"Hoseok bu ne!" Eve geldiğinde , düzeltme , işten eve geldiğinde. Bütün stres üzerindeyken, yine de sakin kalmaya çalışarak , salonun tam ortasındaki dışkıya bakakaldı. Sinirini dizginlemeye çalışırken diğer odadan yıkılma sesleri yükselmiş , büyük bir patırtıyla Hoseok kendisine koşuyordu.
"Bu nedir ,Hoseok? Umarım sormamda sakınca yoktur. Tuvalet eğitimini almadın mı?"
Diğeri daha ağzını açamadan , az önce Hoseok'un koşarak çıktığı odadan tekrar bir patırtı geldi. Ardından aralık kapıdan bir pati çıktı. Jimin gözlerini kocaman açmış Hoseok'a bakıyordu. "Bir cevap bekliyorum..."
Köpek, patisinden sonra tüm bedenini kapıdan çıkartmış ve salonda çılgınca hareketlerle koşmaya başlamıştı. "Şey Jimin, o şimdi küçük ya ondan böyle , bak alıştırırım ben onu."
Jimin işaret parmağıyla yerdeki koku bombasını göstermiş ve kaşlarını yukarı kaldırıp indirmişti. Hoseok da onun işaret ettiği yere bakarken ağzı abartısız açılmıştı. "Aman Tanrım! Bu ne!?" Jimin kollarını göğsünde kilitleyip konuştu. "Ben de onu soruyorum , bu neden burada?"
Eşinin kendisine açıklama yapmasını beklerken , Hoseok bir anda salonu terk etmiş , saniyeler içinde elinde çöp poşeti ve birkaç temizlik malzemesiyle dönmüştü. Hem köpeğin dışkısını temizliyor hem de Jimin'e açıklama yapmaya çalışıyordu. "Şimdi o yabancı bir evde ya, ondan yani, karıştırmıştır nereye yapacağını , salmıştır. Bir daha yapmaz babası. Özür diler o . DEĞİL Mİ MICKEY!?"
Jimin ise sadece 'babası' kısmına takılmıştı. "Cinsiyeti ne?" diye sormadan edemedi. Elindeki poşeti güzelce bağlayıp zemini silmeye başladı. "Erkek, çok tatlıdır o, sakindir de ama burada çıldırdı."
"Çünkü kedim vardı, onun kokusunu almıştır." Hoseok elindeki bezi bırakıp tepesinde dikilmeye devam eden Jimin'e baktı. "Sen git üzerini değiştir. Nerede kedin?" Jimin onun dediğini yapıp odasına doğru yürümeye başladı. "Arkadaşıma bıraktım, istememe ihtimaline karşılık." Kapısını kapatmadan soyunmaya başladı. Hoseok bir şey derse duyabilmek için kapatmamıştı. O sırada içeriden sesi duyuldu. "Lütfen getir , ben de seveyim!" O kadar yüksek sesle konuşuyordu ki , salonda değil de , tam arkasındaydı sanki. Üzerine hemen bir tişört, altına da pijamasını geçirip geri döndü. Hoseok yeri silmeyi bitirmiş koltuğa atmıştı kendini. "Sen öyle diyorsan getiririm. O da babasını görmek ister tabi." Hoseok'a küçük bir oyun oynuyordu. Belki de köpeği için 'baba' kelimesini bilerek kullanmamıştı ama denemekten zarar gelmezdi. Hoseok yaramazlık sonrası yorulmuş köpeğini kucağına yatırıp Jimin'e baktı. "Babasını ne zamandır görmüyor? Aşk olsun Jimin , yavrunu görmeden nasıl yaşarsın?!"
Jimin'e kızarken sinirli görünmesi gerekiyordu ancak Jimin onun bu ifadesini çok komik bulmuştu. "Beni görüyor her gün, iş yerinde birlikteyiz, eve gelemediğinden oraya gelmesini istiyorum. Seni görsün dedim."
Bu ikisi açık açık flört ediyordu. Bunu anlamamak için aptal olmak lazımdı ve Hoseok biraz aptaldı. "Beni de görsün tabi, ben onun patilerini yerim. Değil mi Mickey?" Mickey yorgun gözlerini kapatmış şekilde kucakta keyif yapıyordu. "O da sevindi bence." Kocaman gülümsemesini sunmuştu. Kalp eriten de denebilirdi.
Jimin boş koltuğa oturup ayaklarını uzakttı. "O zaman yarın getiririm. Bu arada çok açım , ne söyleyelim?"
Hoseok anında kucağındaki küçük canavarı bırakıp mutfağa koştu. Mutfaktan gelen birkaç takırtı sonrası Jimin'e seslenmişti. "Ben yaptım sana yemek , gel!" Jimin koşarak mutfağa girmiş , masada yer kapmıştı. "Eline sağlık!"
Diğeri yemeğini yiyor , Hoseok bir şeyler anlatıyordu. Jimin sonunda doymuştu ve mutlulukla arkasına yaslandı. "Harika olmuşlar."
Gözleri kısılana kadar gülümsemişti Hoseok . Jimin'i mutlu etmekten memnundu. "Mickey ile aşkla yaptık ama Mickey biraz abartmış aşkını salona yapmış. Hain işte..."