JUSTİN'İN AĞZINDANJesse'yi yakasından tutmuş onu öldürmeye hazır biçimde kaldırmıştım. O an hiçbir şey umrumda değildi. Ona olan öfkem somut bir hal almıştı sanki. Kafasını yana çevirdi. Bana bakamıyordu.
"Bana bak!" diye bağırdım. "Göreceğin son yüz benimki olacak." diye devam ettim.
"Justin, ben ısıracaklarını bilmiyordum. Yemin ederim."
Bana yalvaran gözlerle bakıyordu. Ama bu numarayı yemezdim.
"Sana inanmıyorum." dedim.
Onu öldürmek için sağ elimi kaldırmıştım. Tam o anda bir çığlık sesi duydum. Melanie'nin sesiydi. Ona bir şey olmuştu. Jesse bu zayıflığımdan faydalanıp beni itti. Merdivenlere doğru koşmaya başladı. Onu yakalayabilirdim ama yapmadım. Çünkü Melanie'nin bana ihtiyacı vardı. Ormana doğru koşmaya başladım. Elimden geldiğince hızlı koşuyordum. Arada "Melanie!" diye bağırıp, cevap vermesini bekliyordum. Ama hiç cevap gelmiyordu. Fazla ilerlememiştim ki bir çığlık daha duydum. Bu seferki daha yüksek ve uzundu. O tarafa doğru koştum. Ağaçlar gittikçe seyrekleşiyordu. Sadece birkaç ağacın olduğu boş bir araziye geldiğimde Melanie'yi gördüm. Önünde iki kurtadam vardı. Kurtadamlardan biri Melanie'ye sapladığı kazığı çıkardı ve tekrar sapladı. Dehşete kapılmıştım.
"Bırakın onu!" diye bağırdım.
Beni gördükleri an kazığı bırakıp kaçmaya başladılar. Peşlerinden gidebilir, onları yakalayıp neden böyle bir şey yaptıklarını öğrenene kadar öldüresiye dövebilirdim. Ama buna gerek yoktu. Neden yaptıklarını, kimin yaptırdığını biliyordum. Ve önümde hareketsizce yatan Melanie duruyordu. Kalbine saplanmışnkazığı çıkardım. O ölmüştü. Bu kadar kötü darbelerden sonra hayatta kalmasına imkan yoktu. Başını omzuma yasladım ve avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. Melanie benim yüzümden ölmüştü. Bunların sorumlusu bendim. Onun karşısına bile çıkmamalıydım. "Özür dilerim." dedim. Bunu boğazım kuruyana kadar tekrarladım. "Özür dilerim.". "Özür dilerim.". "Özür dilerim..."
Yağmur damlaları yavaşça düşüyor, tenimi okşuyordu. Hava gitgide soğumaya başlamıştı. Vücudumun titrediğini hissetmiştim. Hayır! Titreyen benim vücudum değildi. Melanie kollarımın arasında tir tir titremeye başlamıştı.
"Melanie, hey! Sen iyi misin?" dedim ıslak saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken. Hafifçe öksürmeye başladı. Gözlerini yavaşça açarken kısık sesle bir şeyler fısıldadı. Daha iyi duyabilmek için eğildim.
"Özür dilerim. Böyle olmasını istemezdim. Onları öldürmek istememiştim."
"Biliyorum. Bir daha asla yanından ayrılmayacağım. Ben yokken başına kötü şeyler geliyor." dedim. Hafifçe gülümsedi.
"Şimdi biraz dinlen." deyip ayağa kalktım. Telefonumu çıkardım. Chiristina'ya mesaj gönderdim. 'Kulübeme gel. Melanie'yi buldum. Konuşmamız gereken şeyler var.'
Melanie'ye dönüp "Gitme vakti." dedim. Kendini ayağa kalkmaya zorladı. Ama yere geri düşünce başaramayacağını anladı. Melanie'yi kucağına aldım ve ışık hızında kulübeye koşmaya başladım.
Kulübeye vardığımda Chiristina çoktan gelmişti. Melanie'yi yatak odasına götürdüm ve Chiristina'nın karşısına oturdum. Bir şeyler dememi beklermiş gibi başını salladı.
