SENİ ASLA BIRAKMAM...

54 5 4
                                    

Şaşkınlığımı ardımda bırakıp, ne olduğunu anlamaya çalışarak yavaşça ayağa kalktım. Elimle oynayarak Enes’e yaklaştım.

“Nasıl yani, Enes gitmekten bahsetmiyorsun değil mi?” Valizini alıp dolaptan eline gelen kıyafetleri çantaya doldurmaya başladı, ardından sırt çantasına ufak eşyalarını da doldurup kapıya yöneldi, bunları yaparken sorduğum hiç bir soruya cevap vermedi. Çantasını ve valizini alıp kapıya kolunu attığı anda kapıya yaslandım ve kulpu tuttum.

“Gidemezsin!”

“Çekil Elif.” İyice yaslandım.

“Ya nereden çıktı şimdi bu, seni affettiğim için teşekkür edeceğine gidiyorsun, neden girdin ozaman hayatıma.”

“Lütfen Elif, seni bulaştırmak istemiyorum çekil önümden.”

“Hayır, neye bulaşacağım ben?” Kolumu tutup kenara çekti ve kapıyı açtı, valizini taşıyan koluna sıkıca sarılıp gitmesine engellemeye çalıştım ama onu engelleyen hiç bir şey olmadı, aksine arkasından sürüklendim.

“Enes lütfen, nolur bırakma beni.” Kapının önünde arkasından bakakaldığım sırada valizini ve çantasını yere bırakıp merdivenlerden geri çıktı, mutsuzca bakarken koşar adımla gelip sarıldı.

“Gitme!”

“Özür dilerim, bencillik ettim, hiç gelmemeliydim.”

“Neden Enes, bana nedenini söyle.”

“Kendine iyi bak, yatmadan önce sakinleştirici iç. Eğer bir şey olursa hemen Anıl’ı ara tamam mı. Mümkün olduğunca yalnız kalma, zaten yakında Babanda iyileşir ve seni yanına alır.”

“Enes!! Ben seni istiyorum, neden bana bir daha hiç görüşmeyecekmişiz gibi konuşuyorsun?” 

Yanağıma öpücük kondurdu ve hızlı adımla inip arabasına bindi. Arkasından öylece bakarken arabanın uzaklaşmasıyla üzerime korku, endişe, mutsuzluk bastırdı. Şaşkınlıkla eve girdiğimde Enesin yere düşürdüğü bir kaç parça eşyayla karşılaştım. Okadar yoğunum ki kendi kendime bile tepkilerimi veremiyorum, yerden tişört alıp yatağa yattım, enesin tişörtüne bakarken uyuya kaldım. 

Sabah erkenden hazırlanıp okula gittim, her tenefüs her katı koşarak gezsem de Enes’i göremedim, telefonunu ne kadar çaldırırsam çaldırayım cevap vermedi. Zehir gibi geçen 8 saatin ardında okuldan çıkıp parka gittim, Enes’le oturduğumuz banka oturdum ve Anıl’ı aradım.

“Efendim Elif.”

“Babam nasıl?”

“Her geçen gün daha iyi oluyor.”

“Onu ne zaman görecem peki?”

“Müsait olduğu zaman haber veririm, kapatıyorum.”

“Anıl! Bir şey daha sorucam.”  Sıkılgan bir iç çekti.

“Sor.”

“Enes’in babasının şirketini söylermisin?”

“O nereden çıktı?”

“Bir yerden işte sen söyle.”

“Kuran HOLDİNG.”

“Teşekkürler.” Telefonu kapatır kapatmaz internetten araştırdım, Babasının adı Sezgin. Adresini iyice benimseyip koşar adımlarımla parktan çıktım, okulun alt tarafında bulunan caddeye inip taksi beklerken beyaz bir araba önümde durdu.

“Elif.” Başımı arabaya doğru çevirdiğim sırada Damla’nın camı açmış bana baktığını gördüm.

