GEZİ BAŞLADI

97 8 1
                                    


Saat sabah 04:00  alarm sesiyle gözlerimi açtım ve hiç bir şey düşünmeden hazırlanıp çıktım. Hava hala karanlık ve soğuk, bu havayı kendime ait hissediyorum. Okulun bahçesine geldiğimde çocuklarını bekleyen aileleri gördüm ve hissettiklerim sadece kendime acımaktı. Saat 04:45 otobüs neredeyse dolmuştu. En arkaya doğru ilerledim ve cam kenarına oturup dışarıyı seyretmeye başladım. Enes okuldan çıktı, herkesin gözü onun üstündeyken onu gözü kimseye ilişmiyordu Enes gerçekten başka hissettiriyor.
Enesin yanındayken kendimi Sinan’ın yanında gibi hissediyorum. Belki de bu yüzden yaklaşamıyorum dur. Enes’te dahil herkes bindikten sonra saat 05:10 da otobüs hareket etti. Yolculuk başında camdaki yansımama odaklandım ve kendimle yüzleşirken ona nedenini sordum, neden ölüyorum, Neden yaşayamıyorum?   Kendimle yine kavga ederken bir el nazikçe omuzuma dokundu. Arkamı döndüğümde evrim hoca gülümseyen ifadesiyle bana bakıyordu, otobüs çoktan boşalmış birtek ben ve Evrim hoca kalmışız.

“Elifçim  geldik tatlım hadi sende in.” Yavaşça koltuktan indim ve bagajdan valizimi alıp gruba dahil oldum. Anlamadığım şey yol ne zaman bitti, yine kendi içime saatlerce mahkum olmuşum ama haberim bile yok.

Saat 06:45 bir otele yerleştik, Enes her zaman hocaların yanında,  okadar uzak duruyor ki, onun açtığı kapıdan kendi engelimi aşsamda giremiyorum.  Sonunda herkes odalara ikişerli olarak yerleştirildi. Odamı konuşkan ve öz güvenli bir kız ile paylaşmak zorundayım, bu karakter bana asla iyi gelmeyecek umarım yine kendimi kaybetmem. Kızla mümkün olduğunca az muhatap olup yatağıma kuruldum ve huzurlu dört gün başlangıcı olarak uykuya daldım.
Saat 09:30 telefonumun sesiyle uyandım, arayan bir numaraydı.

“Alo”

“Elif ben Enes, kahvaltıya inmedin merak ettim bugün solgun görünüyorsun hemen gel kahvaltı yap, bir saat sonra gezmek için dışarıya çıkacağız .” Kendime söz verdim, mutlu olacağım, hiç bir şeyi inkar etmeyeceğim.

“Tamam Enes geliyorum.” Yanımda kalan kız çoktan kahvaltıya inmişti
Odamız dördüncü katta 457 numaralı oda, odanın içi geniş ve insanı değerli hissettiriyor. Odadan çıkıp otelin kırmızı halı serilmiş yolumda yürüyüp sonunda asansöre bindim ve restoran katına indim. Restoranın adı Hanzade, kapıda genç ve güzel bir bayan misafirleri karşılıyordu, okadar nazikti ki ona karşı suratsız olmak istemedim. Kapıya yaklaştım ve beni karşıladı isim kartında Yeliz yazıyordu.

“Günaydın hoş geldiniz” 

“Günaydın.” Güler yüzlü ifadesiyle sorusuna devam etti.

“ Oda numaranızı öğrenebilir miyim?”

“Tabi sanırım 457.” Önündeki kağıdı kontrol ettikten sonra

“Afiyet olsun Elif hanım, buyurun lütfen.” Eliyle içeriyi işaret etti
İçerisi geniş ve art arda düzenlenmiş masalarla göz kamaştırıcı görünüyor. Kapıdan girer girmez sağ tarafımda hamur işleri sol tarafımda ise upuzun mermer üzerinde zengin açık büfe kahvaltılıklar vardı. Elime bir tabak alıp zeytin domates ve peynir aldım, neden bilmiyorum ama kendimi fazlasını yemeye laik görmüyorum. Restoranın ortasında kare şeklinde bulunan mermer tezgahın üzerinde bulunan çaycıdan bir bardak çay aldım ve masama oturup yemeye başladım. Yaklaşık yarım saat kadar sonra Enes masamın önünden geçti, hiç selam vermeden. Acaba gerçekten görmedi mi, yoksa aslında bana hiç kapısını açmamışıydı.