"Sana kötü haberlerim var." dedim. "Az önce Melanie'nin kalbine kazık saplandığını gördüm. İki kere. Ama hala yaşıyor. Kötü haber bu değil. Kötü haber kazığı saplayan kurtadamların Jesse'nin sürüsünden olması. Ayrıca Melanie'yi ısıran kurtadamlar da Jesse'nin sürüsünden. Jesse, Melanie'yi öldürmek istiyor."
Chiristina'nın şaşkınlıktan donakaldığını gördüm. Ben de en az onun kadar şaşırmıştım.
"Ve Melanie. Çok farklı. Kalbinin ortasına kazık saplandı ama yaşıyor. Tuhaf kokuyor. Otelden çıkmadan önce gözleri kırmızıydı ama şimdi sarıya döndü." dedim.
"Biliyorum." diye karşılık verdi Chiristina. "Ona ne olduğunu biliyorum. O bir melez. Bir kurtadam tarafından ısırıldı. Daha sonra ise vampir. Her iki türün de özelliklerini taşıyor. Kazık veya gümüş onu öldürmez. Hepimizden daha hızlı iyileşebilir, daha hızlı koşabilir ve hepimizden çok daha güçlü. Daha önce bir melezle karşılaşmıştım. Güçlü olduğu kadar kontrol etmesi de zordur. Melanie'nin bir sürüye ihtiyacı var. Tek başına dolaşması çok tehlikeli." dedi.
Söylediklerini kavramam uzun zaman aldı. Melanie kesinlikle benim sürüme katılmalıydı. Onu sonsuza kadar korurdum.
Telefonum çalmaya başladı. Kimin aradığını görür görmez hızla kulübeden çıktım. Jesse arıyordu...
JESSE'NİN AĞZINDAN
Melanie'nin çığlığı beni Justin'in elinden kurtarmıştı. Justin, Melanie'yi kurtarmak için ormana doğru koşarken ben de siyah jiplerden birine atlayıp sürümün olduğu yere doğru yola çıktım. Adamlarım Melanie'nin işini bitirmiş olmalıydı çünkü Melanie'nin (ikinci bir çığlığı bastıktan sonra) hiç sesi çıkmamıştı. Justin'i öldürdüğüm zaman önümde kurtlar ve vampirler arasındaki büyük savaşı başlatmamı engelleyecek hiçbir neden kalmayacaktı. Justin, Melanie'nin bu halde olmasının benim suçum olduğunu düşünüyordu. Ama çok yanılıyordu. Justin'in Melanie'yi yem olarak kullanıp sürüsünü kurtarmaya çalışacağını biliyordum. Adamlarımı onları durdurmak için göndermiştim. Ama adamlarımdan biri yeni kurtadam olmuştu. Kendini kontrol edemeyip Melanie'nin bileğini ısırmıştı. Melanie'nin ölmesi gerekiyordu ama Justin'in aklına yine o saçma fikirlerinden biri geldi ve Melanie'yi vampir yaptı. Artık Melanie işime yaramazdı. Sadece fazladan bir vampir olurdu. Bu yüzden Justin ve Chiristina'dan gizli ,adamlarıma Melanie'yi öldürmelerini emrettim. Justin'in siyah jipi tanıyacağını hiç düşünmemiştim. Neyse, artık zaferime son bir adım kaldı. Telefonumu çıkarıp Justin'i aradım. Telefonu açacağını ve beni öldürmekle tehdit edeceğini biliyordum. Aynen öyle oldu. "Seni bulacağım.. Seni öldüreceğim..." falan filan. Konuşmasının bitmesini bekledim. Sustuğu zaman konuşmaya başladım.
"Pekala beni iyi dinle. Yarın bu saatte Red Otel'in arkasındaki ormana gel. Sürünü de getirebilirsin. Sana meydan okuyorum. İkimiz savaşacağız. Ve kaybeden hem alfalığını hem de sürüsünü kaybeder."
Justin'in kabul edeceğini biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNÜŞÜM
Manusia SerigalaMelanie, herkes gibi yasayan sıradan bir gençtir. Hiç beklemediği bir anda Justinle tanışır. Ve hayatı bir daha düzelmemek uzere değişir. Melanie bir seçim yapmalıdır: Güven mi, çaresizlik mi? Meydan okumak mı, teslim olmak mı? Hayat mı, ölüm mü?