." dedi adam. Ama ne olursa olsun Melanie'yi koruyacağım. Onu benden alamayacaklar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNÜŞÜM
WerewolfMelanie, herkes gibi yasayan sıradan bir gençtir. Hiç beklemediği bir anda Justinle tanışır. Ve hayatı bir daha düzelmemek uzere değişir. Melanie bir seçim yapmalıdır: Güven mi, çaresizlik mi? Meydan okumak mı, teslim olmak mı? Hayat mı, ölüm mü?