JUSTİN'İN AĞZINDAN
Hızla odaya girdiğimde görmek istediğim manzara bu değildi. Melanie'nin oturduğu sandalye parçalanmıştı, kırılan zincirler yerde duruyordu. Duvarlar kırmızı renge bürünmüştü. Yerde yüzü parçalanmış bir kız yatıyordu. Giydiği siyah-beyaz önlüğü oda servisi olarak çalıştığını gösteriyordu. Kızın kanı kuruyana kadar çekilmişti. Kızın bileğine baktım.
"Olamaz!" dedim.
Jesse ve Chiristina aynı anda "Ne oldu?" diye sordular. Kızın bileğini gösterdim. Vampirlerin üst, kurtadamların alt dişleri uzundur. Açılan derin yaralara göre birini vampirin mi, yoksa kuradamın mı ısırdığını anlayabiliyordun. Kızın bileğinde ikisinden de vardı. Hem vampir, hem de kurtadam ısırığına benziyordu.
Biz odadan ayrılalı uzun zaman olmamıştı. Melanie fazla uzağa gidemezdi. İkisine dönüp;
"Ayrılıp Melanie'yi aramalıyız." dedim.
"Jesse sen bu katı, Chiristina sen zemin ve bodrum katlarını ara. Ben üst katı arayacağım." dedim. Başlarını salladılar ve odadan çıkarak aramaya başladılar. Ben de zaman kaybetmeden üst kata çıktım. Burnumun alışık olduğu bir koku etrafı sarmıştı. Kan.
Biraz daha yürüdüm. Koku giderek artıyordu. Sol tarafımdaki kapının tokmağında kan lekesi vardı. Kapı aralıktı. Sessizce kapıyı açtım ve içeri girdim. İçerisi kanlar içindeydi. Olgun bir kadın ve genç bir erkek yerde yatıyordu. Garson kız gibi onların da yüzleri parçalanmış, kanları çekilmişti.
Buluşma noktası olan Melanie'yi zincirlediğimiz yere geri döndüm. Olayları anlattım. Chiristina çıkış kapısında kan izleri olduğunu söyledi. Jesse bana döndü ve ;
"Justin, hemen sürüne haber ver. Buraya gelsinler ve Melanie'yi aramaya başlasınlar. Onu hemen bulmalıyız." dedi.
"Benim sürüm esir alınan kurtadamları kurtarmak için çoktan yola çıktı. Sen sürüne haber ver. Ayrılalım ve aramaya başlayalım."
Tam odadan çıkacakken Chiristina kolumdan tutup beni durdurdu.
"Justin, benim sizin kadar kuvvetli koku duyum yok. Melanie buraya geri dönebilir. Ben burada bekleyeceğim."
"Tamam. Dikkatli ol." dedim ve hızla odadan çıktım.
***
Jesse telefonu kapattı.
"Sürüm az sonra burada olur." dedi. Aradan uzun zaman geçmemişti ki, 4×4 siyah jipler Red Otel'in kapısında belirdi. Bu jipler gereğinden fazla tanıdıktı. İki tane jip vardı. İçlerinden dokuz-on tane kurtadam çıktı. Yarısı Red Otel'e girdi, diğer yarısı ise batıda bulunan Ölü Orman'a girdiler. Bu jipleri kesinlikle daha önce görmüştüm.
Tabii yaa... Melanie'nin ısırıldığı gece önümüzü kesen jiplerin aynısıydı. Demek ki Melanie'yi ısıran kurtadamlar Jesse'nin sürüsündendi.
Jesse çıkışa doğru yürümeye başladı.
"Pekala, hadi işe baş..."
Boğazından tuttum ve onu duvara itekledim. "Hey neler..." Sözünü bitirmeden konuşmaya başladım:
"Senin suçun!" dedim. "Melanie'nin böyle olması senin suçun!!"
Ve Jesse'yi öldürmek için dönüştüm.
