Jimin bu sabah her zamankinden erken kalkmış aceleyle evi terk etmişti. Bir süredir aynı odayı paylaşıyorlardı, bu yüzden Hoseok da o hazırlanırken uyanmış , ne olduğunu anlayamadan öylece durmuştu.Elindeki kumandaya vurdu ve tekrar kanal değiştirdi. Jimin gittiğinden beri canı sıkılıyor, televizyonda zaman geçirmek için çırpınıyordu. Ama nafile.
"Yeter be, koskoca Kore, hiç mi dizi yok?"
Televizyonu kapayıp sıkıntıyla nefes verdi. Halıda oyun oynayan ikiliyi izleneye başladı. Jimin ile kendisi düşündü, onlar da birbirlerine çabuk alışmışlardı.
"Mila, baban nereye gitti?"
Kediyi Mickey'nin yanından alıp havaya kaldırıp indirmeye başladı. Kedi havalandıkça gözlerini ve ağzını kocaman açıyor, patilerini de boşlukta sallıyordu. Mickey de sahibinin kucağına tırmandı, sıra ondaydı.
Bebekleriyle de zaman geçirdikten sonra can sıkıntısı tekrar gün yüzüne çıkmıştı. Arkadaşlarıyla buluşabilirdi, eve iş getirmeyi bırakıp işe gidebilirdi ancak hiçbirini yapmak istemiyordu. Ona Jimin gerekiyordu.
Daha fazla duramadı. Telefonundaki mesajlaşma uygulamasına girdi.
Jimin neredesin?
Mesajına cevap gelmeyince sinirlenmesine engel olamadı. Ararsa da ayıp olurdu, belki de müsait değildi.
Biraz daha bekledi. Yaklaşık yarım saat sonra telefonuna mesaj geldi.
Ah, Hoseok. Üzgünüm , şirkette işler karışmış, gelemeyebilirim.
Şirkette kötü şeyler olması, Jimin'in ve ailesinin stresli olması demekti... Hoseok gerilmekten kendini alamadı. Jimin eve sinirli gelsin istemiyordu ya da gelse bile sinirini kendisinden çıkarmasından çekiniyordu.
Odasına girip çantasını aldı. Üzerine ince bir tişört geçirdi. Mickey ile Mila'nın da tasmalarını alıp kendisini dışarı attı. Küçük kedi ve köpek sevinçle etrafta koştururken , yoldaki insanlar ara ara onu duraklatıyor ve sevgi dolu sözcüklerle bebeklerini seviyordu.Yavaş yavaş da olsa sonunda şirkete varmıştı. Jimin'in odası neredeydi bilmiyordu, bulmanı zor olmayacağını düşündü. Ayrıca hayvan ile girmesinde bir sakınca da yoktu.
Girişte kontrol edildikten sonra , görevli birisini durdurup Jimin'in odasına nasıl gidebileceğini sordu. Görevli onun bu spor tarzına ve elinden bıraktığı için ortalıkta koşup şirkettekilerle oynayan kediyle köpeğe baktı bir süre. Ardından kediyi şirkette çok sık gördükleri için Jimin'in odasını gösterdi. Hatta bizzat eşlik etti.
Kapıya geldiklerinde Mila'yı kucağına alıp görevliden tıklamasını rica etti. Tam görevli kapıya elini uzatmıştı ki , Jimin sinirli bir ifadeyle kapıyı araladı.Gördüğü sahne ona garip gelse de bir şey diyemedi, bakakaldı bir süre.
"Biz geldik çünkü babayı özledik."
Hoseok'un sanki Mila konuşurmuşçasına incelttiği sesiyle herkes dikkatini onlara verdi. Hoseok haberi olmadan Mila'nın patisini sallıyor, Mickey'nin de ayaklarına dolanmasına izin veriyordu.
Jimin sonunda konuşabildiğinde kapısını kapayıp dışarıya çıktı. Görevli de işinin başına döndü. "Neden geldin ki?"
Hiç düşünmeden omuz silkti ve gülümsedi, Jimin'i özlemişti ve sıkılmıştı işte. Daha açık olması mı gerekiyordu?
Jimin kafa sallayıp Mila'nın başını okşadı. Bir yandan da Hoseok'a olayları anlattı.
"Bu yüzden içerisi çok kalabalık. Nefes alayım diye dışarı çıkacaktım. İyi yaptınız."Gelmesine kızmaması Hoseok'u memnun etmeye yetmişti bile. Jimin'in yanağına elini koyup, baş parmağıyla orayı bir süre okşadı. Jimin de gözünü kapatıp başını eğdi. "Sıkıntı etme Jimin, atlatacaksınız. Böyle karalamalar hep olur."
Jimin anşadığını belirtip, Hoseok'un dudaklarına kısa bir öpücük bıraktı. İkili bir süre daha içerideki insanlar hakkında konuşurken, kapının hemen yanındaki asistandan bir çığlık koptu.
Mickey yine aşkını yanlış yerlere yapmıştı.
Jimin gözlerini kocaman açıp Mickey'e koştu. "Ben seninle ne konuşmuştum?"
mickey' e a nin nı dalan yazarken çok stres oluyorum ya , miki'ye olmuyor miki'e olmuyor ay yıldım skdhskjaaj