Saat 09:30 telefonuma toplu mesaj geldi. “10 dakika sonra lobide toplanıyoruz, herkes orda olsun.”  Mesajı aldıktan sonra banyoya girdim, duş alırken içime bir korku doğdu. Sanki kendimi dışardan görüyor gibi hissettim. Anlatamayacağım, içimi daraltan ve ürperten bir his. Gözlerimi kapadım ve iyi olduğuma kendimi inandırmaya çalışırken nihayet duştan çıkıp üzerimi giyindim. Montumu ve çantamı alıp lobiye indim. Saat 9:45 sanırım son gelen ben oldum. Lobiye girdiğimde gözlerim benim kontrolümden çıkıp Enes’i aramaya başladı. Onu görmek biraz da olsa huzur veriyor. Enes camın önünde bir koltukta oturmuş dışarıyı seyrediyordu. Üzerinde siyah kalın bir mont vardı, siyah! Hayatımı zindana çeviren bu renk ona okadar yakışmış ki bu zindanın rengini sevdirdi. Evrim hocanın komutuyla hep beraber otelden çıkıp yürümeye başladık. Yerler diz kapaklarımıza ulaşacak kadar karla kaplıydı, etrafta karla üzeri örtülmüş ağaçlar ve geniş karlı yol. Bayır yukarı doğru çıkmaya başladık. Yaklaşık 1 kilometre kadar yürüdükten sonra teleferik istasyonuna vardık. Teleferiğe binecek kimsem olmadığı için yanıma denk gelen birileriyle binip kayak alanına çıktık. Yaklaşık iki saat kadar herkes kayıp eylenirken ben oturdum. Son zamanlarda en huzurlu halim bu ve bu huzurdan korkuyorum. Çünkü ne zaman mutlu olsam bir bedel ödediğimi hissediyorum. Saat 12:30 nihayet otel odasına geldiğimizde kendimi yatağa attım ve gözlerimi kapadım. Saat 13:55 Kulağıma yüksek bir müzik sesi ilişti ve gözlerimi yavaşça açtım, oda arkadaşım mahcubiyet ve telaşla telefonun sesini kısmaya çalışıyordu. Ona doğru baktığımı fark etti.

“Elif kusura bakma lütfen telefon dondu sesini kısamadım.”

Basit bir olayı kafaya takacak kadar sakin bir hayatım yok, hatta aksine böyle uyanmayı seviyorum. Yavaşça yataktan kalktım ve üzerimi giyinip dışarı çıktım. Yaklaşık bir saat boyunca dışarıda gezdikten sonra tekrar otele döndüm ve lobiye geçtim.  Camın kenarında bir koltuk seçtim karşımda yanan şömineyi izlerken arkamdan bir ses duydum.

“Hoş geldiniz ne alırsınız?”

Americano sipariş ettim, siparişim 3 4 dakika sonra hazır geldi. Kahvemi yudumlarken birden karşıma bir çocuk oturdu. Uzun boylu, esmer ve derin iki gamzeye sahip bir erkek. Onu görmezden gelip kahvemi yudumlamaya devam ettim. Eliyle garsona işaret etti ve Sütlü kahve istedi. Kısa süren sessizliğin ardından sonunda bana laf attı.

“Huzurlu bir an değil mi?” sözlerine karşılık vermeyince konuşmaya devam etti.

“ Bugün çok yalnız takılıyorsun, sana eşlik edip yalnızlığını yok edeyim dedim.”

“Bir daha tekrarlama yalnızlığımla mutluyum.”

“Tamam ama biraz kaba oldu sanki.”

“Sana karşı nazik olmam için bir gerekçen var mı?”  derin bir iç çekti

“Kaba davranman içinde bir gerekçem yok aslında.”

“Benim var ama, şuan rahatımı bozuyorsun!” Karşımda şaşkın gözlerle bana baktı. Ve yavaşça ayağa kalktı.

“Peki ozaman eğer yalnızlıktan sıkılırsan özür beklemeden sana eşlik ederim, afiyet olsun “ Ellerini hırkasının cebine sokup hafif bir serseri edasıyla uzaklaştı.
Kibar insanlarla karşılaşmaktan nefret ediyorum, onları kırmaktan çekinmiyorum ama sonra huzursuz oluyorum, hayatım hep huzurumu bozacak sebeplerle dolu.

Lobide uzun süre oturduktan sonra saat 20:00 da akşam yemeği yedik. Herkes yemekten sonra toplanıp eğlenirken ben akşamı sessiz odamda geçirdim. Ertesi sabah kahvaltıdan sonra herkes dışarı çıktı, klasik kartopu savaşlarıyla saatlerce eğlendiler. Bense bir kayanın üzerine oturup Enes’i seyrettim. Büyük bir kütüğün üzerinde kardan bir küp yaptı. Boyu nerdeyse iri bir karpuzdan büyüktü. Onu izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Bir an arkama dönüp tekrar Enes’e döndüğümde neye uğradığımı şaşırdım, bu korku hiç tatmadığım kadar derindi. Enes’in yanında ben vardım, dikilmiş öylece onu izliyordum ama nasıl ben buradayken nasıl kendimi onun yanında görüyorum. Yaklaşık 15 saniye Enes’i izledikten sonra bana döndü ve nefretle baktı. Ne yapacağımı şaşırdım, sanki çığlık atmaya kalksam sesim çıkmayacak gibi hissettim. Bana bir süre baktıktan sonra yavaşça yürümeye başladı, oturduğum yerde kilitlendim. Ne tepki vermeliyim ne yapmalıyım, bu hiç olmamıştı. Kendimi hiç canlı görmemiştim...

AYNADAKİ KİMLİĞİM.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin