Ürkütücü bir sessizlikte geçen yemek saati, Jimin'in kafasını karıştıran sorulara neden olmuştu. Hoseok neyi anlatacaktı? O adam neden bu kadar iticiydi? Ve dahası. Tabağındakileri bitiremeden kalktı masadan. Doyduğunu söyleyip salona geçti. Bu Hoseok için konuşma vaktiydi. O da masadan kalktığında, Jimin daha da heyecanlandığını hissetti. İçindeki kötü hissi kovamıyordu.
Hoseok yalın ayaklarını zemine sürte sürte koltuğa kadar yürüdü. Jimin düz bir ifadeyle salonun köşesinde kendilerine bakan Mickey ile Mila'yı izliyordu. Hoseok, uzakta olmak istemediği için hemen Jimin'in yanına oturdu. Elini sevgilisinin ellerine uzattı. Titrese de umursamadı. Jimin'e dokunmak istiyordu.
Jimin sonunda kendisini toparlayıp , ellerine dokunmak için çırpınan eli tuttu. Yüzünü ve vücudunu tamamen Hoseok'a çevirdi. "Evet, seni dinliyorum."
"Ama, kızma." Jimin ona kıyamazdı ki. Kılına zarar gelecek diye aklı çıkıyordu. Yürüdüğü yolda bile eşini düşünerek adım atıyordu. "Ben sana kızamam ki. Hadi söyle."
Jimin'in tersine Hoseok çok gergindi. Gözlerrini kaçırıp duruyordu. Sürekli yutkunması ise ayrı garipti. "Şey... O adam var ya." Onay beklercesine kendisini dinleyen bedene baktı. "Özür dilerim."
Jimin sinirlendiğini hissediyordu. Ancak sakin olmalıydı, Hoseok'u korkutmak ya da üzmek istemiyordu. Bu olayın peşini bırakmayı falan da düşünmüyordu.
"Hoseok, anlat. Tek nefeste. Kurtul."
O güzel gözlerinden dökülen yaş her şey için sınırdı aslında. "O , o adam onlardan biriydi." Sadece bunu söylemesiyle bile hıçkırıklara boğuldu. Hemen Jimin'e sarılıp özür dilemeye başladı. Arada , keşke ilk günden söyleseydim, diye mırıldanıyor ardından tekrar özür diliyordu.
Jimin'in anlaması uzun sürdü. Toparlanamadı bile. Sevgilisinin bahsettiği , o adamlae kimlerdi? Bunu kendisine sorup dururken, bir eliyle kucağına atlayan bedenin sırtını okşuyordu. Sonunda anladığında ise, tüm sinirinin toplandığını hissetti. Bunu Hoseok'una yapan adam, bir de iyileştirmeye çalışan adamdı. Elinde olmadan , sevgilisinin hıçkırıklarına kendi hıçkırıkları da karıştı. Mickey ile Mila olayı en akıl almaz ifadeyle izliyorlardı. Babalarına ne olmuştu ki?
"Neden," Hıçkırıkları arasında konuşmaya çalıştı. Hoseok'un saçını hâlâ okşuyordu. "Neden daha önce söylemedin?" Aslında nedenini biliyordu. O hep sorunlarını kendi içinde halletmeye o kadar alışmıştı ki, o adamla yüz yüze geldiğinde buna engel olmak yerine, üzerine gitmek için direnmişti.
Hoseok hâlâ özür diliyordu. O adamı görmek zorunda kaldığı için de pişmandı. Kendisine bunca zaman acı çektirmişti. Korkularıyla yüzleşmek isterken, korkularına yeniden yenilmişti.
Jimin onu kucağından ayırıp yüz yüze gelmek için uzaklaştı. Ellerini sıkı sıkı tutuyordu. "İlk gün ne oldu?"
Sorduğu soruyla, Hoseok daha da kasıldı. Gözlerini kaçırdı. Tekrar tekrar yutkundu. "Önce tanımadı. Gayet normaldi. Konu rahatsızlığıma gelince, anlattıklarım yüzünden tanıdı."
O gün aklına dolduğunda gözlerini sımsıkı kapattı. O pisliğin sırıtışını unutmak için çırpınsa da , sürekli gözünün önündeydi.
Jimin işe gitmeden önce, Hoseok'u da alıp randevu aldığı yere götürdü. En yakın burası diye ilk olarak buraya yönelmişlerdi. Jimin onu bıraktığında ne yapacağını bilemedi, boş boş etrafı izledi. Yaklaşık bir saatinden randevu saati gelmişti. Utanarak odaya girdi. Hemen o an , çıkmayı düşündüğünde bunu gerçekleştirmediğine üzüldü. Yıllar önce, kendisine zorbalık yapan beden, tam da karşısında duruyordu. Bu sefer açtığı yaraları kapamak adına...