“Nereye gidiyorsun bırakalım mı?” Hafiften geri doğru yeltendiği sırada direksiyonda Annesini gördüm, genç ve zarif bir kadın.

“Gelsene tatlım.” Yapmacık kibarlığımı yine simama geçirip nazikçe cevapladım.

“Hayır teşekkür ederim ben taksiyle gitsem daha iyi.”

“Eğer yolumuzun üstündeyse bırakabiliriz.” Arkadan gelen taksiyi durdurup veda ettim.

“Çağırdığım taksi geldi ben gideyim en iyisi.” Koşarak taksiye bindim.

“Kuran Holding’e gidiyoruz.”  Taksici ikiletmeden gaza bastı, neredeyse 40 dakika sonra taksicinin durmasıyla para verip indim. Neredeyse babamınkiyle aynı yüksek camlardan oluşan bir holding, tek farkı kapladığı alan ve yüksekliği daha fazla. İçeri girmek istediğim sırada güvenliğin durdurması ile bir adım geri attım.

“Hoş geldiniz, randevunuz var mı?” şaşkınlığımı bırakıp omuzlarımı dikleştirdim ve özgüvenle gözlerine baktım.

“Sinan KARASUNUN kızıyım, çekilir misiniz lütfen.” Arkasında duran iri adama bakmasıyla iri adam bana yaklaştı.

“Hoş geldiniz, ben yardımcı olayım.”

“KARASU’nun kızıyım, içeri girip sezgin beyle görüşmem gerek.” 

“Sezgin bey toplantıda lütfen randevu alıp gelin.” Güvenlik bana kapıyı işaret ettiği sırada ufak bir hamleyle içeri girmeye çalıştım ama güvenliğin güçlü kolu belime sarılıp beni dışarı çıkardı.

“Ya girmem lazım, Sinan Karasu’nun kızıyım diyorum.”

“Noluyo?” Arkamdan gelen çekici sesle döndüğümde Enes’i gördüm, yüzümse beliren tebessümle ona yaklaştım ama o beni görmezden gelip güvenliklere yöneldi.

“Sorun yok Enes bey biz hemen hallediyoruz.”

“Enes, yüzüme baksana.”

“Hanım efendi kendisi gider, siz içeri girin.” Enesin komutuyla güvenlikler içeri girdi, Enes’te arkalarından girecekken kolunu yakaladım. Her zaman giyindiğinin aksine daha klasik giyinmiş. Üzerinde bir tarafı siyah bir tarafı beyaz şık bir gömlek ve altında siyah kot pantolon, saçları her zamanki dağınık ve dalgalı hali değil düzenli ve fönlü. Bu haliyle bakışları daha soğuk ve çekinmeme sebep olacak bir hal almış.

“Neden görmüyorsun beni, naptım ben sana?” Kolumu tutup merdivenlerden aşağıya indirdi, holdingin arkasına doğru hızlı adımlarıyla yürürken ona yetişmek için dengesizce koşuyorum. Sonunda holdingin arka tarafında iki binanın daracık arasına girdik, kolumu bırakıp beni duvara yasladı.

“Neden geldin buraya?”

“Seni görmek için.”

“Elif babama neden geldin?” Benim ona olan yumuşak yaklaşımım hiç bir anlam ifade etmiyor, sert ve ciddi ifadesiyle hiç görmediğim Enes’i görüyorum.

“Bilmiyorum, sana ulaşabilmek için bütün yolları denemek istedim.”

“Bir daha buraya gelme.!!” Binaların arasından beni öylece bırakıp giderken iki elimle eline yapıştım.

“Enes noluyor, neden böylesin?” Elini çekip yürümeye devam etti. Olduğum yerde duvara sürtünerek çömeldim, başımı dizlerime kapatıp ağlamak istercesine dudağımı büktüm. Küçücük bir çocuk gibi hissediyorum, kaybetmek istemediğim bir oyuncağımı kaybetmiş gibi. Tek istediğim Enes, ona sarılmak öpmek!!.