MELANİE'NİN AĞZINDAN
Her zaman yaptığım şey kaçmaktı. Şimdi de kaçıyordum. Olmak istemediğim kişiye dönüşmüştüm. Sanki aklım ve kalbim birbirinden bağımsız çalışıyordu. Tüm gücümle dirensem de, bedenimi kontrol edemiyordum. Üç kişiyi öldürmüştüm. Bana son bakışları aklımdan hiç çıkmıyordu. Ben onları parçalara ayırmadan önce attıkları çığlıklar beynimde yankılanıyordu. Tüm bunlardan kaçıyordum aslında. En önemlisi kendimden kaçıyordum.
Kalan tüm gücümle otelin çıkış kapısından çıktım. Bir arabayla gitmeyi düşünüyordum. Sonra otelin arkasında kalan ormanı farkettim. Gür ağaçlardan oluşuyordu. Ormanda saklanırsam insanlara zarar veremezdim. Ben de o yöne koşmaya başladım.
Hava gittikçe kararıyordu. İlk başlarda hızlı hareket edip ilerlesem de bir süre sonra yorulmuştum. Büyük bir ağacın dibine oturdum. Ayaklarım, koşarken diken ve taşlara takıldığım için kanıyordu. Kan. Tadı tatlı ve sıcaktı. Düşünme dedim kendime. Kanı düşünme. Masum insanlara nasıl zarar verdiğini düşün. Onları ben öldürdüm. Yanaklarımdan çeneme süzülen gözyaşlarımı sildim. O sırada hafif bir yağmur başladı. Sular bedenimdeki kan lekelerini temizlese de aklımdakiler geçmiyordu.
Dönüştüğümden bu yana çok iyi duyuyor ve koku alabiliyordum. Önümden geçen kelebeğin kanat çırpma sesini bile duymuştum. Ayağa kalkıp, bir süre kelebeği takip ettim. Sonra bir koku aldım. Kurt gibi kokuyordu. Büyük ihtimalle Justin'in sürüsü beni arıyordu. Henüz onlarla yüzleşemezdim. Bu yüzden koşmaya başladım. Hayatımda hiç bu kadar hızlı koşmamıştım. O kadar hızlıydım ki ağaçları bile göremiyordum.
Kurtların beni arkadan takip ettiklerini hissedebiliyordum. Birden ayağımı bir şeye çarptığımı hissettim ve yere düştüm. Neye takıldığıma bakacak zamanım olmadı. Karşımda iki siluet bana doğru hızla yaklaşıyordu. Ayağa kalkıp kaçmam gerekiyordu ama bileğimi burkmuştum. Ellerimle kendimi geriye doğru çektim. Sırtım ağaca çarpınca durmak zorunda kaldım. İki kurtadam tam önümdeydiler. Gözlerini dikmiş bana bakıyorlardı. Diğerine göre daha iri olan konuşmaya başladı;
"Nesin sen?" dedi. Bana yaklaştı ve koklamaya başladı. "Hem kurtadam gibi kokuyorsun , hem de vampir."
"B-ben katilim." dedim. O an gerçek beynime şimşek gibi çaktı. İnsanlara zarar veren bir canavardım. İnsanlar çevremde olduğu sürece güvende olmayacaklardı. Ben var olduğum sürece insanlar ölecekti. Kutadamlara baktım ve "Öldürün beni!" diye bağırdım. "Öldürün beni."
"Merak etme bize söylenen de buydu zaten." dedi.
Elinde bir kazık belirdi. Ben daha ne olduğunu anlayamadan üzerime koştu ve kazığı kalbime sapladı. Acı tüm bedenime yayılırken tüm yapabildiğim çığlık atmak oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNÜŞÜM
WerewolfMelanie, herkes gibi yasayan sıradan bir gençtir. Hiç beklemediği bir anda Justinle tanışır. Ve hayatı bir daha düzelmemek uzere değişir. Melanie bir seçim yapmalıdır: Güven mi, çaresizlik mi? Meydan okumak mı, teslim olmak mı? Hayat mı, ölüm mü?