JUSTİN'İN AĞZINDAN
" Justin, ben gidiyorum. Sürü ve Melanie sana emanet. Onu korumanı istiyorum. O çok özel. Dönüşmesine izin verme."
" Neye dönüşmesine?"
" O normal bir hayat yaşamalı anlıyor musun?"
" Tamam."
" Onu kendinden bile korumalısın. Biliyorum çok büyük bir istek ama bana söz vermeni istiyorum Justin."
" Söz veriyorum. Onu ne pahasına olursa olsun koruyacağım."
" Sana güveniyorum, Justin."
#
Eski anılarım aklımın karışmasına neden oluyor. Bir karar vermem gerek ama ne yapacağımı bilmiyorum. Bir lider olarak Melanie'yi teslim etmem gerekiyor. Ama ben söz verdim. Melanie'yi korumam gerek. Bu benim görevim.
" Justin, hala düşünüyor musun? Ver onlara kızı. Ben arkadaşlarımın öldürülmesine göz yumamam. " Zack iki saattir aynı şeyleri tekrarlayıp duruyordu. Zack benim sürümden. Çok acemi ve genç.
" Zack kapa çeneni. " dedim. Haklıydı ben de arkadaşlarımın ölmesine göz yumamam. Arkadaştan da öteler benim için kardeşim gibiler.
" Onlara bir şey olmasına izin vermem merak etme." dedim. Telefonumu elime aldım ve Melanie'yi aradım. Numarası ben de vardı ama benim numaram onda yoktu.
" Alo, kimsiniz?'' dedi yorgun sesiyle.
" Ben Justin.'' Telefondan uzunca bir süre ses gelmedi.
" Melanie beni duyuyor musun?" dedim.
" Nasıl kurtuldun? Ben öldüğünü sanmıştım."
" Çok istiyorsan ölebilirim."
" Saçmalama ben şaşırdım sadece. Ve ölmediğine sevindim. Zombi olmadığına eminsin dimi?"
" Evet eminim. The walking dead de yaşamıyoruz Melanie."
" Yani kurtadamlar ve vampirlerden sonra zombi olması o kadar da saçma değil." Kısa bir kahkaha attım. Haklıydı doğaüstü yaratıkların var olduğunu bi günde öğrenmişti.
" Melanie nerdesiniz? Yanınıza gelmem gerek."
" Imm sanırım Lawrence, Kansas'dayız. Red Otel de kalıyoruz."
" Tamam birkaç saate orada olurum. "
" Sivri dişlere dikkat et."
" Sen de." deyip telefonu kapattım. Sürüme işlerim olduğunu söyleyip oradan ayrıldım.
MELANİE'NİN AĞZINDAN
Telefonu kapattıktan sonra Jesse ve Chiristina'nın yanlarına gittim. Otelin restorantında yemek yiyorlardı. Ve evet kurtadamlar da acıkıyor.
" Muhteşem bir haberim var. Justin yaşıyor."
" NE!!" dedi Jesse. Hayal kırıklığına uğramış gibi bakıyordu.
" Az önce beni aradı ve birazdan burada olur."
" Nerede kaldığımızı ona söyledin mi? Kafayı mı yedin sen Melanie!"
" Ne olacak ki söylediysem?"
" Çabuk toparlan gidiyoruz buradan."
" Justin gelmeden gitmem." Çok sinirlenmiştim. Bu otele geldiğimizden beri beni görmezden geliyorlardı. Soru sorduğumda geçiştirip üstüne kızıyorlardı. Küçük bir kız gibi görünmek istemiyordum. En azından Justin daha iyi davranır. Umarım.
" Melanie, gidiyoruz dedim."
" Size güle güle o zaman."
" Melanie anlamaya çalış lütfen." dedi Chiristina.
" Asıl siz anlamaya çalışın. Ben küçük bir kız değilim. Kuklanız da değilim. Lanet olası bir işaret yüzünden böyle davranılmayı haketmiyorum. Chiristina seni arkadaşım sanıyordum ama sen benden her şeyi sakladın. En azından ne olduğumu anlatabilirdin. Ben kalıyorum. Gitmeyi çok istiyorsanız gidin."
Jesse'nin gözlerinin kırmızı renge dönüştüğünü gördüm. Biraz heyecanlandım. Bu durumlara pek alışık değildim ama Jesse bana zarar vermek istese zaten çoktan vermiş olurdu.
"Justin gelene kadar burada bekleyeceğim." dedim büyük bir kararlılıkla.
"Bu yaptığının hesabını vereceksin Melanie."
Aradan iki saat geçmişti ama hâlâ Justin ortalarda yoktu. Geçen her bir saniyede Jesse'nin kötü bakışlarına maruz kalıyordum. Hiçbiri tek kelime etmemişti. Sessizlik telefonumun çalmasıyla bozuldu.
"Ben geldim hangi odadasınız?"
"71 numaralı oda." dememle kapı çaldı. Gelenin Justin olduğunu tahmin etmek çok zor değildi. Kapıyı açtım. Karşımda dayak yemiş bir Justin görmeyi hiç beklemiyordum. Gözlerinin altı mosmor olmuştu ve burnu biraz yamulmuştu.
"Berbat görünüyorsun."
"Çok iyi moral veriyorsun.En azından ölmedim."
"Nasıl kurtuldun?" O kadar vampirin arasından kurtulması imkansızdı.
"İman power :) :ASD: A" Küçük bir kahkaha attım. Bu cevabı beklemiyordum.
"Justin geldiğine çok sevindim." dedi Jesse yapmacık bir gülümsemeyle.
"Sevindiğine eminim."
Elimdeki kitaba bakıp suratımı buruşturdum. Yaklaşık bir saattir kitap okuyordum. Justin geldikten sonra herkes kendi aleminde takılmaya başlamıştı. Chiristina telefonuyla ilgileniyor, Justin ve Jesse tenis maçı izliyordu. Çok fazla sıkıldığımdan bahsetmiş miydim? Belki ilgilenirler umuduyla kalkıp televizyonun önüne geçtim.
"Ben çok sıkıldım."
"Televizyonun önünden çekilmen için üç saniyen var. "
"Ya sıkıldım diyorum. Bir şeyler yapalım lütfeenn." Yalvarma durumuna bile gelmiştim.
" Siz kızlar yemek yapın çünkü çok acıktım." Jesse'ye kötü bakışlarımdan birini yolladım. Ben yemek yapmam. Asla.
"Siz erkekler gidip pizza falan alın çünkü biz yemek yapmayacağız."
"Siz kızları tek başınıza bırakamayız. Ben ve Melanie pizza almaya gidiyoruz. Jesse sen Chiristina ile kal." Jesse başını onaylarcasına salladı. Hemen çantamı aldım ve Justin ile otelden çıktık.
"Sence plan işe yaradı mı?" dedim arabaya binerken.
"İnandılar en azından. Hazır mısın?" Değildim ama bunu ona söyleyemezdim.
"Hazırım." dedim. Özgürlüğümün ve hayatımın tehlikede olacağı yere doğru gidiyorduk ve ben çok korkuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNÜŞÜM
WerewolfMelanie, herkes gibi yasayan sıradan bir gençtir. Hiç beklemediği bir anda Justinle tanışır. Ve hayatı bir daha düzelmemek uzere değişir. Melanie bir seçim yapmalıdır: Güven mi, çaresizlik mi? Meydan okumak mı, teslim olmak mı? Hayat mı, ölüm mü?