“Ayağa kalk.” Sesle başımı hafiften kaldırdım, Enes binaların başında durmuş elleri cebinde bana bakıyor. Yavaşça kalktım ve karşısına geçtim.

“Neyin peşindesin, bir geliyorsun bir gidiyorsun. Ne hissettiğim umurunda bile değil, madem terk edecektin niye girdin hayatıma......” Sıkıca boynuma sarılmasıyla laflarımı yuttum, dengesizliği karşısında sürekli his karmaşası yaşıyorum, elimi sırtına sardım.

“Bir daha buraya gelme, babamın bir toplantısına katılıp çıkacağım seni ararım görüşürüz.” Sarılan o, görüşme ayarlayan o ama ifadesi hala sert.

“Tamam.” Arkasını dönüp gitmesinin ardından iki duvarın arasından iyice çıkıp caddenin karşısındaki yeşilliklere gittim, manzaraya karşı upuzun çimenliğin üzerinde yanyana dizili banklardan birine oturup beklemeye başladım. 1-2-3 bekledikçe uzayan zamanı hiçe sayıp sonuna kadar bekledim. Saat 19:15 çalan telefonumu hevesle cebimden çıkartıp açtım.

“Alo?” ayağa kalkıp holdinge döndüm, Enes merdivenlerin başında durmuş benimle konuşurken gözleri aşağıdaki arabanın önünde dikilen adamda.

“Enes...”

“Elif benim işim bitmedi, yarın konuşalım.”

“Enes....” kapanan telefonla sözümü yarıda kesip Enesi izledim telefonu üzgün suratla cebine koyup aşağıda bekleyen adamla arabaya bindi. Koşarak Holding’in karşısındaki taksi durağından bir taksiye atladım ve Enesleri takip ettim, asla yapmayacağım dediğim her salaklığı yapıyorum, sonunda bir evin bahçesine girdiler bende azcık geride indim.

Uzaktan evi izlerken bahçe duvarının arkaya gittiğini gördüm ve mümkün olduğunca dikkat çekmeden arkaya dolandım. Tahmin ettiğim gibi arkada da bir kapı var, kapı tamamen parmaklık olduğu için ağacın arkasına saklanıp içeriyi görebiliyorum. Enes ve sanırım babası olan adam eve girdikleri sırada arka kapıdaki görevli koşarak arabaya binip arabayı garaja soktu, bende fırsattan istifade demir kapıya tırmanıp duvarın üzerine çıktım, bahçenin içindeki ağaçlar saklanmama yardımcı olurken kapıdan epeyce uzaklaşıp çalılığın sık olduğu bir noktada bahçeye atladım. Ne olursa olsun Enes’in neden benden ayrıldığını öğrenmek istiyorum, korkudan hızlı çarpan kalbimle nefesimi tutup evin duvarına koşup çıkıntılı bir yere saklandım. Ön kapıda iki dışarıda bir içeride güvenlik varken, arka kapıda sadece bir tane güvenlik var. Başımı uzatıp daire kapısına baktığımda bir güvenliğinde orada dikildiğini gördüm, iyice arkaya dolanmak için döndüğümde yaklaşan ayak sesleriyle tekrar çıkıntının içine doğru yanaşıp çömeldim. Üzerinde çiçekli elbise olan bir kadın güvenliklere üzerinde peçete kapalı olan bir tabak verip geri döndü, güvenlikler tabaktaki yiyeceklere odaklanmışken sessizce kadını takip ettim. Bahçeden içeri cam bir kapıdan girdi, iyice duvara yapışıp sürtünerek kapının yanına geldim. Başımı içeri uzattığımda kapının mutfağa girdiğini gördüm, iyice yaklaşıp kadın mutfakta mı diye baktıktan sonra yokluğundan istifade eve girdim. Ortada ada tezgahı olan geniş ve lüks bir mutfak, camlardan görünmemek için çömelerek mutfağın kapısına kadar geldim. Mutfak kapısından çıkmak üzereyken kadının koridordan gelen ayak sesleriyle tekrar mutfağa döndüm, telaşla etrafıma bakınırken yuvarlak bir yemek masasını fark ettim. Örtüsünün altında iyice kamufle olarak masanın altına saklandım, kadın tezgahta uğraşırken mutfağa kahverengi pantolonlu biri girdi ve bahçeye açılan kapının yanındaki iki tekli koltuktan birine oturdu, kısa süre sonra kadında elindeki poğaçalarla karşısına oturdu.

