Hoseok eve girdiği gibi üzerindeki her şeyi salona fırlatıp, koltuğa attı kendini. Bağıra bağıra da bir şeylerden yakınıyordu. Jimin onu tedaviye başladıktan sonra çok sık bu halde görür olmuştu. Eve sinirle gelir, danıştığı kişinin anlattıklarıyla ilgili yakınırdı.
"Savaş, kaç, dur. Savaş, kaç, dur..."
Koltuktaki yastıkları yumruklarken sürekli aynı şeyleri tekrarlıyordu. Jimin karışmak istemese de , dur demezi gerektiğini düşünerek eşinin yanına gidip ona kocaman sarıldı. Hoseok vücudunda hissettiği sıcaklıkla sıktığı dişlerini serbest bıraktı. "Savaşamam." Ağzından fısıltı gibi kaçırdığı kelimeyle salonda hıçkırıkları yankılanmaya başladı.
Jimin danıştığı kişiyle konuşmayı aklına koydu. Terapilerin daha yumuşak sonuçlanması gerekmez miydi? Neden Hoseok tam tersi, normalde olduğundan daha saldırgan bir adam halini alıyordu.
Hoseok kendini bıraktığında , Jimin hemen kollarını sıkılaştırdı. Bir eli saçlarını okşuyordu. "Şşş, geçti..." Sürekli kulaklarına fısıldayıp , hemen kulağının arkasındaki noktaya öpücükler bırakıyordu. Ne kadar sürdüğünü bilmeden, Hoseok sakinleşene kadar böyle durmaya devam ettiler.
"Kaçamam..." Ara ara sayıklamaya devam ediyordu. Neyden kaçacağından habersiz Jimin onu daha sıkı tutup kaçabileceğini, kendisine sığınabileceğini söylüyordu.
Sonunda Hoseok geri çekildiğinde, gözleri kıpkırmızıydı bu Jimin'in canını çok yaktı, ellerini sevdiği yüze yasladı. Yanakları son zamanlarda okdukça çökmüştü, bununla beraber Jimin de kahroluyordu."Neden bu kadar sinirlisin Hoseok?"
Hoseok sadece dolu gözleriyle Jimin'e bakıyordu. Bedeni titremeden duramıyordu. Kimseye söylemeyeceğini düşünürdü, ilk söylediği Jimin olmuştu. "Jimin..."
Jimin hemen 'hmm' şeklinde ses çıkarıp, Hoseok'un yumruk yaptığı ellerini çözdü. Artık kendi ellerini tutuyordu. "Jimin, bana hep savaş diyor. Jimin ben savaşamam. Ben çok zayıfım! Onlar hep büyük!" Bir anda küçük bir çocuğa dönüşmüştü. Jimin onu ilgiyle izlerken seans boyunca hissettiği kaygıyı anlatmaya başladı. "Kaç diyor, ben hep kaçıyorum sevgilim! Dur diyor sonra, ölü gibi durmalıymışım... Ben hep ölüydüm."
Jimin ne demek istediğini anlamasa da , sadece gözlerini titrek göz bebeklerine odaklamış bir şekilde onu dinliyordu.
Harafetli bir konuşmanın ardından , Hoseok acıktığını söyleyip konuyu kapattığında, Jimin onu masaya bırakıp odasına çıktı. O adamla konuşmalı ve bunların sebebini öğrenmeliydi.
Numarasını internetten bulduğu terapisti aradı. Telefon tek çalışta açıldığında , derin bir nefes aldı. "Ben Jimin, Hoseok'un eşiyim. Jung Hoseok. Evet. Evet yarım saat önce evdeydi. Sormam gereken şeyler var. Bir sorun olduğu kesin. İzin verin konuşayım. O sizin yanınızdan her döndüğünde sinir krizleri geçirmek zorunda mı? Tanrı aşkına işinizin ucunda bu mu var? Hadi ya? Belgenizi nereden aldığınızı tahmin eder gibiyim... "
Neredeyse bir saat süren konuşma sınunda Jimin, Hoseok'la da bu konuyu konuşması gerektiğine karar verdi. Adam tam bir pislikti. Mesleğine rağmen , Hoseok'un bir erkek ile evli olmasına takılmış, arada sessizce bir şeyler fısıldasa da Jimin anlamadığı için uzatmamıştı. En yakın zamanda , örneğin hemen yarın, bir başkasına randevu alacak ve sevgilisini bu şerefsizden kurtaracaktı.
Hoseok ise , Jimin'in yaptığı tüm konuşmayı dinlemişti. Yemeği tek başına yemek istemeyince odaya gitmiş ve tüm konuşulanları duymuştu.
Jimin telefonu sıkıntıyla yatağa fırlatıp yere çöktü. Dizlerinin arasına kafasını gömüp , şakaklarına masaj yapmaya başladı. Hoseok bu görüntüye daha fazla dayanamadığı için , yatağın yanına gidip, Jimin'n yaptığın yapıp, aynı şekilde oturdu. Elleri Jimin'in ellerine usulca sokuldu. "Anlatacağım Jimin, ama önce yemek yiyelim. Lütfen..."
Merhaba, öncelikle psikoloji konusunda sadece izlediğim belgesellerden ibaretim bu yüzden hata olmaması için derine inmeden yazmaya çalışıyorum, umarım rahatsız edici olmamıştır...