“Ellerine sağlık Dilek hanım.”  Adam poğaçaları ısırırken cebinden ufak bir fidan çıkardı.

“Bak istediğin çiçekten bir fidan getirdim.” Anladığım kadarıyla adam evin bahçıvanı, kadın başıyla teşekkür edip fidanı aldı.

“Neyin var senin.”  Kadın soruyu beklercesine dudaklarını büzüp iç çekti.

“Enes’e kafam takıldı.” Kulaklarımı dahada iyi açıp pür dikkat dinliyorum.

Adam başını onaylarcasına salladı. 

“Yavrumun yine yüzü sirke satıyor.” Adam elindeki poğaçayı masaya bırakıp kadının yüzüne baktı.

“Neden gelmiş ki ne güzel ayrı eve çıkmıştı.”

“Babası çağardı herhalde, bir projeye dahil ediyor çocuğu, evlatlarımız için yardım kampanyası mı neymiş.”  Adam dalga geçercesine gülümsedi.

“Evlat kelimesinin anlamını biliyor muymuş Sezgin bey.”  Kadın eliyle sesini alçaltmasını işaret etti.

“Aman sus sus, duyar şimdi başımıza dert.” Enesin bana anlatmadığı şey sadece annesi değil, bir okadar kötü olduğunu anladığım babasıda var. Enes hakkındaki konuşmaları bitirip güncel haberlerden konuşmaya başladılar, masanın altında neredeyse 30 dakika bunaldıktan sonra mutfağa doğru gelen ayak sesiyle sıkılgan vücudumu hafiften dikeltip örtünün ardından geleni görmeye çalıştım. Ayağındaki terlikleri sürterek yaklaştığı sırada kadın ayağa kalkıp kapıya yöneldi, içeri giren kişi Enes. Birden masanın altından fırlayıp boynuna sarılmak istedim ama ufak bir yeltenmenin ardından geri duruldum, kadın Enes’i karşılayıp elini omzuna koydu.

“Bir şey mi istedin oğlum.” Enes okadar mutsuz ve yorgun görünüyor ki heyecanla atan kalbim, duracak kadar yavaşladı.

“Biraz burada oturabilir miyim.” Kadın hevesle oturduğu koltuğu gösterirken adamda ayağa kalkıp Enese yer vermeye yeltendi.

“Gel buraya geç.!” İkisinide reddedip önümdeki sandalyeyi çekti ve yanlarına oturdu.

“Açmısın oğlum.” Kadının yaklaşımı okadar yumuşak ki içimden geçen bütün ilgiyi sanki yerime gösteriyor.

“Canım bir şey istemiyor.” Adam elini Enes’in dizine koyup başını yere bakan Enesin başına hizaladı.

“İyimisin, anlatmak istediğin bir şey varsa Dilek teyzende, bende buradayız.” Hafiften tebessüm edip elini adamın elinin üstüne koydu.

“Anlatacak bir şey yok Recep amca, aynı şeyler.” Adam eliyle iki kere dizine vurup geri çekti. Hızlı adımlarla mutfağa biri daha girdi ve adam birden ayağa fırladı.

“Buyurun sezgin bey.” Enes’in babası. Ellerini pantolonunun cebine sokmuş sert gözlerle Enes’e bakıyor.

“Enes!” Enes başını babasına çevirdi.

“Efendim baba.”

“Geç yatma, yarın sabahtan şirkete götüreceğim seni, nasıl davranman gerektiğini falan öğrenirsin.” Enes alaycı bir gülümseme takınıp başıyla onayladı.

“Tamam...” Babası kaşlarını çatıp sert bir bakış attı.

“Neye sırıtıyorsun lan.” Şuan ki üslubu bile Enes’in nasıl bir babaya sahil olduğunu anlamama yetti.

“Bir şeye değil baba, sadece senin bana erken yat falan demene alışkın değilim de tuhafıma gitti.” Adam iki adım ileri gidip parmağını salladı.

“Beni sinirlendirme çocuk.” Enes başıyla onayladı ve dudaklarını kıvırıp tekrar başını önüne eğdi.

“Recep, gel benle.” Adam koşar adım Sezginin arkasından giderken kadın elini Enes’in çenesine koyup, başını kaldırdı.

“Anlat bakalım neyin var senin.”

“Bir seyim yok, aynı şeyler dedim ya. Babam, annem!”

“Hayır senin canını sıkan başka şeyler var, yoksa sen babanı sinirlendirecek şeyler söylemezsin. Anlat oğlum, bir ben varım içini döktüğün benden de saklarsan harap olursun.” Enes iyice yaklaşıp kadının boynuna sarıldı, başını neredeyse kadının boğazına gömüp küçük bir çocuk gibi zayıflaştı.

“Çok yoruldum Teyze, hiç bir şeyden zevk alamıyorum, değer verdiğim ne varsa hepsine zarar veriyorum.”

“Hişt, neye zarar verdin sen.” Motive edercesine elini tuttu.

“Her şeye işte, baksana sana bile veriyorum, kaç kere benim yüzümden babamdan azar yedin.”

“Saçmala Allah aşkına, ben halimden memnunum ama sanki bahsettin kişi ben değilim, kim o değer verdiğin kişi.”  Enes elini çekip kalkmam istediği sırada kadın kolunu yakaladı.

“Enes! Anlat oğlum, ne seni böyle üzen söyle beraber bulalım çaresini.” Enes geri oturup ellerini başının arasına aldı.

“Çaresi yok ki Dilek teyze, kızın hayatına girdim iyice boka çevirip çıktım.”

“Hangi kız!” Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken, Enesin her kelimesine iyice odaklandım.

“Elif, babamın ortaklarından birinin kızı.” Kadın gülümseyip elini Enesin yanağına koydu.

“Baban mı sorun çıkarıyor.” Enes tıslayarak güldü.

“Sence babam benim hayatıma kimin girip çıktığını umursar mı?” Kadın başıyla onayladı.

“Ozaman baştan anlat.”

“Okulda tanıştığım bir kız bu, aslında ona yaklaşmak gibi bir amacım yoktu ama kim olduğunu öğrenince kaptırdım kendimi.”

“Kimmiş ki!” En az kadın kadar meraklandım, Enes beni nereden tanıyor.”

“Babam küçükken beni bir ortağıyla buluşmaya giderken yanında götürmüştü, buluştuğumuz adamda yanında benden iki yaş küçük kızını getirmişti. Kızı gördüğümde ona karşı okadar büyük bir sempati oluşmuştu ki. Biraz sonra babamlar iş konuşacakları için bizi biraz ileri gönderdiler, kızın babası kızı bana emanet etmişti. Ne olursu olsun her şeyden koru demişti ilk kez kendimi değerli hissetmiştim, Ogün adama bir söz verdim, hayatım boyunca kızını koruyacağım Sinan amca diye. Ogün o kızla geçirdiğim zaman öyle kıymetliydi ki, her ne kadar istesem de babama bir kez daha buluşalım mı diye soramadım. Sonra bir kaç ay önce okulda karşılaştım ve babasına verdiğim sözü tutmaya devam etmeye çalıştım, bir hastalığı vardı, psikolojik bir hastalık bende aptal gibi anneme bakmasını söyledim, şimdi kız iyileşti sayılır ama eğer onu terk etmezsem annem kliniğe kapatacak.”

“Sende terk ettin değil mi.”

“Onu koruyorum teyze, onu annemden bu şekilde koruyabilirim. Üzerek inciterek....” Kadın elini Enesin dizine koydu.

“Sen o kızla yaşıyordun.”

“Evet, yalnız kalmasına izin veremezdim...”

“Ailesi yok mu?”

“Aslında Elif evlatlıkmış, üvey annesiyle abisi onu istememiş ama babası çok sevmiş. Tabi babasını düne kadar öldü biliyordu bu yüzden evden ayrılmıştı.” Hayatımı, yaşadıklarımızı uzun uzun anlattıktan sinra saate baktı.

“Ben yatayım Dilek teyze, yarın erkenciyim.”

“Bence Elif’e durumu izah et.... Anlayış gösterir yoksa böyle çok üzüleceksiniz.” Enes bir şey demeden mutfaktan çıktı, kadında arkasında. Masanın altından çıkarken uyuşmuş bacağımı zorla açtım, merak ettiğim her şeyi öğrendiğim için daha fazla burada durmanın anlamı yok, yarın holdinge gidip Enes’i görürüm. Saklanarak bahçe kapısından çıktım, tam ilerlemek üzereyken kolumu bir el yakaladı. Korkuyla arkamı döndüğümle güvenlikle göz göze geldim. Ecel terleri dökerken soruyla şaşkına uğradım.

“Kimsin sen.”  Cavap vermeden kolumu çekiştirmeye çalıştım lakin adamın eli daha kuvvetli sıktı, soruyu tekrarladı.

“Kimsin diye sordum.”

“Be. Ben Elif.” Sesim çaresizce titrerken adamın arkasından bir ses geldi.

“Benim misafirim o.”  Başımı hafiften büktüğümde Dilek teyzeyi gördüm. Adam elini gevşetip Dilek teyzeye döndü.

“Kusura bakma abla, girerken görmedim.” Kadın başıyla onaylayım beni kolumdan yakaladı. İçeri doğru çektikten sonra bahçe kapıyı kapatıp koltuğu işaret etti.

“Otur bakalım.” Dediği gibi oturdum.

“Kimsin sen.” Sesim iyice içime kaçtı.

“Elif.”

“Sinan beyin kızımı?” Başımla onayladım.

“Eve gizlimi girdin sen.”  Kadına bakıp çekingen sesimden kurtuldum.

“Beni Enesin yanına götürür müsünüz.”  Kadın gözlerini pörtletip şaşkınlıkla bakakaldı.

“Kızım ne saçmalıyorsun sen.”

“Dilek hanım konuşmalarınızı duydum, izin verin Enesi göreyim, beni bu şekilde koruyamaz ben onsuz olmak istemiyorum.” Kadın ellerini ovuşturup yüzume baktı.

“Ben Enes’e karşı böyle bir şey yapamam.”

“Ya şuan ne kadar mutsuz olduğunu görmüyor musunuz, izin verin bir kaç dakikalığına göreyim, beni görmek onada iyi gelecek ne olursunuz ben bu gece onu görmeden yapamam.”  Kadın oflayıp çaresizce kabul etti.

“Ama bil ki sırf Enes’imin yüzü gülsün diye yapıyorum.” Başımla onayladıktan sonra birlikte mutfaktan çıktık, herkes yatmış olacak ki bütün ışıklar kapalı, koridordan çıktıktan sonra merdivenlere yöneldik, yukarı çıktığımızda kadın sessiz ve koşar adımlarla Enesin odasına kadar ilerledi ve bende arkasından.

“Odası burası, eğer uyuyorsa uyandırma kızım bırak uyusun.” Başımla onaylayıp kapıyı yavaş yavaş açtım. İçeri girdiğimde kadın kapıyı arkamdan kapattı. Enes çoktan uyumuş bile, yavaşça yatağına yaklaştım, odayı dışardan gelen sokak laması aydınlatıyor, Yatağın arkasından uzanıp yanağına bir öpücük kondurdum. Enes yavaşça gözlerini açtı......

AYNADAKİ KİMLİĞİM.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin